Tam torun sevecekken…

Ender Helvacıoğlu

20. yüzyılda doğanlarla 21. yüzyılda doğanlar arasında ciddi bir fark olduğunu düşünüyorum. Klasik “kuşak farkı” kavramıyla açıklanması zor bir fark. 

Bu farkı yaratan, 21. yüzyıl başında mevcut reel dünyamızın yanı sıra yeni bir dünyanın daha doğması oldu: Sanal Dünya. 

20. yüzyılda doğan bizler (üç kuşak demektir bu), ilerlemiş yaşlarımızda bu yeni dünya ile tanıştık; örneğin ben 50’mden sonra. Mevcut dünyamızın yanına başka bir dünya geldi, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu ve ister istemez iki dünyada birden yaşamaya başladık. 

Reel dünyadan sanal dünyaya geçişin sancılarını yaşıyoruz. Zaten çeşit çeşit şizofrenimiz vardı, üstüne bir de bu eklendi. Sanal dünyada bir yer edinmeye çalışırken nasıl maymuna döndüğümüzü, nasıl saçmaladığımızı, eline oyuncak almış bir bebek gibi davrandığımızı, reel dünyada hiç yapmayacağımız/yapamayacağımız şeyleri sanal dünyada nasıl pervasızca yaptığımızı, neredeyse iki ayrı (belki daha da fazla) kişilik geliştirdiğimizi, aklımızı başımıza aldığımızda herhalde fark ediyoruzdur (etmiyorsak durum daha da vahim demektir). 

Ben bu konunun uzmanı değilim. Uzmanlık bir yana; yukarıda söz ettiğim “bebek”lerden biriyim. Sanal dünyayı çok daha iyi tanıyan, üzerinde ciddi kafa yormuş uzman arkadaşlarım var. Yavaş yavaş bir analiz de geliştiriyorlar. Fakat biz yaştakiler ya çeşitli sıkıntılar yaşayarak bir dengeye gelebileceğiz ya da belki hiç gelemeyeceğiz. 

Çünkü o kadar hızlı gelişiyor ki bu dünya; bir yönüne alışsan yeni çıkan bir diğer yönünde yine maymuna dönüyorsun. Üstelik henüz yeni oluşan, büyük bir hızla değişen, sürekli gerçek dünyamıza girip ele geçiren, son derece dinamik bir dünyadan söz ediyoruz. Bu hızı yakalamamıza sanırım olanak yok. 

Ama asıl dikkat çekmek istediğim konu, yazının başında da vurguladığım gibi 21. yüzyılda doğan kuşak. Yani henüz çocukluklarını ve ergenliklerini sürenler. Onlar direkt sanal dünyaya doğdular. Bize göre tam ters bir sıkıntı yaşayabilirler: Sanal dünyadan gerçek dünyaya geçişin sıkıntıları… Ama asıl sıkıntı şu da olabilir: Ya böyle bir sıkıntı duymazlarsa?! 

Böyle bir sıkıntı yaşamamaları iki türlü olabilir: Ya bizi maymuna çeviren reel-sanal dünya çelişkisini incelikli ve ustalıklı bir biçimde çözerler ve bu durumda gerçekten müthiş bir kuşak olurlar.

Ya da çözme zahmetine katlanmazlar ve doğdukları dünyada yaşamaya devam ederler. Bu durumda nasıl bir şey olurlar, bilemiyorum… “Biz”den son derece radikal bir kopuş anlamına gelir bu. 

Onlar başka bir dünyanın çocukları olabilirler. “Kuşak farkı” tanımı çok “nicel” kalır bu durumda. Bize “Dünyalı” muamelesi yapabilirler. 

O yaşta arkadaşlarım var. Bir bilimkurgu filmi izler gibi izliyorum onları. Onlar adına kaygılanıyoruz, eleştiriyoruz, yaşadıkları dünyadan bir nebze de olsa koparmaya çalışıyoruz. Ama onlar ne kadar da rahatlar ve sakinler…

Bize çok “anormal” gelen kendi “normal”lerini yaşıyorlar; tepkilerimize şaşırıyorlar, bir anlam veremiyorlar. Anlam verebilecekleri bir yaşa geldiklerinde bize yönelik tepkileri ve olası isyanları nasıl olur bilemem… 

Ben 78 kuşağıyım; yani ergenliğini ve ilk gençliğini 70’lerde yaşayan kuşak. Kısacası 60’ıma geliyorum. Bizler çocuklarımızla çok çatıştık, ama yine de aynı dilden konuştuk; zaten o sayede çatışabildik.

Örneğin çocuklarımızla birlikte Haziran Direnişini yaptık; peşlerinden koştuk gerçi ama yine de yaptık. Fakat torunlarla (21. yüzyılda doğanlarla) neyi yapacağız veya onlar ne yapacaklar; orası kaotik! 

Elimde değil, çok merak ediyorum, bu çocuklar nasıl bir sosyalizm düşleyecekler (veya kuracaklar)? Adamın derdine bak diyebilirsiniz; ne yapalım, bizim derdimiz de bu…

Umarım üç-dört on yıl daha yaşarım da, bu çocukların yapıp ettiklerini gözlemleme fırsatım olur. Şimdiden söyleyebileceğim şey şu: Bizim düşlediklerimizden çok farklı kurgular yapacaklarından adım gibi eminim. 

*** 

Daha genç yaştaki okurlar (örneğin 20’lerini sürenler) bu yazıyla dalga geçebilirler; dayı yaşlanmış, günün gerisinde kalmış, bu nedenle şaşırıyor, diyebilirler. Siz bilirsiniz… Ama kardeşleriniz, size, sizin bizimle olduğunuzdan çok daha uzak olabilirler; sonra uyarmadı demeyin. 

Sadece uygarlık dönemini değil, tüm bir insanlık dönemini ele alan bilimciler der ki: Günümüzde bilişim ve biyo-teknoloji devrimi başladı. Bu devrim, geçmişteki araç devrimi (günümüzden 3 milyon yıl önce), ateş devrimi (günümüzden 500 bin yıl önce), neolitik devrim/tarım devrimi (günümüzden 12 bin yıl önce) ve endüstri devrimi (günümüzden 200 yıl önce) çapında bir devrimsel dönemdir. 

Umarım torunlarımızla (daha gençlerin çocukları ve kardeşleriyle) aramızdaki fark, araç yapamayanlarla yapanlar, ateşi denetim altına alamayanlarla alanlar kadar olmaz. Çünkü bunlar farklı insan türlerine tekabül ediyor. Tarım yapan-yapamayan (Neolitik+Uygarlık), endüstrileşen-endüstrileşemeyen (Modernite) farklarına razıyım ben; bunlar bir şekilde aşılır. 

Şaka bir yana, torunlarımızı (çocuklarımızı, kardeşlerimizi) sadece sevmeyelim, onları dikkatle gözlemleyelim de. Çok küçük yaşta, bize çok büyük şeyler öğretebilirler…