Yok mudur kurtaracak…

Ender Helvacıoğlu

Vatan ve Hürriyet şairi Namık Kemal, ta 1870li yıllarda şöyle haykırmıştır: Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini / Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini?

13 Ocak 1921 tarihinde sıcak savaş sürerken yapılan Büyük Millet Meclisi oturumunda Mustafa Kemal, Namık Kemalin bu dizelerine atıf yaparak kürsüden şöyle seslenir: Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini / Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun kökeninde yatan eylemin adı Kurtuluş Savaşıdır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde gerçekleşen bu kurtuluş süreci Çanakkale Savunması ile başlar ve işgalcilerin geldikleri gibi gitmesiyle sona erer. Vatan düşmanlardan (emperyalistlerden) kurtarılmıştır.

İlginçtir, 60ların sonuna doğru 68 gençlik hareketinin önde gelen liderlerinin ayrı ayrı kurdukları illegal örgütlerin adlarında da kurtuluş sözcüğüne rastlarız: Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) ile Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (THKP/C) örneğin.

Onlara göre, bir kez daha emperyalist boyunduruğa girmiş olan ülkenin yeniden kurtarılmasına, yeniden bir kurtuluş savaşına, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yarım kalmış mücadelesinin tamamlanmasına ihtiyaç vardır.

Türkiye tarihindeki başarılı/başarısız devrimci çıkışların hepsinde bu kurtuluş temasını ve hedefini görürüz.

Ülke kurtarılmaya muhtaç hale düşmüş/düşürülmüştür, vatan saldırı altındadır ve devrimciler vatanı kurtarmak için yola çıkmışlardır.

Dayanılacağı düşünülen toplumsal kesimler, stratejiler, bugün gelinen noktalar farklı da olsa, başlangıçtaki ortak tema budur. Emperyalizm çağında ve emperyalist müdahalelerin sürekli muhatabı olan bir ülkede yaşıyor oluşumuzun getirdiği nesnelliğin yarattığı bir temadır kurtuluş. Dünyada da böyledir.

Önce vatan kurtarılacak ve bu kurtuluş toplumsal devrimle taçlandırılacaktır.

***

Yakın tarihimizdeki bu devrimci çıkışlarda çok önemli bir ortak nokta (tema) daha var.

Dikkat edilirse kurtarılacak olan vatandır, devlet değil… Millete ve halka vurgu (çağrı) vardır, devlet erkanına değil…

Tam tersine devleti yönetenler gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindedirler, devlet yozlaşmış ve çürümüştür, zaten bu nedenle düşman hançerini bağrımıza dayayabilmiştir ve vatan mevcut devlete rağmen, hatta mevcut devletten de kurtarılacaktır. Kurtarılacak ve yeni bir devlet kurulacaktır. Kurtuluş süreci, doğal olarak, eski köhnemiş devletin yıkılıp yeni bir devletin kuruluşunu da kapsar.

Gerek Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, gerekse 68li devrimcilerin perspektifi budur. Kurtuluş süreçlerinin daha en başında, devleti kurtarmayı hedefleyenlerle vatanı kurtarmayı hedefleyenler birbirinden ayrışır.

Cumhuriyetçilik ile saltanatçılık, tam bağımsızlıkçılık ile mandacılık, devrimcilik ile reformculuk, halkçılık ile darbecilik arasındaki farktır bu.

Mustafa Kemal ve arkadaşları, Enver Paşalar gibi Osmanlı devletini kurtarmaya kalksalardı, Sevri bile mumla ararlardı. Vatanı kurtarma sürecinin doğal uzantısı Türkiye Cumhuriyeti idi.

Zaten Namık Kemal de, Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyet devrimlerinden 50 yıl önce Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini? diye yazmış, Yok mudur kurtaracak bahtı kara devletini? diye değil.

Mâder, sözcük anlamı olarak ana, çocuğu doğuran demektir. Kurtarılması gereken mâderdir, anadır, doğurandır, yani vatandır. Kurtarıcılar da o ananın/vatanın tertemiz evlatları, vatanın bağrından çıkmış devrimci öncüler…

Ne Namık Kemaller ne Mustafa Kemaller ne de devrimci gençler erkân-ı devletten (devletin ileri gelenleri) medet ummuşlardır. Onlar ashâb-ı devlet (devlet adamları) değildirler; ashâb-ı halktırlar, halkçıdırlar.

Halkın öncüleri olarak yola çıkarlar; ashâb-ı devletten, hatta erkân-ı devletten de bu kervana katılanlar olursa ne âlâ…

***

Türkiye yeniden bir çöküş-kurtuluş sarmalına girdi. Çöken bir devlet var ve kurtarılması gereken bir vatan.

Kim kurtaracaktır vatanı? Mevcut devlet mi? Mevcut devlet erkanı mı? Erdoğanlar mı?

Her akşam televizyon programlarında devletin en temel kurumlarının (ordu, emniyet, MİT, yargı vb.) büyük oranda ABDnin beşinci kolu niteliğindeki bir örgütün denetimine geçtiğini kendileri açıklıyorlar. Bu oranın dışında kalanlar da sivil toplum kuruluşu dedikleri diğer tarikatlara mensup.

Kendilerine de dokunan bir belayı savuşturmak için çok daha büyük belaların içine girmekten başka çare bulamıyorlar. Açtıkları yeni bela, önceki belayı büyütmekten başka bir sonuç vermiyor, vermeyecektir.

Türkiye, çürümüş devlet ile bağrına hançer dayanmış vatan arasındaki çelişkinin hızla keskinleştiği bir sürece girmiştir. Bu çelişki önünde sonunda çözülecek.

Bu süreçte birçok badireyle karşılaşacağımızı tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok; yaşıyoruz zaten. Ama emin olun, bu karanlık süreç bir kurtuluş sürecine dönüşecektir.

Vatan kurtarılırken, ufukta yeni bir cumhuriyet de belirecektir: Emekçi Cumhuriyeti.