Eklemlenmeyenlerden misiniz?

Ender Helvacıoğlu

AKPnin bir stratejisi var. En basit ifadeyle: bir rejimi yıktı ve yeni bir rejim kuruyor.

Türkiyede AKP önderliğinde bir karşı devrim yaşanmıştır ve şimdi bu karşı devrim kendi rejimini gündeme getirmektedir.

2015 yılının özellikle ikinci yarısı, AKPnin yeni rejim için hazırlık yaptığı, güç biriktirdiği, mevzilerini tahkim ettiği, engelleri temizlemeye çalıştığı bir zaman kesiti oldu. AKP bu yeni rejimi kimseyle paylaşmak niyetinde olmadığını da ortaya koydu.

AKPnin yeni rejimi otokratik niteliktedir; hakim ideolojisi Sünni-İslamdır; yönetim biçimi başkanlık sistemidir.

Düzenin niteliğine ilişkin bir sorun yok. Emperyalist sisteme bağımlı bir kapitalizmin devamlılığı bu yeni rejim altında da -hatta koyulaştırılarak- sağlanacaktır.

***

Kürt hareketinin de bir stratejisi var. Bunu kısaca özyönetim biçiminde ifade ediyorlar.

Kürt hareketinin stratejisi, bir Türkiye stratejisi değildir, Kürt stratejisidir. Bu, Türkiyelileşme sloganını en fazla dillendirdikleri ve bu yönde balon yaptıkları dönemde de böyleydi ve kendileri açısından doğaldır da. Doğal olmayan, Kürt stratejisinden bir Türkiye stratejisi çıkarabileceklerini sanan solcuların durumuydu.

Kürt hareketi ayrılmayı -şimdilik- hedeflemiyor. Kendi taleplerinin özyönetim kalkanı altında garanti atına alındığı bir rejim hedefliyor. Bu rejimin ülke çapındaki niteliği Kürt hareketini fazlaca ilgilendirmiyor. Sistemin niteliği de ilgi alanlarında değil.

***

Bu iki güç ve iki strateji bugün çatışıyor. Bu, birbirlerini yıkmak ve yok etmek hedefiyle yapılan bir çatışma değil. İki taraf da hem böyle bir hedefi gerçekçi bulmuyor hem de gerekli görmüyor.

Bu, önünde sonunda oluşacak olan sentezde (yeni rejimde, yeni rejimin Kürtleri ilgilendiren bölümünde) kimin renginin daha ağırlıklı olacağının belirlenmesi çatışmasıdır.

Yani bu iki strateji arasında bir uzlaşmaz zıtlık yok. Çatışmalar sonucunda oluşacak olan uzlaşma masasına kim ne kadar kozla oturacak. Mesele bu.

Tabii ki bu iki stratejinin de uluslararası ve bölgesel boyutları var ve bunlar zaman zaman belirleyici nitelikte. Ama yazımızın konusu bu değil.

***

Ülkede bu iki güç odağının dışında stratejisi olan başka bir politik güç bulunmuyor. CHPnin ve MHPnin kendilerine özgü bir stratejileri yok.

Yıllardır MHPnin varlık koşulu olan ilkel Türk milliyetçiliği ve güçlü devlet anlayışı AKP tarafından başarıyla kapsandı; dolayısıyla MHPnin bir gereği kalmadı.

CHP ise yapısı itibarıyla taş çatlasa yeni rejimin muhalefeti rolüne oynayabilir ama henüz yeni rejimin bir muhalefete ihtiyacı yok. Hele bir majeste belirginleşsin, sonra majestelerinin muhalefeti ihtiyacı doğabilir.

Kısacası MHP ve CHP -kendi basiretsizliklerinden çok toplumsal koşullar dolayısıyla- stratejisiz kalmışlardır, varlık nedenlerini yitirmişlerdir ve giderek etkisizleşiyorlar.

***

Peki, sosyalist solun bir stratejisi var mı? Yok! Fakat bu yokluğun nedeni, MHP ve CHPde olduğu gibi varlık koşullarının yitimi değil.

Gündeme gelen yeni rejime karşı, başka bir rejimi, hatta başka bir düzeni önerecek ve pratiğe sokacak bir politik odağa her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

Bu ülkede hâlâ sınıflar var, emekçiler var, sömürü var, emperyalist hegemonya var, baskı ve zorbalık var. Dolayısıyla AKPnin yeni rejimine karşı emekçilerin rejimini (ve sistemini) savunacak bir gücün varlığı için toplumsal koşullar mevcut. Böyle bir odağın oldukça geniş bir toplumsal ittifak potansiyeli de bulunuyor.

Sosyalist solun stratejisizliğinin nedeni tamamen kendi öznel durumundan kaynaklanıyor.

***

Bu olumsuz öznelliği tersine çevirmenin ilk adımı ülkede bugün yaşanan çatışmanın gerici niteliğini net olarak bilince çıkarmak ve yukarıda özetlediğimiz iki stratejiden herhangi birine eklemlenme pozisyonundan kurtulmak.

Çatışmanın yarattığı girdap dolayısıyla, bu ikili eklemlenme yolunda doludizgin gidenler olduğu gibi, bu eklemlenmelere tepki duyanlar da mevcut.

Olumlu bir gelişme olarak, daha önce gerek AKP gerekse Kürt hareketi stratejilerine şu veya bu ölçüde eklemlenme yoluna girmiş olanların bir bölümünün bağımsız stratejiye doğru yöneldikleri görülüyor. Çünkü çatışmanın gerici niteliği ve gerek ülke emekçileri gerekse sosyalistler açısından bir çıkışsızlığı temsil ettiği netleşiyor.

O halde yapılacak ilk iş, eklemlenenlerle eklemlenmeyenlerin (+eklemlenmekten kurtulanların) ayrışması ve ikincilerin bağımsız bir strateji hedefiyle bir araya gelmesidir. Pozisyon netliği bağımsız bir stratejinin ilk adımı olacaktır.

Bu bir araya gelmenin yöntemi ve araçlarının neler olabileceği, eğer bir araya gelme sağlanamazsa (böyle bir olasılık da var ne yazık ki, ama dünyanın sonu değil) neler yapılabileceği başka bir yazının konusu olsun.