Tayyipin mirası

Ender Helvacıoğlu

Öncelikle yazımıza temel oluşturacak birkaç noktanın altını çizelim.

Türkiye gibi ülkelerde, iktidar mücadelesine bütün gövdeleriyle giren üst-örgütler bulunur. Örneğin: United States of America Partisi (USAP), European Union Partisi (EUP), Küresel Sermaye Partisi (KSP), Türkiye Sanayici ve İş Adamları Partisi (TÜSİAP), Tarikatlar Partisi (TP)… Bir zamanlar Genel Kurmay Partisi (GKP) de vardı.

Şaka değil, yalın bir gerçek bu. Mevcut sistemde, bu üst-örgütlerden (mümkün olduğunca çoğundan) icazet almayan bir parti kesinlikle iktidar olamaz, iktidarda yer alamaz, hatta Meclise giremez.

Üst-örgütler kelimenin tam anlamıyla sınıf partisidirler; öncü partidirler. Kesinlikle parlamentarist değildirler; devrimci örgütlerdir, gerektiğinde silahlı mücadele yoluna ve terör eylemlerine başvurmakta bir an bile tereddüt etmezler. Legal olanaklardan sonuna kadar yararlanmalarına karşın illegaldirler.

Aşağı-partiler ise bu üst-örgütlerin legal olanaklarıdır; bir nevi kitle örgütü işlevi görürler. Aslında bir bütün olarak sistemin görünen yüzünü (vitrinini) bu üst-örgütlerin legal olanakları ve ortak kitle örgütleri olarak tanımlamak pek de yanlış olmaz.

Görünürdeki iktidar mücadelesi güzellik yarışmasına benzer. Güzeller (yani düzen partileri ve liderleri) allanıp pullanıp jürinin karşısına geçerler. Üst-örgütlerden oluşan jüri, güzelleri tek tek yoklar ve talimatlar verir: Sen biraz sol bacağını aç, Sen de sağ omzunu göster gibi.

Talimatlar hemen yerine getirilir. Güzeller arasındaki yarışma, bu talimatları kimin en başarılı biçimde uygulayacağı yarışmasıdır.

Güzeller bu tür balans ayarlarıyla kıvama getirildikten sonra jüri karar vermek için kendi arasında tartışmaya çekilir: Bir dönem daha İslamcılıkla mı gitsek, laiklik ambalajını mı kullanmaya başlasak?, Demokrasi imajı mı daha çok iş yapar, yoksa milliyetçilik imajı mı?…

Kendine özgü bir tartışmadır bu. Şantajları, tehditleri, eski defterleri, komploları, suikastları, bombaları, cinayetleri, ekonomik krizleri, muhtıraları vb içeren bir tartışma. Aşağı-partiler görücüye çıkma siyaseti yaparken, üst-örgütler de böyle siyaset yapar.

Sonunda karar verilir, dereceye giren güzeller açıklanır. Seçilen güzel, kendisini aslında kimin seçtiğini bilir ve ona hizmette kusur etmemeye çalışır. Kusur ederse başına gelecekleri de bilir. Ceza deliğe süpürülmektir.

Aslına bakarsanız tüm dünyada burjuva demokrasisi denen hikâye budur.

Peki, halk bu tablonun neresindedir? Sistem hâlâ bir kitle örgütü ihtiyacı duyduğuna göre, halk önemlidir. Aslında bütün dava, halkın gözünü boyamak ve susturmak davasıdır.

Bir partinin iktidar olabilmesi için iki noktada üstün yetenek göstermesi gerekir: Birincisi, gerçek iktidar odaklarıyla (yani üst-örgütlerle, yani jüriyle) uyumlu olma yeteneği. İkincisi de, halkı kandırma yeteneği. Bu yetenekleri sınanır; yarış bu noktadadır.

İlkinde fazla bir sorun çıkmaz. Güzeller zaten podyuma çıkmayı kabullenmişler ve hem ruhlarını hem de bedenlerini jüriye teslim etmişlerdir. Esas yarış ikinci yetenek alanı konusunda yaşanır. Çünkü aşağı-partiler, üst-örgütleri halkı zapt edebilecekleri noktasında ikna etmelidirler; başarılı bir kitle örgütü olduklarını göstermelidirler.

Emekçi halk, kendisi için örgütlü olmadığı sürece düzen böyle işler.

***

Vurgulayacağımız ikinci nokta, yaşlanan güzellerin değiştirilmesiyle ilişkili. Temelde iki yöntem var ve hangisinin gündeme gireceği tamamen eskimiş güzele bağlı.

Birincisi göklere çıkarma taktiğidir; yükselterek indirme taktiği… Bunun kurumları da vardır: Onursal Başkan denir, Akil Adam denir, Ombudsman denir, Cumhurbaşkanı denir… Yaşlanan kurdun köpeklere maskara olmadan (saygınlığını yitirmeden) gerçek hayattan çekilmesi…

Başka bir yazı konusu ama Tanrıya bile uygulanmıştır bu yöntem. Kutsallaştırmanın evrimi (büyüsel düşünceden dinsel düşünceye, totemlerden çok-tanrılara ve giderek tek-tanrıya) incelenirse bu yöntem görülebilir.

Aslında yükseltildiğini değil de indirildiğini fark ederse ve buna direnirse yaşlanan güzel ikinci yöntem gündeme girer: Yerin dibine batırma (yani deliğe süpürülme) yöntemi.

Yaşlanan güzelin bütün defoları ortaya saçılır, maskara edilir. Jüri çok acımasızdır, yani gerçekçidir. Eski güzel alçaltılarak indirilir. Ve gerçek bir miras kavgası (yeni güzellik yarışması) başlar…

***

Bugün yeni bir güzellik yarışmasının bütün emareleri belirdi. Toplum mühendisliği hız kazandı, senaryodan geçilmiyor. Bu heyecanlı süreci Tayyipe borçluyuz. Dirençli çıktı. cumhurbaşkanlığı ile yetinmedi, başkan olmak istedi/istiyor. O kadar ileri gitti ki, yükseltilerek indirilme şansını neredeyse yitirdi.

Seni başkan yaptırmayacağız sözü Demirtaşın ağzından çıkmıştı ama bu sözün gerçek sahibi yavaş yavaş beliriyor.

Üst-örgütlerin hâlâ AKPye ihtiyaçları olduğu görülüyor; ama Tayyipe ihtiyaçları var mı, burası tartışmalı. Bölgede ve Suriyede eski paradigma değişti çünkü…

Toplumsal muhalefet Tayyipli AKP - Tayyipsiz AKP kulvarına sıkıştırılıyor. Yeni güzeller de böyle bir kulvardaki köşe kapmaca oyununda yer tutmaya çalışıyor.

Bugün asıl tartışma Tayyipe ne olacağı değil, Tayyipin mirasına ne olacağı… Yani mesele Tayyip değil, Tayyipin mirası.

Tayyip bir miras devraldı. Ve -hakkını yemeyelim- o mirası geliştirdi, hatta katladı. O kadar iğrenç bir mirastır ki bu ve Tayyip iktidarı tarafından iğrençliği o kadar katlandı ki, Türkiyeyi ve halkını çok uğraştıracak.

Bizim de derdimiz bu mirasla. Reddi Tayyip yetmez, Reddi miras gündeme getirilmeli. Bu nokta kritik olmaya başlamıştır artık.

Son söz: Halkın devrimci bir örgütü yoksa, yeni miras kavgalarının mezesi olunabilir ancak.

Bunca deneyim ve birikimden sonra meze olmamayı becerebilmeliyiz artık…

Devam edeceğiz… 1 Mayıs da geliyor zaten. Mezeciliğin sol ambalajlı açıklamaları uç vermeye başladı.

NOT: Bilim ve Gelecekin geleneksel içkili-yemekli gecesi bu yıl Ankarada yapılıyor. 14 Nisan Perşembe (bugün) akşamı 19.00da dostlar sofrasında bir arada olacağız. Çankaya Belediyesi Vedat Dalokay tesislerinde. Bütün okurlar davetlidir.