Pazartesi günkü yazımızı, bu çıkış örgütleme meselesine gelecek yazımızda tarihimizden örneklerle devam edeceğiz diye bitirmiştik. İlk olarak uzak geçmişe, Osmanlının kuruluş dönemine göz atacağız.
13. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu karmakarışıktır, derin bir politik kriz yaşanmaktadır. Gerek Moğol akınları, gerek yeni Oğuz göç dalgaları, gerekse Selçuklulara karşı büyük Türkmen halk isyanları (Babailer) sonucunda Anadoluda merkezi otorite kurabilecek iki büyük güç odağı da (Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti) bu niteliğini yitirmiş, Anadolu beyliklere bölünmüştür. İşte bu beylikler içinde belki de en mütevazı olanı Osmanınkidir.
Avusturyalı tarihçi Paul Wittek (1894-1978), Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu adlı eserinde (Kaynak Yayınları, Çev. Fatmagül Berktay, 1. Baskı Şubat 1985), neden diğer beylikler değil de Osmanın küçük Gazi Devleti, bir cihan imparatorluğuna evrilebildi? sorusuna yanıt arar.
Wittek ilk olarak Gazilik karakterine vurgu yapar. Gaza yapma, yani en önde kutsal savaş verme niteliği…
Gaziler, İslamın ve Türklüğün öncü savaşçılarıdır. Gazilerin şefleri sultan, hakan, imparator falan değildirler; askerleriyle (diğer gazilerle) birlikte aynı otağda yatıp kalkarlar, aynı kaptan yemek yerler, birlikte kılıç sallarlar.
Anadoluda Osmanınkiyle karşılaştırıldığında çok daha olgun, oturmuş ve güçlü iki beylik vardır: Selçuklu devletinde önemli rol oynamış bir aileye dayanan ve başkenti Kütahya olan Germiyan Beyliği ile Selçukluların resmi varisi olduklarını iddia eden Konyayı başkent edinmiş Karaman Beyliği.
Bu iki beylik de Selçukluların mirasını devraldıklarını iddia ederler ve diğer tüm beylikleri kendi otoriteleri altında birleşmeye çağırırlar. Ama gazi değildirler; hatta bu unvanı almak istemezler ve batıdaki komşularına (Osman gibilerine) bırakırlar.
Fakat diğer bütün beyliklerde ve yeni gelenler içinde ne kadar savaşçı ve dinamik unsur varsa, bunlar Germiyanoğullarına veya Karamanoğullarına biat etmezler, gidip Osmanın gazilerine katılırlar. Bu, gelecekte merkezi birliğin nasıl sağlanacağının da ilk işaretidir.
Çünkü ortada bir kriz ve savaş vardır. Kaldı ki asıl başarılı Selçuklu geleneği, 200 yıl önceki Malazgirt (Alpaslan) pratiğidir. Günün Alpaslanları, Germiyan ve Karaman Beyleri değil, Osmanın gazileridir.
Kıssadan hisse-1) Birlik için soy, miras, gelenek yetmiyor. Oturduğun yerde müzakerelerle olmuyor. Pratiğe gireceksin, savaşacaksın, öncü olacaksın… Bir çıkış yapacaksın.
Bizansla kim savaşıyorsa birliği de o sağlar.
***
Savaşçı olmak yetmiyor. Wittek şu soruyu da ortaya atar: Savaşçı (gazi) birçok beylik vardı. Menteşe Beyliği, Aydın Beyliği, Saruhan Beyliği, Karesi Beyliği, Teke Beyliği, Çandarlı Beyliği, Hamidoğulları vb… Neden bunlar değil de Osmanlı Beyliği?
Çoğu Batı Anadoluda yer alan bu beylikler de Bizansa karşı savaşmışlar, geniş toprakları fethetmişlerdir. Fakat fazla hızlıdırlar. Fethedilen yerlerin yeniden inşa edilmesi, örgütlenmesi, düzenin ve dirliğin sağlanması gerekir. Yoksa o topraklar elde tutulamaz. Bu da kurucu kadro meselesidir, savaşçılar yetmez.
İşte bu sorunu çözebilen biricik gazi beyliği Osmanınki olmuştur. Neden ve nasıl?
Birincisi Osmanlılar yavaş olmak zorunda kalmışlardır. Osman Beyin fazla ihtiyatlılığından değil, son derece inatçı bir Bizans savunmasıyla karşılaştıklarından dolayı.
Çünkü Osmanlılar Bizansın merkezine, Konstantinopolise (İstanbula) en yakın beyliktir. Ucun da ucudurlar. Bizans açısından Aydının, İzmirin alınması o kadar önemli değildir; ama merkez (İstanbul) ölümüne savunulmalıdır.
Bu nedenle Osmanlının ilerleyişi yavaş olur. Ama bu yavaşlık ona kuruculuk niteliğini kazanması için zaman kazandırmıştır. Fethedilen yerlerde yerleşmek ve bir dirlik sağlamak için vakit bulmuştur Osmanlı.
Osmanlıya sadece savaşçı unsurlar değil, hem savaşçı hem üretici hem de kentli olan Ahiler de, İslam uygarlık geleneğini temsil eden ulema da katılmıştır. Yani yıkıcıların yanı sıra kurucuların da birliği sağlanmıştır, buna vakit bulunmuştur.
Kıssadan hisse-2) Başarı için yıkıcılık yetmez, kuruculuk da gerekir. Kuruculukta da öncü olabilmek gerekir. Birlik, yıkmaya cesaretle girişebilmekle başlar; ama başarı asıl birliğin, yıkıcılarla kurucuların birliğinin sağlanmasıyla gerçekleşebilir.
İşte Osmanlının gazi olmayanlardan ve diğer gazilerden farkı budur.
***
Wittekin eserinde bir önemli konu daha var. Sonraları, Yıldırım Beyazıt önderliğinde gazilik niteliğini unutup erken bir imparatorluk peşinde koşan Osmanlının, Timurun okkalı tokadını yiyip kendine gelme öyküsü.
Beyazıt, bir İslam imparatorluğu hedefiyle Doğuya yönelmesini isteyen ulemanın aklına uyar. Yıkıcılığı unutmuş, kuruculuğa fazla önem vermiştir. Timurun tokadı Osmanlıya gaziliği anımsatır. Sanki İşini yarım bırakma, bitir diye uyarmıştır Timur.
Bu da kıssadan hisselerin üçüncüsü: Devrimci geleneğini unutma; unutursan fena hatırlatırlar!
II. Murat ömrünü durumu toparlamaya vakfeder. Son Gazi ise onun oğludur: II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet). Konstantinopolisi fetheder. Bu bir imparatorluk eylemidir.
Konumuza (çıkış-birlik diyalektiği) daha yakın dönemlerden çok daha taze derslerle devam edeceğiz.