Gerçek Hayırın, yalan Evetin silahı

Ender Helvacıoğlu

Hayırcı safların referandum sürecinde sakin, hatta neşeli olmasında fayda var. Biz sakin, kendine güvenli ve kararlı olalım; bırakın onlar uğraşsın! Uğraşması gerekenler, tezlerini kanıtlamak ve halkı ikna etmek zorunda olanlar, dolayısıyla telaş içinde olanlar onlar.

Çünkü neden hayır denmesi gerektiği çok açık ve net. Ama neden evet denmesi gerektiği son derece bulanık. Evet demenin geçerli bir gerekçesini (Reisin hırsı dışında) şu ana kadar sunamadılar. Reisin hırsı da aslında bir evet gerekçesi değil, tersine hayır gerekçesi.

15 yıldır iktidardalar. Hadi bunun ilk 5 yılında mağduru oynadılar ve halkı da ikna ettiler. Sonraki 7-8 yılda FETÖ, PKK ve IŞİD ile işbirliği halinde bu ülkenin rejimini değiştirdiler. Bununla da yetinmediler, komşu Suriyede iç savaş kışkırtıcılığı yaptılar. Suriyenin bir terör bataklığına dönüşmesinden sorumlular. Üstüne üstlük Türk ordusunu da bu bataklığın içine bodoslama soktular.

Son iki yıldır da eski ortaklarını (FETÖ, PKK, IŞİD), kandırıldık deyip bahane ederek durumu idare etmeye çalışıyorlar. Ama artık deniz bitti.

Sevgili halkım onlara her şeyi verdi; kimseye açmadığı krediyi onlara açtı. İktidarsa iktidar… Partili cumhurbaşkanlığı ise, bundan daha âlâsı yok… Adam meydan meydan dolaşıp propaganda yapıyor, istediği zaman hükümet darbesi yapıp başbakan değiştiriyor, Meclisi zaten takmıyor. OHAL ise OHAL… Gece yarısı kararnameleriyle ülke yönetiliyor. En ufak muhalif işinden oluyor, yetmedi içeri tıkılıyor.

Daha ne istiyorsun Tayyip? Sıradan halkın, özellikle Tayyipe ve AKPye oy vermiş olan kesimin ruh hali budur.

Dolayısıyla iktidar, bırakın eveti, öncelikle halkı bu referanduma ikna etmek zorunda, özellikle de kendi saflarını.

Nereden çıktı bu referandum? Başımızda terör belası varken, sırası mıydı? Neden hiç yoktan ülkeyi geriyorsunuz, halkı bölüyorsunuz? Halkın, özellikle AKP ve MHP tabanının soruları bunlardır. Ve ikna edici yanıtları da yoktur.

Bakın, Bahçeli kendi partisinin direksiyonunu kaybetti. MHP gibi, başkanın ve reisin dediğinden çıkmamanın, sorgulamamanın gelenek olduğu disiplinli bir partide dahi, muazzam (ve haklı) bir isyan var. AKP Başkanı (kimdi?!) da topu Tayyipe atmış durumda; sen istedin sen hallet der gibi…

Kısacası iktidar safları (evet cephesi) sıkıntılı ve telaşlı. Kendi tabanları açısından, gereksiz ve zamansız bir işe kalkmış, dertsiz başa boş yere dert açmış durumdalar. Dolayısıyla bu tabanın kafasında hayır çıksa da şu dertten kurtulsak gibi bir kurt var. Daha doğrusu, bu derdi savuşturma ile reislerinin karizmasının çizilmesi arasında ikircikli durumdalar.

O kadar ki, referandum yapalım mı yapmayalım mı diye bir referandum yapılsa yüzde 90 hayır çıkacağından eminim!

Bütün bunlardan dolayı hayır cephesi aslında iki bölükten oluşuyor: 1) Hayır diyenler, 2) Nereden çıktı bu referandum diyenler.

Evet diyenler sadece iki partinin taraftarı: AKP ve MHP. Ama hayır diyenler içinde -AKP ve MHP de dahil olmak üzere- her partinin taraftarı var. Yani hayır cephesi bütün renkleriyle Türkiye cephesidir aslında.

***

Son derece ilginç bir durum var: Mevcut duruma kökten karşı olanlar da hayır diyor, mevcut durumun -daha fazla sıkıntı yaşanmadan- devamından yana olanlar da…

Referandum sürecini neşeli kılan da bu.

Yetmez, ama hayır diyenlerden bu kadar yeter, hayır diyenlere, hatta boşan da semerini ye, hayır diyenlere kadar geniş mi geniş bir skaladan söz ediyoruz.

Tam da bundan dolayı, hayır demek işin doğalı, olağanı.

İşte iktidar safları bu doğallığı ve olağanlığı bozmak isteyecektir. Tek şansları olağanüstü bir durum yaratmak. Bir olağanüstülük peydahlayıp, bundan bir evet gerekçesi çıkarmaya çalışacaklar.

Fakat bu da bir çare olmayabilir. Yaptıkları her şeyin geri tepme olasılığı büyük. Çünkü herhangi bir olağanüstü gelişme, bunu iktidar yapmamış olsa dahi, gidip iktidara yapışacaktır. Bu böyle biline… Çünkü herkesten daha fazla sabıkalılar.

Örneğin, hayır diyenlerin terör örgütlerinden yana olduklarını ima eden iktidar propagandası, daha söylenir söylenmez geri tepti. Sen daha dün FETÖ ile kol kolaydın, IŞİDi örgütleyip donatıp komşuya saldın, hatta PKK ile içli dışlıydın, yani sabıkan büyük, şimdi kalkıp ailesinden şehit vereni, 15 Temmuzda tankların önüne yatanı terör örgütü yandaşlığıyla, en azından kafa karışıklığıyla itham ediyorsun. Bu propagandanın hedef kitlesi haklı olarak böyle düşünüyor ve iktidardan daha da uzaklaşıyor.

Kaldı ki, bu referandumu ısrarla gündeme getiren ve oy pusulasına hayır bölümünü de basan sensin. Bir iktidar, terörden yana mısın, değil misin diye bir referandum düzenler mi hiç! Halkımız aptal değil, bu söylemle aptal yerine konulduğunu fark ediyor ve tepki gösteriyor.

Fakat yine de bir olağanüstülük yaratmaya veya bulmaya çalışacaklar. Çok büyük ve somut bir terör tehdidi veya çok büyük bir başarı… Ama bütün bu kozları daha önce masaya sürdüler (15 Temmuz, Güneydoğuda iç savaş, Suriyeye girmek vb.) ve gelinen nokta bu. Daha büyük bir kozları var mı, ulusal ve uluslararası koşullar buna uygun mu, ellerine yüzlerine bulaştırmadan bir maceraya kalkışabilirler mi… bekleyip göreceğiz.

Sonuç olarak -moda deyimle- momentum hayırdan yana ve şapkadan tavşan çıkarması gerekenler evetçiler. Şapkadan tavşan yerine, en başta hokkabazın yüzünü tırmalayacak bir yırtıcı çıkma olasılığı da cabası…

Bugün Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma tehlikesi iktidar için mevcut. Hayırcılar için ise böyle bir tehlike yok. Evet çıkar ise (çıksa da büyük bir farkla çıkmayacağı kesin) fazla bir şey değişmeyecek ve mücadeleye aynen devam edilecek, ama hayır çıkması çok şeyi değiştirebilir ve mevcut momentumu katlayabilir.

Hayırcıların kaybedecekleri fazla bir şey yok, ama kazanacakları çok şey var. Evetçilerin ise kazanacakları fazla bir şey yok, ama kaybedecekleri çok şey var. Telaş, onların şeytanıdır bugün.

Bu nedenle son derece kararlı, ama sakin olunmalı. 

***

Hayırcı safların önümüzdeki iki ay içinde dikkat etmesi gereken birkaç basit nokta var:

1) Geniş cepheci, tüm toplumu kucaklayan, memleketin asıl sahibi olduğumuzu gösteren, sadece kendimizi değil tüm toplumu tatmin edebilecek bir propaganda ve çalışma tarzı izlenmeli. Referandum süreci farklılıkların değil ortak noktaların vurgulanacağı bir süreçtir ki ortak nokta çok açık: Hayır! Unutmayalım, bu iki ay içinde hedefimiz yüzde 1i sağlamlaştırmak değil, en az yüzde 51i bulmak. Yüzde 1i sağlamlaştırmanın yolu da buradan geçiyor.

2) Kendi kendimize propaganda yaptığımız etkinlikler düzenlemenin fazla bir faydası yok, boşuna zaman ve enerji kaybı. Onun yerine, herkesin, çevresindeki AKP ve MHPye oy vermiş üç-beş tanıdığını hayıra ikna etmeye odaklanması çok daha yararlı ve verimli bir çalışma olacaktır.

3) Referanduma katılmanın ve sandığa gitmenin önemi ısrarla vurgulanmalı. Öyle bir hava yaratmalıyız ki, sandığı gitmemek ayıp olmalı. Gerçekten de, hangi sol kılıf altında sunulursa sunulsun, referanduma katılmamak apolitikliğin dik âlâsıdır.

4) Cahil bıraktırılmış yoksul halkı küçümseyen ve aşağılayan bir söylem kullanmamaya azami özen gösterilmeli. Orantısız zekâ, aptal halk, odun herif, g.t kılları gibi söylemler son derece yanlış. Bunlar zaten genel anlamda çocukluk hastalığı belirtileridir, ama referandum sürecinde daha da zararlı. Halkı kibirle küçümseyen değil, uyandıran, yol gösteren, ikna eden, içindeki cevheri ortaya çıkaran bir tarz izlenmeli.

5) Yenilgiyi ve ezilmişliği değil, başarıyı ve direnişi öne çıkaran bir propaganda tarzı izlenmeli. Kitleler ezilenlere belki acır ama peşlerinden gitmezler; bunu iyi kavramalıyız.  

6) İktidarın bütün önermeleri ve tezleri, sakin ve kendine güvenli bir biçimde, bilimsel bir tarzla, tek tek ele alınıp mantıken çürütülmeli. Bu referandum sürecinde gerçek bizim, yalan ise iktidarın silahıdır (her zaman böyle olmaz). Kavgacı bir üslup kullanmadan, bir yalansavar olarak çalışmalıyız.

7) İktidar provokasyonlara ve kışkırtmalara başvuracaktır. Bu kışkırtmalar ülke çapında yaşanabileceği gibi, daha küçük ölçekte, okulda, mahallede, işyerinde, köyde de yaşanabilir. Provokasyona gelmeyen, provokasyonu ortaya çıkaran bir çizgi izlemeliyiz. Çünkü gerçek bizden yanadır bugün.