Cumhuriyet tarihi yeniden yazılacak

Ender Helvacıoğlu

Tarihte hesabın kesilmesi o kadar kolay değil. Kesildiği sanılıyor, ama yıllar, hatta bazen yüzyıllar sonra bile henüz kesilemediği ortaya çıkabiliyor.

Bu konuda güzel bir anekdot vardır. Gazeteciler, Çin Devriminin liderlerinden ve ÇHC Devlet Başkanı Çu En Laya 1789 Fransız Devrimini nasıl değerlendirdiğini sorduklarında Çu En Lay ilginç bir yanıt vermiş: Sağlıklı bir değerlendirme için henüz erken.

Bu durumun birinci nedeni, tarihin motorunun büyük insanların eylemleri değil, sınıf mücadeleleri olmasıdır. Tarihin vitrinine çıkan insanlar, bilincinde olsunlar ya da olmasınlar, temsil ettikleri toplumsal sınıfların öncüleri olarak boy gösterirler. Yaptıkları eylemler de o sınıfın tarihinin bir parçasıdır.

Sınıflarının yaşamı sürdükçe; hatta daha da ötesi, o anda bulundukları tarihsel konumları (ezen-ezilen, sömüren-sömürülen vb. konumlar) çok farklı biçimler alarak da olsa devam ettikçe, hesaplarının kesildiği tam olarak söylenemez.

İkinci nedeni, tarihin gelişiminin çizgisel ve evrimsel değil, çatallı ve sıçramalı oluşudur. Eğer çizgisel olsaydı, çeşitli sınıflar ve onların temsilcileri resmi geçit yapar gibi birbiri ardı sıra sahne alırlar ve hesaplar kesile kesile yürünürdü.

Fakat tarihin ilerleyişi son derece kaotik. Sıçramalarla, geri dönüşlerle, patlamalarla ve çöküşlerle dolu. Bu akışın öncülüğü çok değişken, bir dönem önde giden bir süre sonra geriye düşebiliyor.

Dolayısıyla tarih yeniden ve yeniden ve her defasında farklı olarak yazılıyor.

Bunlara bağlı üçüncü bir neden, tarihin iç içe geçen ve birbirini kapsayarak gelişen süreçlerle oluşmasıdır. Bir çekirdeğin giderek bir meyveye dönüşmesi veya -biraz kabalaştırarak söyleyelim- bir matruşka gibi.

Tarihin gelişimi kaotiktir ama, giderek daha kapsayıcı bir sentezin (düzenin) oluşmakta olduğu gözlenebilir. Yeni bir süreç, eski süreci kapsayarak oluşur. Bu kapsama; kopma, harmanlama, damıtma ve aşma aşamalarıyla gerçekleşir.

Böylece eskinin ana süreci, yeni dönemde bir alt aşamaya dönüşür. Yeni sentez, geçmişten geleceğe kapsadığı ve bir alt aşamaya dönüştürdüğü eski süreci yeni baştan değerlendirir ve daha doğru biçimde yerli yerine oturtur.

Sınırlılıklar, ancak sınırlar genişlediği zaman ortaya çıkabilir. Ancak o zaman daha olgun bir değerlendirmeye kapı aralanabilir.

Genel kural ise şudur: Tarihi yapan, tarihi yazar. 

***

Öyle gözüküyor ki, Cumhuriyet tarihi yeniden yazılacak. Son derece doğal. Bırakın cumhuriyeti, toplumumuz henüz 700 yıllık Osmanlının, hatta 1500 yıllık İslamiyetin bile hesabını henüz kesebilmiş değil.

Cumhuriyet tarihinin yeniden yazımı ise keskin bir mücadele konusudur bugün. Herkes kendi cumhuriyet tarihini yazmaya çalışmaktadır. Hem de öyle kütüphanelerde, arşivlerde masa başında değil, bizzat arazide, yalın kılıç…

Nedir Türkiye Cumhuriyeti? 100 yıllık bir parantez mi? Osmanlıcıların ve İslamcıların iddiası budur. En az 700 yıllık bir süreç, 100 yıl önce başlayan bir zorlama nedeniyle sapmış ve nihayet bugün tekrar rayına oturtulmaya başlamıştır. Onlara göre başarısız olmasının nedeni de bir tarihsel zorlama olmasındandır.

Dikkat edilirse emperyalistlerin tarihyazımı ile de çakışmaktadır bu yaklaşım. Onların derdi de 100 yıl öncesiyledir; bağımsızlık ve anti-emperyalizm ile…

Demek ki -kuramsal tartışmaları bir kenara bırakalım- iki ayrı paket vardır 100 yıl önce. Bir yanda laiklik ve anti-emperyalizm, diğer yanda İslamcılık (şeriatçılık) ve emperyalist işbirlikçiliği.

Bizim tarihimizde İslamcı ve bağımsızlıkçı veya aydınlanmacı ve emperyalist güçlü/belirleyici akımlar yoktur. Başka İslam ülkelerinde olabilir belki, ama bizde yoktur.

Bizde İslamcı gidip emperyalisti bulmuştur; bağımsızlıkçı da aydınlanmacıyı. Tarihsel saflar böyle oluşmuştur. Tabii ki bunun toplumsal (sosyo-ekonomik, sınıfsal) nedenleri vardır; ama yazıyı uzatmamak için sadece bu olguya dikkat çekip geçelim.

İşte onlar (şeriatçılar ve emperyalistler) laiklik ve bağımsızlık parantezini kapamaya çalışmaktadırlar elbirliğiyle. Niyetleri, tarihsel olarak çakışmıştır.

Sadece emperyalistler dersek eksik bırakmış oluruz; süreci salt dış etki ile açıklama yanlışına düşeriz. Kapitalizmi de vurgulamamız gerekir. Çünkü -daha önce defalarca yazdığımız gibi- Türkiye Cumhuriyeti kapitalist yola saptığı an, cumhuriyetin yıkım süreci de başlamıştır (bunun da sosyo-ekonomik nedenleri var). Bu tarihsel olguyu da saptamak, birazdan geleceğimiz farklı bir tarihyazımı için şarttır.

Özetlersek, şeriatçılık/Osmanlıcılık, kapitalist yolculuk ve emperyalist işbirlikçiliği üç aşağı beş yukarı aynı paketin unsurlarıdır. Ve bugün bunlar yeni bir cumhuriyet tarihi yazmakta ortaklaşmışlardır. Parantezin tarihini…

Kafası basmayan, Sümeyyenin düğününe baksın. Orada sözünü ettiğimiz parantezcilerin bütün bileşenlerini görecektir.

***

Bu paketin karşısında ise nasıl bir tarih yazımı/yapımı var? Karşıt tarih yapıcılığının perspektifi, Türkiye Cumhuriyetini kapatılacak bir parantez olarak görmenin tam tersidir.

Bu yaklaşıma göre toplumumuz 100 yıl önce bir parantez açmamıştır, -ille noktalama işaretleriyle ifade edeceksek- bir nokta koymuştur ve yeni bir cümleye başlamıştır. Cümlenin ilk sözcükleri yazılmıştır henüz. Daha işin başındayız.

Bu toplum ortaçağından kurtulmaya çalışmaktadır ve 100 yıl önce bu yönde güçlü bir atılım yapmıştır. Sonuna kadar sahip çıkılması gereken, ama zayıf, eksik, sınırlı bir atılımdır bu. Bugün mesele bu atılıma yeni bir ivme ile devam etmektir.

Görüldüğü gibi bu yaklaşımla bambaşka bir cumhuriyet tarihi yazılır. Kapatılacak bir parantezden değil, yeni bir ivme ile tamamlanacak bir cümleden söz ediyoruz. Atılan ilk adımın atılacak yeni adımlarından söz ediyoruz.

Kritik bir nokta var: Cumhuriyetçilik, laiklik, bağımsızlıkçılık paketi kapitalizm yoluyla uygulanmaya çalışıldı. Olmadı. Olmadığı anlaşılamazsa, o paketi bir parantez yaparlar ve kapatırlar. 

Cumhuriyetçilik, laiklik ve bağımsızlıkçılık, ancak emek perspektifiyle bir parantez olmaktan kurtulabilir. Başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilerin önderliğinde, sosyalizm hedefiyle atılımını devam ettirebilir ve başarıya ulaşabilir.

İşte bu iki paket -yeni öncüleriyle ve yeni perspektifleriyle- savaşmaktadır bugün. Kazanan cumhuriyet tarihini de yeniden yazacak.

***

Bu yazıda tarih yapma/yazma mücadelesinin ana karargahlarından söz ettik. Ama çok önemli ara güçler var. Biri cumhuriyetçiler, aydınlanmacılar, Kemalistler dediğimiz kesim; diğeri ise Kürt hareketi.

Ara güçtürler ama, hangi kutba meyledecekleri ara muharebelerde belirleyici olabilir. Sonraki yazılarda bu noktaya yoğunlaşırız.

Sonuç olarak: Cumhuriyet tarihinin yazımı daha çok su kaldırır.

İyimserim. Neden biliyor musunuz? Kapitalist yol mu, sosyalist yol mu noktasına ulaştı bu toplum. Bu çok önemli bir olgu.

Bizim gibi ülkelerde böyle bir düzeye ulaşabilirseniz, ilericiliğin adresi bellidir. Ama aşamaları dikkate alarak… Atılımın zemini ve kaldıracı olacak miraslara sonuna kadar sahip çıkarak…