Yıllardan beri gündemde olan kıdem tazminatının fona dönüşmesi meselesi konunun dün meclis gündemine taşınması ile yeni bir boyut kazandı. Aslında 40 yılı aşkın bir geçmişi olan fon meselesi AKP iktidarının iş başına geldiği 14 yıldan beri de gündemden hiç düşmedi.
2003 yılında yenilenen İş kanununda ( 4857 sayılı İş yasası ) da kıdem tazminatı konusunda bir fon kurulacağına ilişkin ibare yer almasına karşın bu fon 14 yıldır kurulamadı ve eski İş kanunu olan 1475 sayılı yasanın kıdem tazminatını düzenleyen 14. Maddesi halen yürürlükte.
Mecliste yıllardan beri sayısal üstünlüğe sahip olan bir iktidarın bu yasayı neden 14 yıldır rezervde tutup yasalaştırmadığı konusu ilk akla gelen sorulardan biri şüphesiz ki. Yani mevcut hükümetin iddia ettiği gibi çalışanların %80 i ( ki bu istatistiki veri ispatlanmaya muhtaç) kıdem tazminatından yararlanamıyorsa ve daha iyi bir sistem gelecekse 14 yıldır neyi bekliyorsunuz sorusunu sormak en doğal hakkımız değil mi?
Görünen O ki hükümet aslında kendisinin de çalışanların lehinde bir uygulama olmadığını düşündüğü ve toplumsal bir tepkiye dönüşecek olan bu tasarıyı yıllardır yasalaştırmaktan çekiniyor. Bu nedenle de konuyu 14 yıldır ara, ara gündeme getirip kamuoyunun tepkisini ölçmeye çalışıyor. Bu 14 yıllık süreçte defalarca farklı tasarılar, modeller basına sızdırılarak tartışma ortamları üretildi. Çalışan kesim her seferinde bu tasarılara tepkiyle yaklaştı.
Çalışanların fona karşı olmalarının en önemli sebebi şüphesiz ki ülkemizde 80 yılı aşkın bir geçmişi olan kıdem tazminatının çalışanlar açısından bir güvence olarak görülmesidir. Gerçekten de Kıdem tazminatı işçiler bakımından kendilerini fesihten koruyan bir müessese olarak kabul edilir. İşveren kıdemli bir işçisini işten çıkarma konusunda kolayca karar veremez.
İşçiler halen
- Evlendiklerinde (kadın işçi)
- Askere giderken,
- Haklı nedenlerle işten ayrıldıklarında,
- İşveren tarafından işten çıkarıldıklarında (ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları dışında)
- Emeklilik yaşlarını beklemek için işten ayrıldıklarında
Kıdem tazminatlarını alabiliyorlar. İşverenler tarafından ödenemeyen kıdem tazminatı için dava yoluyla hak arayabilmeleri mümkün bu davalar 10 yıllık zaman aşımına tabi ve zamanında ödenmeyen kıdem tazminatı için yasal mevduat faizi işliyor.
Fon kurulduğunda işçi kıdemini emekli olduğunda ve/veya ancak belirli bir süre sonra ve belirli bir olaya bağlı olarak (örnek ev almak amacıyla 10-15 yıl gibi bir birikimin oluşması sonrasında ) alabilecek. İşçi vefat ederse tazminatı şimdi olduğu gibi kanuni mirasçılarına ödenecek.
Bu yazdıklarımızda aslında yıllardan beri uçuşan tasarılar arasında yer alan duyumlardan derlediklerimiz. Yani nasıl bir uygulama ile karşılaşacağımızı yıllardan beri bilemiyoruz. Çünkü bir türlü önümüze net bir düzenleme örneği konulamadı. Kıdem tazminatının şimdi olduğu gibi her yıl için 30 günlük ücret tutarında değil, 15 gün üzerinden ödeneceği gibi emek tarafının şiddetle karşı çıktığı söylemlerin yanında Hükümetin fona katkıda bulunacağına ilişkin yazılıp çizilenlerde var.
Sonuç itibarı ile 16 Nisan referandumu sonrasında hükümetin bu tasarıyı ülke gündemine getireceği son derece aşikârdı ve tasarı bakanlar kuruluna sunuldu. Finansal kaynak problemi yaşayan iktidarın bu tür bir fona da şiddetle ihtiyacı olduğu gerçeğini de düşünecek olursak bundan sonraki gelişmelerin daha hızla gerçekleşeceğini tahmin etmek sanırım falcılık olmaz.
Emek tarafı bu süreci dikkatle takip edip ana muhalefet partisi ile birlikte son dönemece girilen Kıdem tazminatı fonu meselesinde kayıp yaşamamak adına her türlü demokratik mücadelesini vermelidir. Ayrıca bu konu sadece sendikalı işçilerin sorunu değil Ülkemizde 26 Milyon çalışan var. Bunları aileleri ile birlikte düşündüğümüzde neredeyse ülkenin tamamını ilgilendiren bir konu bu. Aman dikkat 80 yıllık kazanım bir anda kayba dönüşmesin.