Lozan Antlaşması 94 yıl önce bugün imzalanmıştı. Bu antlaşmayla kapitülasyonların (yabancı kapitalistlere, yurtiçindeki gayrimüslim azınlık kesimden işbirlikçilere tanınan ayrıcalık teslimiyetlerinin) kaldırıldığı sömürgeci devletlere kabul ettirilmişti. Osmanlı borçlarının ödenmesi uygun bir plana bağlanmıştı. İktisadî ve malî bağımsızlığın kazanılması yönünde çok önemli bir adım atılmıştı.
Zaman tünelinde biraz geriye gidelim. 18. ve 19. yüzyıllarda gelişen Avrupa ticari kapitalizmi özellikle birinci küreselleşme döneminde (1870-1914) Osmanlıyı kendine eklemlemek istiyordu, kuşkusuz pazar ve ucuz hammadde kaynağı olarak. Batı Avrupa merkezli ticaret kapitalizminin (altın aramak, ucuz hammadde ticareti, köle bulmak, İpek yolu gibi ticaret yollarını değiştirmek vb. kaygılarla yaptığı) coğrafî keşifler aracılığıyla Akdenizin önemini azalttığı bilinir.
Akdeniz ticaretinin gelişmesi için Osmanlı Devletinin güçlü olduğu dönemlerde (Kanuni tarafından 1536da ilk kez) kapitülasyon adıyla verilen ayrıcalıklar daha sonra sürekli geliştirilerek yenilenip yukarıda söz ettiğimiz eklemlenmenin kapitalistler açısından iktisadî ve hukuki güvencelerini oluşturdu.
İktisadi güvence bacağında 1838 Osmanlı-İngiliz Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile yabancı tacir ve azınlıkların etkinliklerinin güvence altına alınması önemli bir kilometre taşıdır.
Hukuksal güvence bacağına baktığımızda ise şu taşları görürüz: Tanzimat fermanı (1839), Islahat fermanı (1856), Arazi Kanunu (1858), Yabancılara Gayrimenkul mülkiyeti hakkının tanınması (1867) ve derken son bomba gelir: Aralık 1881de Muharrem Kararnamesi ile Düyun-u Umumiye İdaresi kurulması.
Böylece mali-hukuksal bağımsızlık tam anlamıyla elden gitmektedir. Verilen ödünlerden salt yabancılar değil, onların işbirlikçisi kimi azınlıklar da yararlanmaktadır.
Yabancı sermaye yatırımları patlamıştır: alt yapı (başta demiryolu, liman işletmeciliği), iç ve dış ticaret, eğitim, sağlık, su, madencilik, basit sanayi üretimi, tarım vb. Osmanlı ekonomisi en küçük kırsala dek fethedilmektedir. Askersel işgale dayalı sömürgecilikten iktisadi-kültürel emperyalizm yoluyla işgale doğru bir evrilmenin öncülleri artık sahnededir.
Mali tutsaklığın kurumları da oluşturulmuş: Faizlerin Avrupa finans kapitaline akması için İstanbul Borsası, para basma yetkisinin verildiği İngiliz-Fransız ortak sermayeli Osmanlı Bankası.
Neler verilmişti bu kapitülasyonlarla diye bir bakalım:
Kurumsal (şirketsel) vergi indirimleri ve vergi bağışıklıkları, kişisel gelir vergisi bağışıklığı, yerleşme özgürlüğü, kendi yasalarına tâbi olma, ticari ve sınai etkinliklerin
tâbi olacağı yasaların farklılığı, sağlanan gelirlerin transferlerinde serbestlik, kendi iletişim olanaklarının kontrolsüz yürütülebilmesi...daha niceleri.
Osmanlının kapitülasyonları kaldırma girişimleri hep geri püskürtülmüş, İttihat ve Terakki hükümeti bu çabayı canlandırdıysa da sömürgeci devletlere kabul ettirilmesi Lozanda olabilmiştir.
Bugünkü iktisadî ve hukuksal yapılanmamızda bu bağımlılıklardan hangisi var dersiniz? Genel olarak baktığımızda Lord Curzonun İsmet İnönüye Lozanda söylediği cebine koyduğu isteklerin geriye alınması büyük ölçüde gerçekleşmiş!
O zaman Lozana sahip çıkmak yetmez! Lozanın sonrasındaki sürekli devrimin bitmemiş senfonisi sürdürülmeli!
Okumalık: Mahmut Esat Bozkurt, Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine (doktora tezi), Türk Hukuk Kurumu yayını; M. Emin Elmacı, İttihat Terakki ve Kapitülasyonlar, Homer kitabevi,2005.