Vatan savaşı Surda mı verilir İncirlikte mi?

Ender Helvacıoğlu

Türkiye Solunun sonu gelmez tartışmalarından biri de  anti-emperyalizm / milliyetçilik ikilisi üzerinedir. Doğrusu Türkiye tarihi de bu tartışmanın alevlenmesine neden olan birçok olay ve süreç ile doludur.

Fakat bu tartışma -en azından son 50 yıl içinde- hiç bu kadar yakıcı ve belirleyici olmamıştı. Bunun nedeni, hem yeniden tüm haşmetiyle gündeme giren Kürt sorunu, hem de bölgemizin son derece yoğun bir emperyalist müdahaleye maruz kalması.

Bilindiği gibi bir iddia, Türk milliyetçiliğinin genelde anti-emperyalist bir karakter taşıdığıdır. Örneğin Vatan Partisi (VP) yönetimi bu düşünceyi savunmaktadır. Öyle ki, bir zamanlar sosyalist nitelikte olan programlarını değiştirip partilerinin kapısını Türk milliyetçilerine de açtılar.

Dahası, Kürt illerine yönelik son operasyonları Türk devletinin ABDnin kara gücü PKKya karşı verdiği anti-emperyalist bir vatan savaşı olarak nitelemeye ve bu savaşın komutanı Erdoğanı milli olarak görmeye kadar vardırmışlardır işi.

VP içinde bu çizgiye muhalif olan, en azından kafası pek yatmayan birçok insan olduğunu bildiğim için konuyu tartışmaya değer buluyorum. Öncelikle kuramsal iddiayı ele alalım ve Türkiyenin yakın tarihindeki olgulara bakalım.

Türkiyenin 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet tarihi ele alındığında, anti-emperyalizm ile Türk milliyetçiliği arasında bir doğru orantı değil, ters orantı olduğu kolaylıkla görülebilir.

Tartışmasız en anti-emperyalist olunan dönem, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu toprakları için paylaşım savaşı veren emperyalistlerin elinden bir vatan kurtarılmaya çalışıldığı Kurtuluş Savaşı Dönemidir.

Bu dönemde harekete önderlik eden Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kürt meselesine yaklaşımları belgelidir. Özetle şunlar söylenir:

- Kürtlerle Türkler birbirinden koparılmayı kabul etmez öz kardeşlerdir.

- Türkiye Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanı, TBMM Türklerin ve Kürtlerin ortak meclisi ve hükümet de Türklerin ve Kürtlerin ortak hükümetidir.

- Türkiye, nahiyelerde nahiye şûraları (meclisleri), illerde il şûraları ve ülke ölçeğinde Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir. (Özyönetim!)

- Türk ve Kürt unsurlar birbirlerinin ırkî, toplumsal ve coğrafi haklarına karşılıklı saygı gösterirler.

Bu sıcak savaş döneminde başta Mustafa Kemal olmak üzere öncü kadrolar bilinçle ve ısrarla Türk ve Kürt milleti, Türk-Kürt birleşik milleti, Türk-Kürt milleti kavramlarını kullanırlar. 1920 Meclisinde, kurulacak ülkenin adı bile tartışma konusu olmuştur.

Kısacası en anti-emperyalist olunan dönem, Türk milliyetçiliğinden en uzak olunduğu dönemdir.

Sonraki serüven daha iyi biliniyor. Türkiyenin kapitalizm yolunda karar kılmasıyla 1930 başlarında bizzat Atatürkün dillendirdiği Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir formülasyonuna geçiliyor.

Bu formülasyon, bir yandan milleti etnik kökene göre değil, Fransız Devriminin yurttaşlık kavramından esinlenerek ortak politik bir devrime dayandırarak tarif ediyor ve ilkel milliyetçilikle arasına sınır çekiyor; diğer yandan Kurtuluş Savaşı formülasyonuna göre bir gerilemeyi ifade ediyor, asimilasyonun kapısını aralıyor ve günümüzde kördüğüm haline gelmiş olan sorunun başlangıç noktasını oluşturuyor.

Atatürk milliyetçiliği de diyebileceğimiz bu formülasyon bir ütopya olarak kaldı. Sonuç olarak tanımın devrimci (ve iyi niyet) yanı giderek törpülenirken, devlet asimilasyona açılan kapıdan bodoslama girerek bunu kaba zor, inkâr ve şiddet yoluyla uygulamaya girişti. Kürtler asli unsurluktan karda yürürken kart-kurt sesi çıkaran Türklere kadar gerilediler!

Tabii bu süreç başka bir süreç ile paraleldir: Türkiyenin NATOya girişi, bağımsızlığını yitirişi ve emperyalizmle işbirliğinin, giderek oyuncağı olmanın süreci. Emperyalizmin our boysları hep Türk milliyetçileri ve Türk-İslam sentezcileri olmuştur. Kim Bağımsız Türkiye sloganını bayrak edindiyse, aynı zamanda Türk-Kürt eşitliğini, kardeşliğini ve birliğini savunmuştur.

Kısacası yakın tarihimizin olguları gösteriyor ki, kapitalizm yolunda ne kadar ilerlendiyse, emperyalizme ne kadar teslim olunduysa o kadar Türk milliyetçisi (ve Kürt düşmanı) olunmuş. Tersi de doğru. Emperyalizmden uzaklaşılırsa milliyetçilikten de uzaklaşılır.  

İkili arasındaki bu ters orantı bir tesadüf değil, kuramsal bir nedeni var. Bu bir köşe yazısı, çok kabaca açıklamak zorundayız.  

Burjuvazinin devrimci olduğu (aristokrasiyi tasfiye ettiği) 18.-19. yüzyıl Avrupasında, Fransız Devrimi çağında yaşamıyoruz; burjuvazinin gericileştiği emperyalizm çağında yaşıyoruz. Uluslaşmanın Avrupa yolu bizim gibi ülkeler için geçerli değil. Biz o treni kaçırmışız. Ya (bizzat emperyalistler tarafından kışkırtılan) sonu gelmez etnik çatışmalar içinde boğulacağız ya da başka bir trene bineceğiz. Burjuvazinin ulus sorunlarını çözme barutu tükendi, artık emekçilerin sırtındadır bu görev. Ve emekçilerin çözümü de milliyetçilik değildir.

***

Bu kadar tarih ve kuram yeter, gelelim bugüne… Vatan Partisine bir önerimiz var. Onlar da mevzidaşlarına önersinler.

Ülkemizde emperyalizmin simgesi herhalde Diyarbakırın Sur ilçesi veya Cizrenin ara sokakları veya Küçük Armutludaki emekçi evleri değil. Kapı gibi İncirlik Üssü ortada duruyor. Ne kadar emperyalist varsa hepsinin uçağı vızır vızır inip kalkıyor.

Vatan savaşı Surda mı verilir İncirlikte mi?

Milli siyasi irade şu İncirlik Üssünü kapamaya kalksa ya… İncirlik Mutabakatını yırtıp atsa ya…

Şu en modern silahlarla donanmış binlerce asker ve polis, özel harekât timleri, başlarında generalleri, milli lider Erdoğan komutasında, tanklar ve toplar, yetmezse uçaklar eşliğindeki yiğit Türk ordusu ve polisi şu İncirliki bir kuşatsa ya…  Milli polisin Esedullah timleri İncirlike operasyon düzenlese ya…

Ne kendinizi ne de başkasını kandırın.

Milli lider Erdoğan İkinci İsraile karşı vatan savaşı veriyor diyorsunuz ama Birinci İsrail ile kol kola. Ne iş?

Milli lider İncirlik ile aynı mevzide, mutabakatın altında imzası var. Siz hangi mevzidesiniz?

Kürt illerine bu çapta bir donanımla saldırmanın nedeni herhalde 50-60 PKKlı, hendek kazan 5-10 genç değil. Böyle olsaydı çok komik olurdu zaten. Esas neden, koskoca bir halkın gözünü korkutmak, sindirmek ve ezmektir. Daha önce yazdık, tarih de gösteriyor, başarı şansı sıfır. Kısa vadede sıfır, orta vadede sıfırın da altı…

Anti-emperyalist olan, bu kadar donanımı da varsa, Suru veya Cizreyi değil, gider İncirliki kuşatır.

Bizde olsaydı öyle yapardık, değil mi arkadaşlar?

Onun da zamanı gelecek. Bunun için yaşıyoruz hâlâ…