Hişt delisi

Ender Helvacıoğlu

Bazı dostlarım son zamanlarda fazla aklı başında yazılar yazdığımı söylüyorlar. Yakın çevremi tanıyanlar, bunun bir övgü değil yergi sözü olduğunu bilirler. O halde bu yazıda bırakayım AKPyi, Tayyipi, Anayasa Mahkemesi kararını falan, tanıdığım ilginç bir deliden söz edeyim.

Kıymeti pek bilinmemiş bir delidir: Hişt delisi.

Delinin kıymeti ister bilinsin ister bilinmesin, ne anlar, diyebilirsiniz. Doğru, bu onun anlayabileceği bir şey değil, böyle bir talebi olduğunu da sanmıyorum. Ama zaten insan bir şeyin kıymetine erebilirse, o şeye değil, kendisine bir kıymet katmış olur. O kıymetten nasiplenmiş olur. Kendimiz açısından önemlidir kadir kıymet bilmek.

Neyse, sonra geliriz bu konuya…

Hişt delisi mahallemizin insanıydı. Anasını, babasını, akrabasını bilen yoktu. Pek ortalıkta gözükmezdi. Hiç konuştuğunu duymadım. Tek bir sözcük çıkardı ağzından: Hişt!

Olmadık zamanda olmadık yerde ortaya çıkar, keskin bir ıslığa benzer biçimde hişt diye bağırırdı. İnsanın yüreği ağzına gelirdi doğrusu.

Düşünsenize, yavuklunuzla geziyorsunuz, gözlerden ırak bir köşe bulmuşsunuz, tam öpeceksiniz… Hişt!

Veya mahallenin tiyatro salonunda bir oyun sahnelenirken, en heyecanlı yerinde arkadan bir ses… Hişt!

Düzen bozucuydu hişt delisi. Dolayısıyla sinir bozucu…  

Bu yüzden bir keresinde gençlerin elinden zor almıştık onu. Mahallenin delikanlıları bir gün karakola molotof atmaya karar vermişler, devrimci eylem koyacaklar… İnce ince planlayıp karanlıktan yararlanıp karakolun yakınına kadar gelmişler. Tam atacaklar ki, bir ses: Hişt! Yakalandıklarını sanıp kaçmışlar. Eylemin içine etmiş bizim deli. Bence iyi de etmiş ya, neyse…

Bu nedenle gençler onun hakkında dövme kararı çıkarmışlardı. Delidir, ne yapsa yeridir deyip zor vazgeçirmiştik delikanlıları.

İşte bizim deli, en olmadık zamanda peydahlanıverir, hişt diye bağırır, tekere çomak sokardı. Pek sevilmemesinin nedeni buydu.

O da böyle bir deliydi işte…

***

Onunla ilgili en ilginç anım 2013 Haziranı günlerine rastlar. Hani şu halkın ayağa kalktığı, sokaklara, meydanlara döküldüğü günler…

Bizim mahalle geri kalır mı… Genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuk toplandık; her yer Taksim, her yer direniş... Tabii ki polis kesti önümüzü. Geri adım atmak yok; ama polis de emir almış, kararlı. Bildik şeyler: gaz, su, çatışma…

Bir de ne göreyim, bizim hişt delisi en önde, polislere meydan okuyor. Deli değil mi, ne korku var ne kaçma, göğüs göğse dövüşüyor.

İşte o an, onun ağzından ilk kez farklı bir ses duydum:

Hoşt!

Hişt delisi, hoşt delisine dönüşmüştü.

***

Kim bilir, belki de bizim deli hepimizden daha olgun ve deneyimli bir devrimciydi. Ne zaman hişt ne zaman hoşt diyeceğini en iyi süzenimizdi belki de…

Bizim mahallede genellikle hoşt diye ortalıkta gezinenler itibar görür; hişt diyenler pek tutulmaz. Ne de olsa devrimciyiz, hoşumuza gidiyor hoşt denmesi.

Bence bizim deli doğruyu yapıyor. Bin kere hişt, bir kere hoşt… Ama tam zamanında. O hiştler, hoşta hazırlıkmış demek ki…

Hişt-hoşt diyalektiği… Devrimin diyalektiğidir bu. Bizim deli tarihsel koşulların sesi olmasın?

Hişt delisi son zamanlarda yine mahalleye dadandı. Olmadık zamanda-yerde hişt diye ortaya çıkıveriyor.

Hiştler birikiyor… Hiştlere kulak verelim ki, bu seferki hoştu kaçırmayalım.