Benden söylemesi, Karadenize bulaşma!

Ender Helvacıoğlu

Doğu Karadeniz bölgesi tarih boyunca hiç tekin bir yer olmamış. Burayı mesken edinen halklar, yakın çevrelerinde çok güçlü uygarlıklar ve imparatorluklar doğmuş olmasına karşın (Anadoludan söz ediyoruz), içe kapalı ve kendilerine özgü bir yaşam biçimini sürdürmüşler.

Bu bölgeden güçlü ve tarihte rol oynamış uygarlıklar çıkmamış. Hatta antik dönemler göz önüne alındığında doğru dürüst bir devletleşmenin bile olmadığı gözüküyor. En fazla ön/pre-devlet diyebileceğimiz kabile federasyonu türü yapılar görülmüş buralarda.

Yani antik dönemlerin uygarlıklar beşiği diye nitelenen Anadolusunda uygarlıkla pek hoşlaşmamış topluluklar yaşamış Doğu Karadenizde. Antik Anadolunun en barbar bölgesi denebilir.

Karası da sert, denizi de… Sert bir coğrafyanın insanları… Hiçbir zaman zenginleşmemişler. Yaşamlarını devam ettirebilmek için sinekten yağ çıkartmışlar, hayatları hiç kolay olmamış, çok emek vermişler. Dolayısıyla yurtlarına çok bağlanmışlar.

Gelip geçene dostça davranmışlar (barbar saflığı!). Ama yurtlarına göz dikene hiç acımamışlar. Bildiğin gözünü oymuşlar…

Yani öyle vurun, ezin, geçin denecek bir coğrafya değil Doğu Karadeniz. Bölgenin halkları da bu tür cahilliklere gerekli yanıtı vermişler. Hititinden Romasına Bizansına, Şuppiluliumasından Neronuna kadar, kim bulaştıysa dersini almış buranın insanından.

Koca koca ordulara kafa tutmuşlar. Yenildiklerinde o sarp coğrafyanın dağlarına çekilmişler, vur-kaç taktiği uygulamışlar. Geleni geldiğine, yeneni yendiğine pişman etmişler.

Örneğin antik dönemin de öncesinde, MÖ 2. bin yılda, Kaşkalar diye bilinen bir halk yaşamış buralarda. Dönemin süper gücü Hititlerin baş belası… Aç kaldıklarında Hitit kentlerine saldırıp yağmalayan, ama orada kalmayıp alacağını alıp geri dönen bir topluluk.

Ünlü Hitit Kralı Şuppiluliuma bozulmuş bu duruma, sorunu kökten halletmek istemiş. Ama en fazla kontrol altında tutmakla yetinebilmiş, fethedememiş bu coğrafyayı.

Karanlık bir çağ, pek bilgimiz yok ama, konunun uzmanı tarihçiler Hititlerin sonunu getirenlerin bu Kaşkalar olabileceğini söylüyorlar. Yakışır!

Antik döneme geldiğimizde, MÖ 400 civarında, Yunanlıların da tesadüf eseri yolu düşmüş bu bölgeye. Büyük Yunan tarihçi Ksenefon Anabasis adlı eserinde, Doğu seferinden dönen Yunan ordusunun denize ulaşabilmek için bu bölgeye girişinden ve tabii başına gelenlerden söz eder.

O dönemde Kolhiler, Makronlar, Driller diye bilinen kabileler yaşıyor bu bölgede. Yunanlılar girip girdiklerine pişman olmuşlar. Yahu arkadaşım, burayı fethetmek diye bir derdimiz yok, denize ulaşıp ülkemize dönmek istiyoruz deseler de uzun bir süre ikna edememişler. Neyse, sonunda durum anlaşılmış da dağlı Makronlar hadi uzayın diye izin vermişler.

Ama sahilde yaşayan Kolhiler, bir ders verelim de bir daha gelmesinler diye düşündüklerinden midir nedir, Yunanlıları tuzağa düşürmüşler. Terk ettikleri köylerinde bol miktarda zehirli bal (deli bal) bırakarak, Yunanlıların kitle halinde komaya girmelerine neden olmuşlar. Yunanlılar öldürmeyen ama rezil eden bu balın etkisinden ancak üç dört gün sonra kurtulup yollarına devam edebilmişler.

Yunanlıların, dağlık bölgelerde yaşayan çok savaşçı bir halk olan Drillerle olan maceralarını ise hiç anlatmayayım, ayıp olur uygarlığa!

Buradan çıkan ders şu: Barbar sana bulaşırsa ülkeni koru, hakkındır. Ama sakın ola sen barbara bulaşma, uygarlığınla rezil olursun. Örneğin, Orta Asya kavimleriyle dostane ilişkileri olan Çinliler çok iyi kavramıştır bu noktayı. Çin Seddinden söz ediyorum!

Büyük İskenderi atlayacağım. Kendisi de yarı-barbar olan bu şahsiyeti severim (Ne de olsa ana tarafından Makedon kökenliyiz. Ama baba tarafım Çerkez, yanlış anlaşılmasın). O da Doğu seferi sırasında bölgeden teğet geçmiş, nasibini almış. Neyse…

Romalılara gelmeden önce bir Hıristiyan öyküsünü aktaralım. 12 havariden biri olan Matthiasa Doğu Karadenizde faaliyet gösterme görevi verilmiş (ne şanssız adam!). O bölgelerde yaşayan kavimlere vaaz verip dine davet etmiş. Sonuç: Matthias, bölgedeki Sebastopolis kentinin güneş tapınağının yakınlarına gömülmüş!

Gelelim Romanın delisi Nerona. Deli değil mi, Doğu Karadenize egemen olmak istemiş. Karşılığı, Aniketus isimli bir denizcinin yerli halkın da desteğini alarak başlattığı ayaklanma. Aniketus sonuçta ihanete uğramış, yenilmiş, idam edilmiş. Ama Romalılar buraları fethedememişler. Dahası, bu ayaklanma Lazi isimli bir derebeyliğinin doğuşuna kaynaklık etmiş. Bu derebeylik gelecekteki bölge devletlerinin kökenini oluşturacaktır.

Bu Lazika savaşçıları sonraları Bizansın da başına bela olmuş.

Çok uzattık, artık bitirelim.

Kıssadan hisse şu: Karadenize bulaşma! Bu bölgenin halkı canını verir, yurdunu, doğasını vermez. Kazandım sanırsın, seni öyle bir oyuna getirir ki rezil olursun. Yurdunu seven zeki olur.

Kaldı ki bugün bütün Türkiye Karadenizdir. Karadeniz isyandaysa, Türkiye isyandadır.

Gezi solda sıfır kalır. Bulaşma!

Veya iyisi mi bulaş! Eceli gelen ……. işermiş. 

(Kaynaklar: 1) Hakan Kale, Anadolunun Kayıp Medeniyetleri, Bilim ve Ütopya, Sayı: 58, Nisan 1999. 2) Ahmet Mican Zehiroğlu, Antik Çağlarda Doğu Karadeniz, İstanbul, 1999.)