Sosyalist solun şu konuyu netleştirmesi gerekiyor: Günümüz koşullarında Kürt hareketi ile ittifak yaparak (veya yan yana gelerek, destekleyerek, ortak eylemlilikte bulunarak vb) devrimci bir çıkış gerçekleştirilebilir mi?
Bu konuda o kadar çok pratik yaşandı ki, soruyu kuramsal düzlemde ele almanın gereği yok. Olgulara ve deneyimlere bakmak yeterli.
***
Öncelikle sosyalistlerin duyarlı olması gereken temel noktalarda Kürt hareketinin niteliklerine göz atalım:
- Kürt hareketi sol, sosyalizan bir hareket değildir. Zaten kendilerinin de böyle bir iddiası yok. Bütün kolları ve örgütleriyle birlikte Kürt hareketi, sınıfsal değil ulusal bir harekettir; deyim yerindeyse Kürt davasını gütmektedir. Kürt emekçilerinin değil, Kürtlerin davasını… Dolayısıyla ulusal sol bir niteliği de bulunmuyor.
- Kürt hareketi uzun bir süredir (ABDnin Iraka saldırılarının başlangıcından itibaren) anti-emperyalist bir hareket değildir. Kendi stratejisinin Batı koalisyonunun ve özellikle ABDnin bölgedeki stratejileriyle uyum içinde olmasına azami ölçüde dikkat etmektedir ve bu emperyalist stratejinin yarattığı boşluklarda politika yapmaktadır. Bunun sonucunda zaman zaman Amerikanın silahlı gücüne dönüşmekte ve ortak komuta altında hareket etmekte bile bir sakınca görmemektedir.
20 yıldan fazla bir süredir, Kürt hareketinin herhangi bir parçasının herhangi bir temsilcisinden Amerikan emperyalizmine ve onun bölgedeki stratejilerine yönelik eleştirel tek bir laf duyulmamıştır. ABD ile uyuma, arazide ortak hareket etmeye, ABDyi bölgeye davet etmeye ilişkin açıklamaların ve pratiklerin ise haddi hesabı yoktur.
- Kürt hareketi demokratik bir hareket de değildir; bu niteliği de mazide kaldı. Neden?
Birincisi bizimki gibi ülkelerde ve bölgelerde emperyalizme karşı tutum almayan bir demokratik hareket olamaz. Bunu genel bir kuramsal önerme olarak yazmıyoruz; isteyen bölgedeki her hareketin tarihini bu açıdan inceleyebilir. Tabii ki, anti-emperyalist veya anti-Amerikan olmak otomatikman demokrat olmayı getirmez. Ama bölgemizde anti-emperyalist (en azından anti-ABD) olmadan da demokrat olunamaz.
İkincisi, Kürt hareketinin laiklik ve aydınlanma gibi konularda ne ilkesel bir duruşu ne de pratik bir duyarlılığı bulunuyor. HDPnin vekilleri ve yöneticileri arasında ağaların, aşiret reislerinin ve tescilli dincilerin bulunduğu, Said-i Nursi gibi şeriatçı şarlatanların göklere çıkarıldığı biliniyor. HDPnin de dillendirdiği, AKPnin söylemiyle paralellik taşıyan özgürlükçü laiklik veya totaliter olmayan laiklik türü kavramların ise inançlara ve dinlere özgürlük anlamına geldiği ise herkesin malumu.
Üçüncüsü, Kürt hareketinin esas meselesi Türk devleti ile (bugün AKP iktidarı ile) pazarlıktır (pazarlık süreci, iki taraf açısından da barışı da savaşı da içerir). Bu, Haziran Ayaklanması sırasında aldıkları tutumdan da anlaşılabilir.
Dördüncüsü, Kürt hareketi (PKK) büyük kentlerde halk düşmanı kör terör eylemleri düzenlemekte veya yol vermektedir.
Buraya kadar yazılanlar yorum veya çıkarım değil; bizzat Kürt hareketinin temsilcilerinin açıklamalarının ve pratiklerinin bir dökümü.
***
Şimdi bu durumda yukarıdaki soruyu tekrarlamak ve net bir yanıt vermek gerekiyor. Türkiye sosyalistlerinin Kürt hareketine yönelik yaklaşımı ne olmalı?
Bugünkü politik koşullarda Kürt hareketinin stratejisi ile sosyalistlerin stratejisinin bir yakınlığı var mı?
Bence hiçbir yakınlığı ve ortaklığı yok.
Kürt hareketinin hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için izlediği eylem çizgisi ile sosyalistlerin hedefleri ve eylem çizgileri arasında bir paralellik var mı?
Hiçbir paralellik yok.
Türkiye sosyalistlerinin Kürt hareketini destekleme, yan yana gelme, ortak eylem düzenleme, ittifak yapma türünden tutumlar alması doğru bir politika mı?
Tamamen yanlış bir politika. Hatta bugün Kürt hareketi ile yan yana gelmenin emekçi halk ile yan yana gelememek anlamına geldiğini net olarak saptamak gerekiyor.
Türkiye sosyalistlerinin önemli bir bölümü bu sorulara net yanıtlar veremiyor, geçiştiriyor, çeşitli gerekçeler üretiyor, ayağı titriyor, cesur davranamıyor.
Bir kesimi HDP kanalıyla Kürt hareketinin stratejisine eklemlenmiş durumda. Bunlardan yukarıda sıraladığımız niteliklere ve pratiklere ilişkin eleştirel bir tutum almalarını beklemek pek gerçekçi değil.
Kürt hareketinin kuyruğuna takılmamış bazı sosyalist örgütler ise net tutum alamıyorlar; Kürt hareketinin dayatmalarına (bunlar zaman zaman tehdit boyutuna da ulaşıyor) karşı cesur davranamıyorlar. Bazı eleştiriler getiriyorlar ama ortak eylem düzenleme, yan yana gelme, seçim ittifakı yapma, destekleme gibi yancı politikalardan vazgeçemiyorlar.
Kürt hareketi tabanından kopmamak lazım türünden apolitik gerekçeler üretiyorlar. Oysa bu tutumlar yüzünden Türkiye halkından, emekçilerinden, en çok da Haziran Direnişi kitlesinden kopuyorlar.
Dolayısıyla sürekli kan kaybediyorlar, bazı olumlu politikalar sonucu kazandıklarının on katını bu titrek politikalar yüzünden yitiriyorlar, dahası tam da bu tutum yüzünden sürekli bölünüyorlar.
Özellikle Birleşik Haziran Hareketinin ve çoğu bileşeninin durumu ne yazık ki budur. Önümüzdeki günlerde üç yıllık pratiğini değerlendirecek olan BHH, bu konuyu tartışmalı, zaafları saptamalı ve net bir tutum üretmeli.
Kanımca Birleşik Haziran Hareketinin, bugüne kadar birleşik, haziran ve hareket olamamasının başta gelen nedeni Kürt hareketine ilişkin net bir tutum geliştirememesi, sürekli ikircikli davranması, sonuç olarak bağımsız bir politik çizgi izleyememesidir.
***
Son olarak, gereksiz polemiklerin önüne geçmek için iki noktayı açıklığa kavuşturalım.
Birincisi, Kürt hareketi ve stratejisi ile sınırların kalın bir biçimde çizilmesi, iktidarın Kürt halkının yaşadığı illere yönelik faşizan saldırılarına karşı çıkmamak anlamına gelmez. Sosyalistler pek tabii ki, AKP iktidarı tarafından yürütülen bu gerici ve bölücü savaşa tüm güçleriyle göğüs germeye çalışacaklardır.
İkincisi, bu saptamalar, Kürt hareketi (veya hareketleri) ile hiçbir zaman yan yana gelinmez, ittifak yapılmaz anlamına da gelmez. Sosyalistler milliyetçi ve Kürt düşmanı değildirler. Politik koşullar ve çeşitli güçlerin politik konumları değişir, bu yeni durumda ilişkiler yeniden tahlil edilir, yeni politikalar üretilir.
------
NOT-1: Geçtiğimiz hafta yazdığımız makalede kullandığımız Türkiye bayrağı deyimine eleştiriler geldi, neden Türk bayrağı demediğimiz (diyemediğimiz) soruldu. Es geçtiğim sanılmasın. Güzel ve önemli bir konu bu. Önümüzdeki yazılardan birinde başlı başına ele almaya değer.
NOT-2: ABC yönetiminden yaz ayları süresince haftada iki yerine bir gün yazmak için izin istedim, sağ olsunlar kabul ettiler. Sonbahara kadar sadece Perşembe günleri yazacağım.