Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı verilerine göre, Türkiye’de 123 siyasal parti var. Doğal olarak insanın aklına şu soru geliyor. Bu kadar siyasal parti bolluğu olan bir ülkede 20 yıldır iktidar neden değişmez? Madde madde çok şey söylenebilir. Her bir madde ayrı başlıklar altında uzun uzun ele alınabilir.
***
Bu kadar parti bolluğu varken, yeni partilerin kurulacağı bilgisi de bir taraftan gelmeye devam ediyor. Siyasi çalışmalar yürüten ekiplerle Ankara’nın muhtelif yerlerinde karşılaşmak sıradan bir hale geldi. Şüphesiz bunun nedeni herkesin hummalı bir arayış içerisinde olmasında da kaynaklanıyor… Partisine küsenler, partisinden memnun olmayanlar, ülkenin gidişatından rahatsız olanlar, romantikler, realistler, asabiler, kolpacılar derken birçok kişi nabız yoklamaya devam ediyor… Sürpriz isimler sürpriz partilerin saflarına da katılabilir bu arada. Kulis yazısı gibi olmasın ama yeni gelişmeler de kapıda…
***
123 parti dedik ya… Yükseliş Partisi adında bir parti de varmış. Partide geçen bir hadiseyi aktarayım. Genel Başkan, Yüksel adında bir partiliyle ters düşmüş. Adı Yüksel olduğu için partiyle özdeşleşiyor endişesiyle farklı endişelere kapılmış. Partilerde çok sayıda gruplaşma, iç mücadele gördüm ama bu kadar saçmasına şahit olmadım. Komik adamlarsanız vesselam…
***
Ülkede 20 yıldır neden iktidar değişmiyor sorusunun cevabına bir madde olarak da bu konu eklenebilir belki... Partilerdeki hizipleşmeler artık incir çekirdeğini doldurmadığından, kuru bir ego savaşına dönüştüğünden memleket diye bir dert kalmadı. Adamın adı partinin adına benziyor diye endişeye kapılan genel başkan zihniyeti siyasetin geldiği noktayı göstermek açısından vahim bir örnek… Eminim partilerde daha komik hikâyeler de vardır. E-posta adresime gönderebilirsiniz başınızdan geçenleri...
***
Türkiye’nin son 20 yılında, özellikle AK Parti’nin çıkış noktasında ortaya koyduğu kitlesel bütünleşmeye yönelik örgütsel yapısı, farklı fikir ve kanaatleri tek çatı altında toplayarak tabanını genişletme stratejisi ve bunda da başarılı olması diğer partileri de benzer bir strateji izlemeye itti. Bugün CHP başta olmak üzere bütün muhalefetin siyaset biliminde “Cath-All Teorisi” olarak bilinen yaklaşıma kaydığını söylemek mümkün. Cath-all teorisini kısaca açıklayacak olursak, “oy yelpazesini genişletmek için örgütsel yapısından taviz verebilen, farklı grupları tek çatı altında birleştirerek bir siyasal yapı inşa etmeye çalışan partilerdir” şeklinde bir tanımlama getirebiliriz. Zaten cath-all partilerin kökleri itibariyle, Avrupa’da ideolojilerin terk edildiği bir dönemde ortaya çıkmış olması nasıl bir siyasal bakışın tezahürü olduğunu göstermektedir. Son dönemde siyasi hayata katılan Zafer Partisi gibi örnekleri saymazsak, 123 partinin söylemlerine bakıldığında bu yaklaşımı benimsediklerini görebiliriz.
***
Ancak gelinen noktada bir tezat da ortaya çıkmaktadır. Bir taraftan taban tabana zıt grupları bile tek çatı altında toplamaya gayesi varken, diğer tarafta partilerde bir lider kültü de oluşmaktadır. Lider, başarılı da olsa başarısız da olsa partilerin başında yer almaya devam etmekte, muhaliflerini ve kendisine rakip olacak kişileri tasfiye etme konusunda acımasız olabilmektedir.
***
Türkiye’deki iktidar ve muhalefet konumlanmasını bir cath-all bloklaşması olarak da görebiliriz. Ancak bunun yanında Zafer Partisi, Memleket Partisi gibi cath-all bloklaşmasının dışında kalan örnekleri de hesaba katmak zorundayız. Buradaki hesaptan kastım bir sayısal oy getirisi ve götürüsünün dışındadır. Halkın çareyi hangi mantalitede göreceğiyle ilgilidir. Zira Türkiye’de cath-all bloklaşmaları oluşurken, diğer taraftan buna hitap edemeyebilecek mikro düzeyde sorunlar hasıl olmuştur. Örneğin giderek kronik hale gelen bir göçmen sorunu karşısında halkın nasıl siyasal tercihlerde bulunacağını kestirmek mümkün olmayabilir. Öte yandan HDP’nin cath-all bloğunun dışında girmek üzere olduğu yol ayrımını da bu açıdan yorumlamak gerekebilir. Dolayısıyla Türkiye’deki gelişmeleri, siyasal parti sistemleri ve tipolojileri üzerinden yorumlamak daha önemli hale gelmiştir. Özellikle seçim sonrasında çıkacak sonuca bağlı olarak, bu konu siyaset bilimciler tarafından daha detaylı ele alınacak gibi gözüküyor.
Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle…