AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasıyla Prof. Dr Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanı atanmış bulunmaktadır. Tabii ki milyonlarca eğitimci, öğretmen ve veliyi ilgilendiren ve yeni bakanının planlarının ve yapacaklarının ne olacağı merak konusu.
Elbette, sayın Selçuk’tan beklentilerin neler olacağı bu köşe yazsına sığmaz. Ancak, bu yazıda beklentilerin neler olacağının belli başlılarına değinilecektir.
Öğretmenlerimiz zor koşullar altında görev yapmaktadır. Bazı öğretmenlerimizin ikinci bir iş yaptığı bilinen bir gerçektir. Bu olumsuzluğu öğretmenlerimize yaşatmaya kimsenin hakkı yok. Bu nedenle, öğretmenlerin maaşları arttırılabilir, 3600 ek gösterge vaatlerini hükümet yerine getirmelidir. Aksi takdirde zor koşullar altında görev yapan öğretmenlerin yabancılaşma gerekçelerine bir halka daha eklenecektir.
Diğer taraftan, sendikal faaliyetlerden dolayı ihraç vb. olumsuzluklar bazı öğretmenlere yaşatılmıştır. Oysa, sendikal faaliyetler mesleki kimliklerini pekiştirdiği örgütler olduğu unutulmamalıdır.
Yine, muhtelif zamanlarda değişime uğrayan müfredat proğramı gerçek kimliğine kavuşturulmalıdır. Başka bir ifadeyle, neolibreral kaygılarla hazırlanan müfredat proğramı yerine, toplumsal sorunları yansıtır bir özelliğe kavuşturulmalıdır. Evrim teorisi gibi niteliklere yer verilmeyerek bilimsellikten uzaklaştırılan müfredat bilimsel bir nitelik kazandırılmalıdır.
Diğer taraftan, kalabalık sınıflar halen sorun olmaya devam ediyor. Bu durum öğretmenlerin sınıf yönetiminde etkisiz kalmalarına neden oluyor, öğretme-öğrenme sürecinde olumsuzluklar yaşanmaktadır.
Yine, sınav sistemi kanayan bir yara olmaya devam ediyor. Oysa, bazı çağdaş ülkelerin sınav sistemi model olarak alınabilir. Öğrenciler, sınav yerine yönlendirme ile üniversitelere kazandırılabilir. Vurgulanması gereken konulardan biri de sağlıklı insan gücü planlamasının gerçekleştirilmemesidir. Bu nedenden dolayı bazı öğretmen adaylarının intihar ettiği bilinen bir gerçektir.
Ülkemizde, okul yöneticiliği bir sorun olmaya devam ediyor. Okul yöneticilerinin atanmasında liyakat değil siyasi kaygılarla atama yapıldığı bilinen bir gerçektir. Oysa, okul yöneticiliği bir meslek olarak kabul edilmelidir. Bununla birlikte, üniversitelerde lisans ve yüksek lisans düzeyinde bölümler olmalı buna göre ve liyakat temel alınarak atamalar yapılmalıdır.
Diğer taraftan, okullarda teknolojik yetersizlikler bilinen bir gerçektir. Oysa; teknoloji öğretme-öğrenme sürecini doğrudan etkileyen bir gerçektir. Başka bir ifadeyle, öğrencinin başarısını doğrudan etkilemektedir.
Yukarıda anlatılanlarla birlikte, en önemlisi eğitime ayrılan kaynaklar arttırılmalıdır.