AGİ (Agari Geçim İndirimi) çalışma hayatımıza 2008 yılında girdi. Bu uygulamanın öncesinde hatırlanabileceği gibi çalışanlar ve emekliler yıl boyunca topladıkları KDV (Katma Değer Vergisi) ihtiva eden belgeler karşılığında vergi iadesi almaktaydılar.
Belge denetimi yönünden Maliyeye ciddi katkısı olan bu uygulamadan vazgeçilmesi o yıllarda pek çok tartışmaya neden olmuştu. Ayrıca gerek çalışanlar gerekse emekliler ek bir gelir elde ettikleri bu uygulamanın kaldırılmasına karşı tepkiliydiler ve bu tepkilerini en çok da artık yaptıkları harcamalar karşılığında belge almayarak gösterdiler.
Neye ve kime hizmet ettiği “belli olmayan” bu değişiklik aynı zamanda Devletin çalışanlar ve emekliler aracılığı ile yaptığı belge denetiminin önemli ölçüde ortadan kalkması anlamına geliyordu.
Bu tartışmayı bir yana bırakıp Asgari geçim indirimi konusuna tekrar dönecek olursak, bu aslında yıllar önce var olan eski bir uygulamaya geri dönmekti. Çünkü ülkemizde KDV uygulamasının başladığı 1985 yılından önce çalışanlar yine asgari geçim indirimi benzeri bir uygulama olan vergi indiriminden yararlanmaktaydılar. Vergi indiriminin asgari geçim indiriminden tek farkı çalışanın medeni durumunun bu gün olduğu gibi beyan usulüne dayalı değil bir vergi karnesine dayalı olmasıydı.
Her çalışanın bir vergi karnesi olur, bu karnenin medeni durumla ilgili kısmı mahalle muhtarınca onaylanır, diğer kısım ise vergi dairesince onaylanarak belge resmiyet kazanırdı. Ardından da çalışana vergi karnesindeki medeni durumuna (evli, bekar, çocuklu) bakılarak vergi indirimi uygulanırdı.
1985 yılından itibaren yukarıda da belirtiğimiz gibi KDV uygulamasına geçilmesiyle birlikte çalışanlara Devlet topladıkları belgelere karşılık vergi iadesi ödemeye başladı. Ancak yine yukarıda belirttiğimiz gibi bu uygulamaya da 2007 yılında son verilerek vergi indirimi uygulamasının benzeri olan AGİ’ne geçildi.
AGİ uygulamasına geçilmesi bir tartışmayı da birlikte getirdi. Bu tartışma önce işverenlerin, ve ardından Devletin çalışanların ücretini AGİ ile birlikte telaffuz ederek aslında Devlet tarafından çalışana ek olarak sağlanan bir tutarı ücretin bir parçası gibi göstermeye çalışmalarıydı.
Gerçekten de işverenler çalışanın ücretine ek olarak talep ettiği AGİ'yi “AGİ senin ücretinin içinde” diyerek ücrete ilave olarak ödemeleri gereken AGİ tutarını çalışanlara ödememe eğilimi geliştirdiler.
Çok geçmeden bu kervana Devlette katıldı ve yıllardan beri brüt olarak açıklanmakta olan asgari ücret 2016 yılından beri üzerine AGİ de eklenerek net açıklanmaya başlandı. Aslında bundan amaçlanan çok açık asgari ücreti net olarak ne kadar yüksek açıklarsanız hükumet olarak o kadar puan toplayacaksınız.
Örneğin bu yıl açıklanan ve halen yürürlükte olan asgari ücretin neti aslında 1.828,75 TL. Bunun üzerine bekar bir çalışan için sağlanan 191,85 TL AGİ eklendiğinde 1.828,75 + 191,85 = 2.020.- TL ortaya çıkıyor. Oysa olması gereken şayet 2019 yılı asgari ücreti 2.020 TL ise AGİ bu tutardan ayrı düşünülerek asgari ücretli çalışanlara 2.020 TL + AGİ ödenmeliydi.
Şimdi dilerseniz bu yazımda anlattıklarımı destekleyen ve bu yazıyı yazmama neden olan bir yüksek yargı kararının kısa özetini sizlerle paylaşarak yazımı tamamlamak isterim;
“Asgari geçim indirimi ücret olmadığı gibi ücretin eki de değildir. Asgari geçim indirimi bireyin ya da ailenin asgari geçim düzeyini sağlayacak bölümünün toplam gelirden düşülerek vergi dışı bırakılmasıdır. Bu nedenle asgari geçim indirimi net ücrete ya da brüt ücrete ilave edilemez, aynı şekilde asgari geçim indirimi giydirilmiş ücret tespit edilirken çıplak ücrete giydirilecek bir kazanç unsuru da değildir.”(*)
(*) Y.9.H.D. E. 2015/28028 K.2019/1811 T.21.01.2019