“Göz var, nizam var” denir ya… İşte altın oran, göz nizamının oranıdır… Bir bütünün parçalarıyla olan uyum ilişkisini ifade eder. Bu oransal uyum, göze hitap eden en ideal ve yetkin boyuttur.
***
Altın Oran, ilk olarak matematik ve geometri bilimiyle anılmıştır. Daha sonra sanatın temel öğelerini oluşturmuştur. Rönesans sanatının öncülerinden Leonardo da Vinci “Vitruvius’un Adamı”nda insan bedeni üzerinden altın orandan bahsetmiştir…
***
Politikanın da bir altın oranı vardır. Bana göre politikanın altın oranı, devletle siyasetin ontolojik uyumunu, bağlantısını temsil eder. Farklı yaklaşımlar olsa da modern düşüncede devlet ve siyaset arasında bir ontolojik uyum vardır.
***
Gazeteci İsmail Saymaz’ın son köşe yazısında “Altılı Masa altın gününe dönüşüyor” ifadesi üzerine neden sorusunu sormak gerekmektedir. Altılı Masa neden altın gününe dönüşüyor? Bu soru yazının başlığında belirleyici olmuştur.
***
Masadaki belirsizliğin nedenine odaklanmak gerekir. Ortada farklı siyasi yelpazeden siyasi partiler var. Bunun yanında tabii HDP’den bahsedilmekte, “yedinci gizli ortak” olarak nitelendirilmektedir.
***
Bu gibi hususlar, devlet yönetimine talip olan altılı masada bir belirsizlik durumu ortaya çıkarmıştır. Eminim ki aday potansiyeli taşıyan herkes masaya yatırılmaktadır. Her aday adayı, ince elenip sık dokunmakta, getirisi götürüsü analiz edilmektedir. Bir toplumsal kesim A adayına oy verirken diğer toplumsal kesimin o adaya mesafeli durması kafaları karıştırmaktadır. Her kesimin yüzde 100 oy vereceği aday bulamama sorunsalının temelinde altın oranı sağlayamamak yatmaktadır. Yönetimine talip olunan devletin eylemleriyle ortaya koyulacak olan siyasal etkinliklerin özdeşleştirilmesiyle ilgili açmazlar aşılamamaktadır.
***
Zaten siyaset biliminin temel sorusu da bu değil midir? İdeal kamu düzeni, siyasal düzen nasıl kurulacaktır sorusuna verebileceğiniz cevaplardır… Şu ana kadar Altılı Masa, yayımladıkları metinlerde de anlaşılacağı üzere, öngördükleri siyasal düzeni salt anayasal ve hukuksal mekanizmalarla açıklamaya çalışmıştır. Buraya kadar bir problem gözükmemektedir. Ancak gel gelelim yeni bir siyasal yapı inşa etmek anayasal ve hukuksal çerçevenin çok ötesindedir. Farklı fikir ve kanaatlerin belli bir noktaya kadar uzlaşma içermesi gerekmektedir. Bu uzlaşı olmadığında siyasal faaliyetin harekete geçmesi sekteye uğramaktadır. Bitmek bilmeyen tartışmalar, pazarlıklar aksiyona geçmeye engel olmaktadır.
***
Siyasal yapıyı ve düzeni özü itibariyle teorik malzemelerle açıklamak yetersiz kalacaktır. Altılı Masa’nın aşamadığı nokta da budur. Çünkü ortaya ne kadar hukuksal, anayasal tavır ortaya koyarsan koy siyasal tavır baskın gelmektedir. Türkiye’nin bu anlamda aşamadığı problem, yalnızca Altılı Masa’nın problemi değildir elbette.
Dr. Emin Kaya meseleyi güzel özetlemiştir:
“Siyaset tavrına mahkûm olmak, sürekli bu tavrın gereği olan hesap-kitap alışkanlığıyla hassaslaşmak ve küçülmek, bu nedenle büyük düşünceler ve hakiki siyasetler geliştirememek pek acı bir durumdur. Ülkemiz, devletiyle ve halkıyla aşırı siyasilik tavrının marazlarına yakalanmıştır. Birçok ilişkiler ve iletişimler hamleleşme halindedir ve öyle algılanmaktadır. Kurumlar, enerjilerinin önemli kısmını bahsedilen olgu nedeniyle üretime değil sosyal imaja ve konumlanmaya harcamaktadır. Çoğu siyasete yenilmiş ve siyasetin dışında bir önceliği tanıyamaz haldedir. Önemli başarıların ve atılımların gerçekleşeceği bir düşünce ve kültür zemini sağlanamamaktadır.”
***
Ülkemizdeki bu siyaset tavrına mahkûm olma durumu, hepimizin problemidir. Politikanın altın oranını sağlamak ise bunu aşmakla mümkün olsa gerek…
***
Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle…