Eğitimciler tartışıyor(3): Eğitimcileri Adeta Memur Yapmaya Çalı�

Hasan Güneş

Eğitim ve Bilim Emekçileri Yarına Güvenle Bakabilmeli, Özgür Nesiller Yetiştirebilmelidir

Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan Türkiyenin eğitim sorunlarıyla alakalı görüşlerini gazetemiz yazarı Hasan Güneş ile paylaştı.

Malum, yüz binin üzerinde kamu görevlisinin bir sabah işsizliğe uyandığı, medeni ölüler haline dönüştürüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Böylesi bir dönemde eğitim ve bilim emekçileri, diğer tüm kamu emekçileri gibi OHAL KHK rejimi nedeniyle ağır bir tehdit altında görevlerini yerine getiriyor.

Özellikle belirtmek isterim ki OHAL ve KHK rejimi ile AKP,  geride kalan ya da ihraç edilmemiş olan emekçilerin haklarına da göz dikiyor. Bir taraftan sözleşmeli istihdam, yani güvencesiz istihdam ile öğretmenler hükümet memuru halini getirilirken, diğer yandan üniversitelerde akademisyenler de güvencesiz istihdam nedeniyle bilimsel bilgi yerine hükümetin makbul gördüğü bilgiyi üretmeye zorlanıyor.

Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan

İşe alım süreçlerinde mülakat sistemiyle başlayan, kadrolaşmayla devam eden, KHK rejimi ve güvencesiz istihdamla birlikte temel karakterine kavuşan hükümet memuru yaratma süreci, eğitim ve bilim emekçilerine işlerinin gereğine göre değil de siyasi iktidarın arzularına göre hareket etmeyi dayatıyor.

Öğrencilerinin nitelikli eğitim hakkı için ya da özgür, demokratik ve bilimsel bilgi için görevlerini yapmaya çalışanlar ise işten atılmakla tehdit ediliyor.

Her defasında belirttiğimiz gibi, biz emekçilerin güvencesiz istihdama, yani öğrencilerimizin değil de siyasi iktidarın çıkarlarına uygun hareket etmeye zorlanmamız, her an işten atılma kaygısına sürüklenmemiz, performans denetimi gibi tehditlerle çalışmaya mahkum edilmemiz de ürettiğimiz hizmetin niteliğinin düşmesini beraberinde getiriyor.

OHAL kapsamında çıkarılan KHKler ile sözleşmeli öğretmenliğin getirilmesi, 657 sayılı yasada yapılan değişiklikler, performans denetimi ve angarya, ihbarcılık kültürü ile makbul görülmeyen herkesin cezalandırılması gibi uygulamalar, eğitim emekçilerinin yarına güvenle bakmasını engellemekte ve görevlerine değil Acaba başıma bir iş gelir mi? sorusuna odaklanmayı zorunlu kılıyor.

Örneğin Milli Eğitim Bakanlığının 2017-2023 dönemi için hazırladığı Öğretmen Strateji Belgesi de bu gidişatı perçinleyecek şekilde hazırlanmış. MEBin stratejisine biraz yakından bakıldığında, 2018 yılı sonuna kadar tüm öğretmenler için performans denetiminin getirilmesi, öğretmenlerin her dört yılda bir sınava tabi tutulması, sürgün anlamına gelecek yeni bir rotasyon uygulamasının getirilmesi ve öğretmenlik mesleğinin yeniden kariyer basamakları adı altında hiyerarşik bir yapıya büründürülmesinin hedeflendiği görülüyor.

Ayrıca, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının kalıcı hale getirilmesi de söz konusudur. 2007-2011 yılları arasında başvurulan ve o dönemin sonunda eğitim-öğretim ortamında ve eğitimin niteliğinde bozulmaya neden olduğu belirtilen, eğitim emekçileri arasında statü farkı oluşmasına, ekonomik ve sosyal hak kayıplarının yaşanmasına neden olan sözleşmeli öğretmenliğin yeniden gündeme gelmiş olması ve kalıcı bir istihdam biçimi olacak olması AKPnin ve MEBin temel hedefini açıkça gösteriyor.

Üstelik Öğretmen Strateji Belgesine dikkat edilirse bu hedeflerin her biri 2023 yılına kadar değil, 2018 yılı sonuna kadar tamamlanmak isteniyor. Şüphesiz ki MEB, 2019 Başkanlık seçimlerini ve dolayısıyla AKPnin siyasi çıkar hesaplarını gözeterek bu planlamayı yapmıştı. Yani MEB açıkça eğitim emekçileri ve öğrencilerin haklarını, dolayısıyla nitelikli eğitim yaratma hedefini değil siyasi çıkar hesapları içinde olduğunu iddia etmişti.

Elbette seçimlerin erkene alındığını gözetecek olursak, seçim sonuçlarının siyasal alanda bir değişiklik yaratmaması durumunda bu hedeflerin hızla karşımıza uygulama olarak çıkarılacağını öngörmek işten bile değildir.

Özetle, eğitim ve bilim emekçilerinin hükümet memuru olmaya zorlanması, tüm toplumu yakından ilgilendiriyor. Çünkü kendisine verilen hukuksuz ve siyasi talimatlara itiraz edemeyen, ettiğinde ise kendisini işsiz olarak bulan bir öğretmen ya da akademisyenin, öğrencilerine özgür düşünceyi, sorgulamayı, soru sormayı öğretmesi mümkün değildir.

Öğrencilerini evrensel değerlerle tanıştıramayan, öğrencinin yaratıcılığının gelişmesine, potansiyellerinin farkına varmasını sağlayamayan öğretmen ya da akademisyenin yerine getirebileceği tek şey hükümet memurluğudur.

Son olarak, bir gerçeğin altını çizmek istiyorum. Öğretmenleri ve akademisyenleri hükümet memuru kılınmak istenen bir toplumun geleceği, iktidarda bulunan partinin ufkuyla sınırlıdır.

Hâlbuki eğitim ve yükseköğretim hizmetinin temel amacı, öğrencilerini özgürleştirecek bir sistem için eğitim ve bilim emekçilerine güven ve cesaret vermek, onlara güvenceli çalışma ortamı yaratmak olmalıdır.

Bu nedenle, önümüzdeki seçimlerin, çocuklarının ve toplumun demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, adil ve barış içinde bir yaşam ihtiyacına denk düşecek şekilde sonuçlanmasında, eğitim hizmeti ile eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarına kalıcı çözümler üretecek planlamaların yapılmasını da zorunlu kılmaktadır.

EĞİTİMCİLER TARTIŞIYOR YAZI DİZİNİ DEVAM EDECEKTİR...