Cenazesine bütün devlet erkânı katılıyor ve tabutunu bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan taşıyorsa, Genelkurmay Başkanlığı ardından dik duruşundan hiçbir zaman taviz vermedi diye taziye masajı yayınlıyorsa, CHP Genel Başkanı genel yayın koordinatörlüğü yaptığı gazetesine telefon açıp baş sağlığı diliyorsa, Vatan Partisi Genel Başkanı aynı grubun televizyonunda onun fotoğrafı altında boy gösterip Amerikanın cemaatleri - bizim cemaatlerimiz ayrımı yapıyorsa, bu adam önemli bir adamdır.
Ülkedeki bütün önemli adamların sahip çıktığı önemli bir adam… Belli ki bir devlet adamı!
***
Bizimki gibi ülkelerde iki tür önemli adam vardır: Burjuvazinin adamları ve devletin adamları. Burjuvazinin ve devletin kendisinden değil, adamlarından söz ediyoruz.
Bu iki tür adamı son tahlilde aynı başlık altında toplayabiliriz. Ama son tahlilden önceki tahlillerde ayrı ayrı incelemekte fayda var.
Sistemin bu iki bölüğü hem aralarında geçişkendir, hem de zaman zaman kıyasıya çatışırlar. Bu çatışmanın sistem açısından bir işlevi vardır.
Bazen ceberut devletin aşırılıklarının törpülenmesi, ama bunun hâşâ emekçiler önderliğinde yapılmaması gerekir ki, o dönemde burjuvazinin adamları kahramanca ön alırlar. Liberalizm, demokrasi, özgürlük, sivil toplum vb. laflar havalarda uçuşur.
Bunların söylemiyle emekçilerin temsilcilerinin söylemini birbirinden ayırmak için basit bir turnusol kâğıdı vardır. Bu adamlar herkese dokunurlar, hatta mevcut dokunmaları yeterli görmeyip yetmez ama evet kampanyaları da düzenlerler, ama bir tek büyük burjuvaziye ve tabii küresel burjuvaziye (emperyalizme) dokunmazlar. Bu bilinirse ayırt edilebilirler.
Bazen de vahşi sömürü halk içinde homurtulara neden olur ve sistemin bekası tehlikeye girer ki, o dönemde zinde kuvvetler devreye girer, yani devlet adamları ön alır. Bir bakmışsınız herkesten fazla anti-emperyalist, hatta anti-kapitalist olurlar; liberalizme, özelleştirmelere, taşeronlaştırmaya, vahşi ve mafyatik kapitalizme savaş açarlar.
Bunları, özellikle sol görünümlü olanlarını ayırt etmek daha zordur. Ama kendi kırmızı çizgilerinden yakalanabilirler. Her şeye (hatta ABDye, ABye de) dokunurlar ama devlete dokunmazlar. Bunu sınıflar üstü ve ezeli-ebedi bir devlet anlayışını savunarak yaparlar. Tarih, devletlerarası mücadelenin tarihidir; Türk devletinin tarihte özel bir yeri vardır, çünkü Türklerin devlet kurma yeteneği vardır; ulusal devlet ve ordu illaki direnir; devletsiz ve ordusuz toplum olmaz (bu genel doğru, emekçilerin kendi devletlerini devrim ile kurmalarını engellemek için gündeme getirilir)…
Bir ayırt etme yöntemi daha vardır: Bu devlet adamları (devlet solcuları), hangi konumda (hatta devlete oldukça uzak konumlarda) bulunurlarsa bulunsunlar, hiçbir zaman halka ve emekçilere politika önermezler; hep devlete politika önerirler: Şuraya gir, buraya çık, şunu kapa, bunu aç, şunu vur, bunu kır vb… Bunları kim yapacaktır? Kendileri veya halk mı? Sakın ha! Tabii ki devlet yapacaktır.
Kısacası, burjuvazinin ve devletin, burjuvazinin adamlarıyla devletin adamlarının kâh uzlaşıp kâh çatışmalarıyla sistem sürer.
***
Burjuvazinin adamları yavşaklık derecesinde dönektirler. Çünkü paraya bağımlıdırlar ve para da çok akışkan ve çok değişken bir metadır. Marx 1844 Elyazmalarında, Shakespearein Atinalı Timonundaki ünlü pasajı aktararak para için şunları yazar:
Shakespeare paranın iki özelliğini öncelikle vurguluyor: 1) Bütün insani ve doğal nitelikleri karşıtına çevirebilen göze görünür tanrı, nesnelerin evrensel dönüştürücüsü ve değiştiricisi; olmayacakları birbirine yaklaştırır. 2) Evrensel orospu, insanların ve ulusların pezevengi.
Şimdi böyle bir şeye göbekten bağımlıysan, nasıl bir kişilik yapısına sahip olacağın da bellidir.
Devletin adamları ise daha vakur tiplerdir. Devlet hantal bir yapıdır, zırt pırt dönemez. Hem burası bir muz cumhuriyeti veya bir oligarşi değil, koskoca Türk devleti… On yıl, Türk devleti için makul bir süredir. Dolayısıyla devletin adamları, burjuvazinin adamları gibi ikide bir değil on yılda bir dönerler.
Devletin adamları, fedakâr ve cefakârdırlar. Parayla fazla işleri yoktur, burjuvazinin adamları gibi çok zengin olmazlar. Ama bir avantajları vardır: korunurlar. Burjuvazinin adamı olmak risklidir, baş aşağı gidebilir ve sefil bir hale düşebilirler. Devlet adamı ise hiçbir zaman bu hale düşmez, korunur. Devlet, sonuç itibarıyla cenazesinde ona borcunu öder; bütün erkân hazır bulunur.
Bakın, bu da bir ayrım noktasıdır, hem de çok belirleyici bir ayrım noktası: Cenazende kimin hazır bulunduğu, kimin çelenk yolladığı…
***
Şu umre şehidinden yola çıktık, nerelere geldik… Yazımızı, ister burjuvazinin ister devletin adamı olsun bu önemli adamların sonlarının nasıl geleceğiyle noktalayalım.
Sonun belirtisi fren mekanizmasının zayıflamasıdır. Çünkü bu mekanizma zayıfladığında işlevin de kalmıyor.
İnsanın yaşlanmasının belirtisi hızının azalması değildir. Doğrudur, insan yaş aldıkça eskisi gibi koşamaz, yürüyemez, refleksleri körelir, performansı düşer, yerçekimi yasası onu her açıdan daha fazla etkiler… Ama insan kendini bilerek bütün bunlara çareler üretebilir.
Yaşlanmanın asıl belirtisi hız (gaz) mekanizmasının değil, fren mekanizmasının dumura uğramasıdır. Yaşlı kişinin sorunu durmak değildir, duramamaktır. İşte buna çare bulmak zor.
Sadece fiziksel veya biyolojik alandan söz ettiğim sanılmasın. Psikolojik, nörolojik, hatta politik ve örgütsel alanlarda da geçerlidir bu kural.
Örneğin bir siyasal partinin ölüme doğru gittiğini nasıl anlarsınız? Fren mekanizmalarının işlememeye başladığı zaman. Saçmalık oranının arttığı ve bu saçmalıklara dur diyecek bir güç kalmadığı zaman. Tıpkı insanın artık çişini tutamaz hale gelmesi gibi…
Allah düşmanımı bile frensiz bırakmasın! Kral çıplak! denilen noktadır bu. Çoluk çocuğun diline düşmek pek hoş değil...