Ülkemizdeki "Eğitim Sistemi Sorunları"nı ele aldığımız ve "Eğitimciler Tartışıyor" yazı dizinimizden sonra şimdi de üniversite temelli "Akademisyenler Tartışıyor" yazı dizinimizle devam ediyoruz.
9 Eylül Üniversitesinin Felsefe Bölümü akademisyeni Prof. Dr. Doğan Göçmen Türkiyede Eğitim başlıklı konumuzla ilgili görüşlerini gazetemizin yazarı Hasan Güneş ile paylaştı.
Prof. Dr. Doğan Göçmenin, Akademisyenler tartışıyor dizinimizdeki yazısı:
Üniversitelerin Tarihsel Görevi
Üniversiteler her şeyden önce bilgi araştıran ve bilgi üreten kurumlardır. Bilgi kendi başına bir amaç değildir. Bilgi doğrudan gerçek kavramıyla ilişkilidir. Üniversitelerin temel görevi gerçeğin bilgisine ulaşıp, bunu her alanda toplumun hizmetine sunmaktır.
Gerçeğin bilgisine ulaşan ve yaşamını buna göre düzenleyen toplum, bilgi yayıldıkça aydınlanır ve yaşamını bilimsel temellere oturtur. Birer bilgi ve bilim kurumu olan üniversitelerin tarihsel varlık nedeni budur.
Prof. Dr. Doğan Göçmen
Üniversitelerin Durumu
Fakat bilgi dünya çapında gittikçe daha çok ticaret nesnesine dönüşmüştür. Dolayısıyla akademik hayat baştan sona gittikçe daha çok ticarileştikçe üniversiteler bu tarihsel varlık nedenlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır.
Eğitimin bir bütün olarak ve yükseköğretimin özel olarak ticarileşmesi, hem üniversiteler arasında belli bir hiyerarşik ilişkiyi beraberinde getirmiştir hem de yükseköğretimin meyvelerinden giderek daha çok yalnızca toplumun seçkin kesimleri yararlanabilir olmaya başlamıştır.
Oxford, Cambridge, Harvard, Stanford gibi üniversiteler yoksul halk çocukları için ancak rüyada görülebilir üniversitelerdir çok çok uzun zamandan beri.
Ne yazık ki ülkemizde de durum çok farklı değildir. Türkiyede taşra üniversiteleri diye bir kavram türetilmiştir. Kavramın kendisinin varlığı bile manidardır. Vakıf üniversiteleri seçkinler için düşünülmüş üniversitelerdir. Bunun tamamlayıcısı olarak devlet üniversiteleri çoktan bilgi üreten bilim yuvaları olmaktan çıkmış durumdadır. Üniversitelerimiz gittikçe daha çok basit siyasi hesaplara ve kadrolaşmalara kurban edilmektedir.
Prof. Dr. Doğan Göçmen akademisyenlik yaptığı İzmir 9 Eylül Üniversitesi
Üniversitelerde İdarecilik
Bunun sonucu olarak idareci pozisyonlar, kişilerin kendi kariyerleri için kötüye kullandıkları mevkiler durumuna gelmiştir. İdareci kadrolar aslında örnek kadrolardır. İdareciler hem diğer hocalara, hem araştırma görevlilerine hem de öğrencilere örnek hocalar olmalıdır aslında.
Farklı aşamalarda çok az idareci örnek alınabilecek durumdadır. Türkiyede fırıldak diye bir kavram vardır. Bu kavram özellikle üniversitelerde idareciler için, onların en yakınlarında görünen arkadaşları tarafından bile kullanılmaktadır.
Bu kavramı kullananların çoğu da akademisyenliği seçmek yerine bu yönde kariyer yapmak için hızlı adımlarla ilerliyorlar. Parayla, ilişkilerle kullanılarak yayınlanan, ama tek bir atıf bile almayan, yayınlandıktan sonra yazarları tarafından bile bir kez okunmayan yayınlar gerekli puanı sağlamak ve gerekli unvanları almak için yapılıyor artık. Bu ne yazık ki artık istisna değildir.
Akademiya Mobbing Yuvası
İş hayatımızın hemen her alanı mobbing yuvalarına dönüşmüş durumdadır. Bundan nasibini en çok alanlar üniversitelerdir. İşi soğuk kanlı bir şekilde profesyonelce planlayan ve yapanların sayısı az değildir.
Bunlar öyle profesyonel ki, insanın, Bunlar bu oyunları ne zaman öğrendi, nerede öğrendi diyesi geliyor ve bunlar o kadar çok kirli yöntem ve araçlarla çalışıyorlar ki insanın aklı hayali almıyor. Sanki yememişler içmemişler mobbingcilik üzerine düşünmüşler.
Görünüşte herkes mütevazı, hoşgörülü, yardımsever, samimi, dürüsttür. Nerdeyse tüm erdemleri kendilerinde toplamışlar. Kanımca bunların hepsi özellikle akademiyada sadece bir maske, bir oyun.
En çok da erdemli görünmeye çalışanlar erdemsizlerin önde gidenleridir. Kocaman kocaman profesörler ağzını açmadan yalan söylüyor. En yakın arkadaşlarını bile gözlerini kırpmadan satıyorlar. Akademiyada yaygın ve doğal olan budur.
Bu konuda Thomas Hobbesun ayıktırıcı ve zihin berraklaştıran ama aynı zamanda kan dondurucu sözlerini hatırlamakta yarar vardır. Eğer Hobbesa atfedilen insan insanın kurdudur ve herkes herkese karşı savaş halindedir sözlerinin bir anlamı varsa, bu her şeyden önce akademiyada gerçerlilik kazanmış durumdadır.
Siyaset Bilimcisi Thomas Hobbens
Üniversitelerde Açılan Soruşturmaların Anlamı
Akademik dünyamız iftiralarla ve yalanlarla dolu bir dünya aynı zamanda. Açılan soruşturmaların çoğu kez elle tutulur bir nedeni yoktur. Sindirmek için uydurma soruşturmalar açılıyor. Bu uydurma soruşturmalar kilit noktalarda kurulan ilişkiler nedeniyle sıkça başarılı da oluyor.
Bunu betimlemek için akademisyenler arasında işi yukarıdan bağlamak diye bir kavram dolaşmaktadır. Açılan soruşturmaların başarı şansı az olunca veya açanların kendilerine karşı dönme tehlikesi olursa, soruşturmalar hemen apar topar kapatılıyor ve buna karşı hiçbir şey yapılamıyor.
Sıkça, o onu dedi, bu bunu dedi, gibi dedikodu dolu sözlerle şikâyet dilekçeleri hazırlanıyor, soruşturmalar açılıyor, soruşturmalar kapatılıyor, cezalar veriliyor.
Soruşturmaların sıkça gerçek nedeni, insanların akademik itibarını sarsmak, kıdem ilerlemesini durdurmak, öğrenciler arasında önyargılar yayıp derslerinin seçilmesini engellemek, mesai arkadaşları arasında yalıtıp yalnızlaştırmaktır. Bu sinsice hazırlanmış alçakça planlar için öğrenciler de kullanılıyor ve bu öğrenciler ödüllendiriliyor.
Güneş balçıkla sıvanmaz. Bunu da biliyorsunuz. Gerçekler güneş gibi berrak ve apaçıktır.