Haydi hayırlısı…

Ender Helvacıoğlu

Referandum ile birlikte Türkiyenin altına bir saatli bomba daha yerleştirildi. Hem de bu bomba, sınırlarımızın yakınına veya ülkemizin bir bölgesinin altına değil, Türkiyenin tam altına, tüm ülkeyi yakacak biçimde yerleştirildi. Ve bunun sorumlusu tartışmasız bir biçimde (yani sonradan kandırıldık, dış güçlerin oyunu vs deyip sıyrılamayacakları bir biçimde) başta Erdoğan ve Bahçeli olmak üzere AKP ve MHP yöneticileri ile vekilleridir.

Bir terör örgütü veya Türkiyeye düşman bir devletin istihbarat servisi, bu ülkeyi nasıl yakarım, nasıl daha fazla zayıflatırım, nasıl istikrarsızlığın girdabına sokarım, bu toplumu nasıl daha fazla bölerim, birbirine düşman ederim? diye kafa yorsa, sanırım bundan daha uygun bir yol bulamazdı.

Çünkü cumhurbaşkanlığı sistemi ile -referandumdan hangi sonuç çıkarsa çıksın- olmayacak, başarılamayacak bir şey zorlanmaktadır.

Türkiyenin yarısına (hadi onların tespitiyle yüzde 40ına diyelim, fark etmez), hiçbir biçimde kabul etmeyecekleri, ölümüne direnecekleri bir rejim dayatılmaktadır. Bu kitle, cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında, laik-demokratik cumhuriyetin tamamen tasfiye edilmek istendiğinin farkındadır ve bu konu onlar için bir ölüm-kalım meselesidir.

Türkiyenin diğer yarısı (yine onların tespitiyle yüzde 60ı) ise, kararlılıkla şeriat isteyen küçük bir bölümü dışında, durumun farkında değildir. Çok naif gerekçelerle, örneğin liderlerinin sözünden çıkmadıkları için, takım tutar gibi AKPli oldukları için, dindarlığa önem verdikleri için, muhafazakâr oldukları için, önerilen sistemin istikrar getireceğini sandıkları için veya yapılan önerinin fiili durumun adını koymaktan ibaret olduğunu (yani pek de önemli olmadığını) düşündükleri için vb. evete eğilimlidirler; yoksa laikliği ortadan kaldırmak istedikleri, şeriat istedikleri, cumhuriyet parantezini kapatmak istedikleri için değil.

Bu geniş evetçi kitle için başkanlık sistemi bir ölüm-kalım meselesi değildir, olmasa da olur. Zaten 15 yıldır, başkanlık sistemi yokken de gönül verdikleri partileri her istediğini yapabilmektedir. Onlar için, referandumda evet çıksa iyi olur, liderlerinin gönlü olur, ama olmasa da olur, çok zorlamaya gerek yoktur.

Hayır taraftarlarının son derece kararlı olmalarına karşın, mevcut evet taraftarlarının o denli kararlı olmamasının, kafalarının karışık olmasının, referandumu fazlaca önemsememelerinin, katılmaya hevesli olmamalarının, hatta evet-hayır arasında geçişken olmalarının da nedeni budur.

Kısacası, Türkiyenin taş çatlasa yüzde 10u, gözü bağlanmış bir yüzde 50yi peşine takarak, Türkiyenin yüzde 40ına kesinlikle kabul edemeyecekleri bir rejimi dayatmaktadır. Böylece Türkiyeyi boydan boya geçen bir fay hattına inanılmaz bir gerilim yüklenmektedir başkanlık dayatmasıyla.

İşte saatli bomba derken, Türkiye düşmanlarının arayıp da bulamayacakları bir ortam yaratılıyor derken bunu kastediyoruz.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, evet çıkarsa terör biter mealinden laflar etmiş. Kurtulmuş, referandum süreci ile terör arasındaki ilişkiyi vurgularken doğru bir tespit yapıyor, ama çıkardığı sonuç yanlış (veya işine öyle geliyor).

Neden referandum sonucunu bekliyorsunuz? Bitirin terörü, elinizi tutan mı var? 15 yıldır iktidarda değil misiniz?

Referandumdan hayır çıkarsa, mevcut sorunlarımız devam edecek. Fakat evet çıkarsa son derece gerilimli bir süreç başlayacak, kabak gibi ikiye bölünmüş bir Türkiye ortaya çıkacak, sorunlarımız katlanarak artacak. Sadece hayır diyenleri değil, tüm Türkiye toplumunu gerecek bir sonuç olacaktır bu. Bu sonuçla kör terörü bir yöntem olarak kullananlar ve arkalarındaki güçler için son derece verimli bir ortam yaratılmış olmayacak mıdır?

Referandum sürecinde bu çıplak gerçeği, AKP ve MHP tabanı da dahil halka kademe kademe anlatmalıyız. Hayırcılar olarak birbirimizin hayır gerekçelerini tartışmanın ve bu noktada birbirimizi ikna etmeye uğraşmanın zamanı değil. Bu, karşı tarafın oyununa gelmek, tuzağına düşmek anlamına gelir.

Evet, kimimiz sosyalizm, kimimiz demokrasi, kimimiz laiklik, kimimiz istikrar, kimimiz milliyetçilik için hayır diyor. Evet, bunlar farklı yönelimler; vurgularımız ve gelecek tasarımlarımız farklı. Herkes de bunun farkında; kimse kimseyi kandırıyor değil, kimse de fikirlerinden vazgeçiyor değil. Fakat ortak bir noktamız var: Hepimiz bu memleket bizim dediğimiz için, bu yurdu sevdiğimiz için, Türkiyeye sahip çıktığımız için hayır diyoruz.

Türkiyeye sahip çık, hayır de, ülkeyi daha fazla germe, hayır de, memleketle kumar oynama, hayır de, teröre fırsat verme, hayır de… Ortak noktalarımız bunlardır.

Ve bunlar, sadece mevcut hayır diyen kitlelerin değil, şeriat getirmek isteyen küçük bir kesim dışında Türkiye halkının yüzde 90ının ortak noktalarıdır.

Bu köşenin okurlarının profilini üç aşağı beş yukarı biliyorum. Okurlar Ekim Devriminin temel sloganlarını anımsayacaklardır: Savaşa hayır! ve Açlığa hayır!. Ne kadar naif değil mi? Emin olun, sosyalizm tüm toplumu kapsayan bu tür yakıcı taleplere kararlılıkla sahip çıkarak ve politik öncülüğünü yaparak gelir, başka türlü değil.   

Memlekete sahip çıkan, bunu açık yüreklilikle gösteren ve kanıtlayan referandumdan da başarıyla çıkacaktır ve geleceği kurmanın da fırsatını yakalayacaktır.   

Haydi hayırlısı…

NOT: Yazının başında cumhurbaşkanlığı sistemi ile -referandumdan hangi sonuç çıkarsa çıksın- olmayacak, başarılamayacak bir şey zorlanmaktadır diye yazdım, ama bu fikri açıklamaya, gerekçelendirmeye burada fırsat bulamadım. Bilim ve Gelecekin birkaç güne çıkacak olan yeni sayısındaki makalemde bu noktaya yoğunlaşmaya çalıştım. Merak edenler okur.