Bir de böyle bir senaryo var…

Ender Helvacıoğlu

Türkiye bugün öyle bir ülkedir ki, birbirinden korkunç iddiaların ve rezaletlerin bini bir para, felaket senaryoları gırla…

Şehit sayısının artmasının nedeni asker ve polis içindeki yanlış istihbarat veren paralelcilermiş. Rusya uçağını cemaatçi bir F-16 pilotu düşürmüş.

Belli ki orduya yönelik bir operasyon için zemin hazırlanıyor.

Ama sormazlar mı, sen içi casus kaynayan orduyu ve polis teşkilatını temizlemeden nasıl savaşa sürüyorsun? Hadi sürdün diyelim, bu lafı ettikten sonra nasıl süreceksin? Operasyona giden asker, ya emri veren komutan paralelciyse, beni bile bile ölüme gönderiyorsa diye düşünmez mi?

Madem Rusya uçağını cemaatçi bir pilot düşürdü, neden özür dilemedin, hemen olayın üzerine gitmedin, dahası her platformda bu haltı savundun?

Doğru da olsa, yalan da olsa iktidarı zan altında bırakan iddialardır bunlar. Kaldı ki iddia sahipleri başta Erdoğan olmak üzere AKP yandaşları. Erdoğan kliği ve AKP iktidarı, her zaafın suçunu paralelcilere atıp sorumluluktan sıyıramaz. Bu kirli savaşta ölen her Mehmetin ve Memonun hesabını vermek zorundadır bu iktidar.

Rezaletin örneklerine devam edelim: Öcalan ile BDP-HDP heyetlerinin MİT yetkililerinin eşliğinde yaptıkları görüşmelerden oluşan İmralı Notları adlı kitap…

Her satırı ibretle okunmalı ama, bütününden ortaya çıkan çırılçıplak bir gerçek var: Bu ülkeyi yıllar boyu AKP (Erdoğan) ve PKK (Öcalan) ortaklaşa yönetmiş! Hem de halktan ve parlamentodan gizleyerek, illegal bir biçimde…

İçlerindeki en sorumluluk sahibi kişi Öcalan! Her oturumda gerek görüşmecilere gerekse yetkililere diretiyor: Aman bu görüşmelerin yasal çerçevesini oluşturun, yoksa hepimiz vatan haini oluruz. Yapılan işin adını koyma konusunda sonuna kadar haklıdır Sayın Öcalan!

AKP iktidarı ve Erdoğan kliği, ne o günkü hain barışın sorumluluğundan kaçabilir ne de bugünkü gerici savaşın…

Ülkenin ne hale getirildiğinin en çarpıcı örnekleri ise emperyalist merkezlerde Türkiyeye biçilen gelecek senaryoları. Hele Reza Zarrabın tutuklanmasından sonra, önüne gelen konsolos eskisi ve Amerikan medya yorumcusu Türkiye için bir senaryo yazıyor.

İslami-faşist bir dikta rejimini mi tercih edersiniz, ABDnin istemem, yan cebime koy diyeceği bir askeri darbeyi mi, yoksa Tayyip gitsin, Gül gelsin oyununu mu?

Dış merkezlerde böyle senaryolar ciddi ciddi üretiliyor ve tartışılıyorsa, Türkiye AKP marifetiyle bir muz cumhuriyeti haline getirilmiş demektir. Bir hasta adamdır bugün Türkiye…

AKP yöneticilerinin kurduğu dinci vakıflarda yaşanan tecavüz rezaletlerini, Diyanetin fetvalarını, okuyan insana düşman üniversite rektörlerini, AKPnin yerden bitme burjuvalarının görgüsüzlüklerini, Valide Sultanın haremlerini yazmayacağım. Okur benden iyi biliyor zaten.

Kısacası cerahat fışkırmaktadır ülkenin her yanından…

***

Peki, bu ülkede temiz kalan hiçbir şey yok mu?

Kim temiz kalmıştır bunca rezaletin sonunda? ABD mi? AKP mi? Büyük burjuvazi mi? Ordu mu? Parlamenter muhalefet mi? Kürt hareketi mi? İslamcılar mı? Dönmekten bitap düşen liberaller mi? Ordunun, AKPnin veya Kürt hareketinin kuyruğuna takılıp bir yerlere varacaklarını sanan sözde ulusalcılar ve sözde solcular mı?

Topu birden bu cerahat yanardağının derece derece kirli lavlarıdırlar.

Bugün tek bir temiz gücü kalmıştır bu ülkenin: SOSYALİSTLER.

Emperyalist oyunlara, gericiliğe, dinciliğe, bölücülüğe, yolsuzluğa, yıkıma, talana, paranın saltanatına, savaşa, cinayetlere, kadın düşmanlığına, her türden ahlaksızlığa bulaşmamış başka bir güç kalmış mıdır? 

Bağımsızlığı, laikliği, aydınlanmayı, bilimi, sanatı, kardeşliği, özgürlüğü, eşitliği, emeği, doğayı savunan, yurdunu, halkını karşılıksız seven başka bir güç kalmış mıdır? 

O halde -bunca senaryo bolluğu içinde- bu ülkenin sosyalistleri de kendi senaryolarını yazacaklar ve uygulayacaklar.

***

Sorulabilir, sosyalistlerin ne gücü var ki… Hepsini toplasan yüzde 1 bile oy alamayan bir güç mü ülkeyi kurtaracak?

Yanıtımız, bütün bu cerahatin ortaya saçılmasını sağlayan Haziran Ayaklanmasıdır. Doğrudur, sosyalistler bu büyük halk ayaklanmasına katıldılar ama yönlendiremediler, politik bir güce dönüştüremediler. Ama rüya değilse eğer bu ayaklanma, Türkiyenin aydınlık yüzü olan bu büyük kitleye önderlik etmeye aday sosyalistlerden başka bir güç var mıdır?

Türkiye emekçisi, oy verirken değil belki ama, sokağa çıktığında kimin kapısını çalıyor?

Sorulabilir, bugün ülkede ve bölgede politika yapabilmek öyle bir düzeye ulaştı ki, tam anlamıyla iktidar namlunun ucundadır. Var mı sosyalistlerin iktidarı alacak, koruyacak silahlı gücü?

Yanıt veriyoruz: Bir kriz anında fabrikanın şalteri kimin elindedir? Patronun mu, işçinin mi? Tıpkı bunun gibi, silah kimin elindedir? Generalin mi, askerin mi?

Madem bu ülkeyi bir muz cumhuriyeti yaptınız, o zaman korkun!

Kendi çıkarınız, karanlık rejiminiz uğruna savaşa sürdüğünüz, kelle dediğiniz o şehitlerin arkadaşlarından korkun!

Yerinden yurdundan ettiğiniz, yakıp yıktığınız, bodrumlarda katlettiğiniz, cesetlerini yerlerde sürüklediğiniz, çıplak bedenlerini teşhir ettiğiniz yoksulların ahından korkun!

Haremlerinize doldurduğunuz cariyelerinizden korkun! Biz değil onlar, son bir güzellik yapacaklar size, hançerlerini böğrünüze saplayarak…

Kudurmuş köpek gibi halkın üzerine saldığınız polislerinizden, özel güvenlikçilerinizden korkun! Haziranda boşuna onura davet edilmedi onlar.

Vakıflarınıza, yurtlarınıza, tarikatlarınıza, Kuran kurslarınıza doldurup tecavüz ettiğiniz o çocuklardan korkun! Onların intikamından korkun!

Bu ülkenin emekçisi, aydınlık yüzü tekrar ve bu kez örgütlü olarak harekete geçtiğinde sanmayın ki bu saydıklarımız son tahlilde yanınızda yer alacak.

Madem bu ülkeyi bir muz cumhuriyetine çevirdiniz… Madem kirlettiniz, iğdiş ettiniz bu toplumu… Madem İslamcı-faşist diktatörlükten askeri darbeye, iç savaştan dış savaşa kadar bütün senaryolar gündemde ve açık açık konuşuluyor…

Bir de böyle bir senaryo var. Hepsinden çok daha haklı ve çok daha meşru.

Kirinden, pasından böyle arınır kirletilmiş toplumlar…