Nasıl bu kadar düşük profilli olabiliyorlar?

Ender Helvacıoğlu

Başbakan Davutoğlunun Erdoğan tarafından azledilmesinin güncel politik boyutları üzerine hemen her şey yazıldı. Biz konuya başka bir açıdan yaklaşalım.

Dinci başbakan ile dinci cumhurbaşkanı arasında geçtiğimiz hafta yaşananlar, dincilerin arzu ettikleri toplum biçiminin tipik bir yansımasıdır.

Ve tabii, dincilerin insani değerler, kişilik hakları, hukuk ve ahlak alanlarındaki yaklaşımlarının da tipik bir göstergesi.

Davutoğlunu savunacağım falan yok. Zerre kadar üzülmüş de değilim. Hakkımızı helal ettik türünden maskaralıkların da lüzumu yok.

Toplumun zavallılaştırılmasının en üstteki iki müsebbibinin zavallılaşmasıdır yaşanan. Sabık başbakandan daha zavallı biri varsa bu ülkede, o da onun reisidir.

Peki, sonrasında yaşananlar… Açık açık ilan ediliyor, reis düşük profilli bir başbakan istiyor diye… Ve akabinde iktidar partisinin ileri gelenlerinin, bakanlarının, koca koca adamların isimleri ortalığa dökülüyor.

Duyduk duymadık demeyin, kim daha düşük profilli yarışması başlamıştır! Herkesin çok iyi anladığı gibi, kim daha kul, kim daha dalkavuk, kim daha onursuz yarışmasıdır bu.

Vah zavallılar!

***

Bilim ve Gelecek dergisinin Mayıs sayısında Alâeddin Şenel, dinsel düşünce biçimini bu kez Nasıl bu kadar acımasız ve ahlaksız olabiliyorlar? sorusu bağlamında incelemiş. Aslında acımasızlık ve ahlaksızlığın kesişim kümesi zavallılık oluyor.

Nasıl bu kadar zavallı olabiliyorlar?

Çünkü onların ideolojisine göre insan zaten zavallı olarak yaratılmıştır. Tanrısına kulluk etsin diye yaratılmıştır. Onlara göre insanın fıtratında vardır zaten kulluk ve zavallılık.

Bütün kutsal kitaplarda böyle yazar. Tabii onların köken aldığı Sümer ve Babil yaratılış mitoslarında da.

İnsan özne olamaz, böyle bir yetisi yoktur. Tanrısının nesnesidir sadece…

Aslında bu ideoloji, soyuttan somuta, gökten yere indiğinde, -tanrı göklerde kaldığı için- insanlara, tanrının düzenine, bu tanrısal düzenin sahiplerine, tanrının elçilerine, krallara, imparatorlara, sultanlara, padişahlara, beylere, paşalara, şeflere, reislere, patronlara kulluk etmeyi, boyun eğmeyi öğütler.

Dinsel ideoloji, kullaşmayı ve zavallılaşmayı içselleştirmeye çalışır. Kullardan oluşan bir güruh yaratmaya çalışır.

Daha doğrusu, altına karşı kurt üstüne karşı koyun olan bir kullar hiyerarşisi yaratmaya çalışırlar. Kapitalizme/emperyalizme bu kadar kolay eklemlenebilmelerinin nedeni de budur.

Dolayısıyla reise kulluk onlar için utanılası/saklanılası bir durum değildir. Hatta bir görevdir, erdemdir…

Dinsel ideoloji savunucularının görev, sorumluluk ve erdem anlayışları budur. Ne kadar düşük profilliysen, ne kadar eğilip bükülürsen o kadar erdemlisin! 

***

Modernite ve Aydınlanma dediğimiz şeyin tanımı ise -bütün kuramsal tartışmaların ötesinde- kısaca, insanın kendi kaderini kendi ellerine alması ve kendi tarihini yapmaya başlamasıdır. Sosyalizm ise bunun gerçek yolunu ve toplumsal bazda olabilirliğini gösterdi; deyim yerindeyse kaderini ellerine alan insanı toplumsallaştırdı, toplumsal bir güç haline dönüştürdü.

Tabii ki bu akımlar binlerce yıllık tanrısal düzenin ve dinsel ideolojinin duvarına çarptılar. Çarptıkça ve çatıştıkça içerikleri doldu.

Bu çatışma sürecinde, dinlerin kul-insan tanımının karşısında yeni bir insan tanımı oluştu: Ayağa kalkan, boyun eğmeyen, başı dik olan, isyan eden insan! Onurunu, göklerden ve vahiylerden alan değil, beylerden, reislerden, patronlardan dilenen değil, özgür aklından ve emeğinden alan insan!

Bu özgürleşme ve toplumsallaşma akımının bizim coğrafyamızda, Batıda ve Avrupada olduğundan çok daha fazla kökleri vardır. Mazdeklerden, Karmatilerden, Babailerden, Bedreddinlerden, Börklücelerden ve daha nicelerinden Mustafa Kemallere ve son olarak sosyalistlere kadar ulaşan bir büyük isyan ve insanlaşma geleneğidir bu.

***

Peki, bu iktidarı ele geçirmiş kul-kafalılar toplumumuzu da kendilerine benzetebilecekler mi? Türkiye toplumunun profilini kendi düzeylerine düşürebilecekler mi?

Yol aldılar, tespit etmek lazım. Sadece AKP döneminde de değil, on yıllardır, Kuran kurslarıyla, imam-hatip okullarıyla, tarikatlarla, cemaatlerle çocuklarımızın ve gençlerimizin beynini iğdiş ettiler. Günümüz reisleri de, düşük profil yarışmacıları da buralardan yetişti, başımıza bela oldu. Tehlikeyi görelim.

Ama bu toplumun mayası sağlamdır. Nasrettin Hocamızın mayası tutmuştur bu toplumda.

Bu toplumun insanlarının evde otururken, kahvede pişpirik oynarken adları Tayyip, Ahmet, Bilal, Emine, Sümeyye, Berat, Binali vs. olabilir.

Ama damarlarına basıldığında, ama bıçak kemiğe dayandığında, sokağa çıktıklarında, meydanları doldurduklarında, yarısının adı Mustafa Kemal olur, diğer yarısının da Deniz

Hamaset yapmıyoruz; dumanı tüten olgulardan, Cumhuriyet mitinglerinden, Haziran Ayaklanmasından söz ediyoruz.

Onurlu bir toplumuz biz. Profilimizi düşürmeyiz.

Göreceksiniz…