Dün Türkiyede bir yıldır iddianamesiz tutuklu bulunan, ajanlık ve terör propagandasıyla suçlanan Alman dİe Welt gazetesinin Türkiye Muhabiri Deniz Yücel sürpriz bir şekilde salıverildi.
Bu son derece sevindirici bir gelişme.
Hem de T.C Başbakanı Binali Yıldırımın Almanyayı ziyareti arifesinde ve savcılığın kendisi için 18 yıl hapis istediği anlarda salıverilmesi Türk hukukunun içler acısı durumunu sergilemektedir.
Artık herkes de gördü ki Türk hukuku ne yazık ki politik talimatlarla kararlar alıyor, kararlar veriyor.
Deniz Yücelin içerde tutulması da salıverilmesi de tam bir hukuk skandalı.
Deniz Yücelin özgürlüğüne kavuşması çok sevindirici bir şey.
Buna biz demokrat meslektaşları olarak kesinlikle çok seviniyoruz.
Ama sizlerde takdir edersiniz ki kendisi gibi hala şu an Türkiyede, farklı hapishanelerde hükümeti ya da Erdoğanı eleştirdikleri için aynı şekilde hapis yatan başta Selahattin Demirtaş gibi birçok politikacı, gazeteci, aydın, akademisyen bulunuyor.
Ne yazık ki onların arkasında Almanya Başbakanı ve Dışişleri bakanı olan bir Merkel, Sigmar Gabriel yok.
Almanya bastırmasa Deniz Yücel daha çok uzun süre tutuklu kalırdı.
Kapalı kapılar ardında salıverilme öncesi hangi gizli pazarlıklar yapıldı bunları şu an bilemiyoruz ama şayet varsa bunlarda birkaç güne kadar ortaya çıkar.
Savunan ve sahiplenen ülkeler, Lobileri olmadığı için dün yani aynı günde Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay ve diğer bazı gazeteciler ilerlemiş yaşlarına rağmen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldılar.
Türkiyedeki iktidar muhalif medyaya gazetecilere göz açtırmıyor.
Resmen adam adama markaj var.
Deniz Yücelin haber yazma, Merkel-Davutoğlu basın toplantısındaki soru sorma stili, Kürtlerle ilgi haber yapması iktidarın hoşuna gitmediği ve Almanyayla tırmanan krizde elinde koz olması için Denizi bir yıl önce politik talimatla tutukladılar.
Denizin koca bir yılı çalındı hayatından. Yazık değil mi?
Suçluysa onu neden salıverdiler, değilse neden içerde tuttular.
Deniz Yücel gerçeğin peşinde koşan cesur, Avrupa mantalitesiyle gazetecilik yapan bir gazeteci.
Bu Ankaradakilerin hoşuna gitmeyen bir ekol ve anlayış.
Onlar kendilerini öven, yağlayan, ballayan röportajlardan önce soruları veren ya da alan gazetecileri severler.
***
Türkiyede gidişat gerçekten endişe verici.
Halkın özgür haber alması şu an kısıtlanmış durumda, muhalif kanal kalmadı. Çoğu antidemokratik biçimde ya kapatıldı ya da uydudan atıldı.
Tele 1, Artı Tv çok az da Halk TVnin dışında muhalif kanal yok.
Zaman zaman canlı telefonla bağlandığım, temsilciliğini yaptığım Tele 1 TV kanalı da müthiş bir reklam ambargosuyla karşı karşıya.
Kanaldaki arkadaşlar başta Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ olmak üzere müthiş bir özveriyle çalışıyor, hizmet veriyor, direniyorlar.
Kanalın muhalif duruşu, cesur program yapımcıları ve hükümeti eleştiren yayınları nedeniyle firmalar, iş insanları reklam vermeye korkuyorlar.
Toplumda kutuplaşma ise had safhada
Hükümet, 696 nolu KHKsı ile toplumu çatışmalara sürükleyecek adımlar attı.
Bazen toplum tam parçalanmadan da çatışmalara girer. Bunun adı aşırı kutuplaşmadır, ruhen kopuştu.
Özellikle iktidar yanlısı bir çok insan silahlanıyor.
Paramiliter gruplar ekranlarda boy gösteriyorlar.
Tüm bu gelişmelerde medyanın toplumsal kutuplaşmadaki yeri ve rolü küçümsenemez.
En iyi gazeteciler ya hapiste, ya zorunlu sürgüne gittiler yada Türkiyede her an tutuklanma pahasına inanılmaz mücadele veriyorlar.
Kalan muhalif gazeteciler, medya kuruluşları resmen varolma mücadelesi veriyorlar
Toplumun gözü, kulağı, sesi olacak gazetecilere olan ihtiyaç şu an su ve havaya olan ihtiyaç kadar önemli.
Toplum ilerici, yurtsever, muhalif gazetecilere kendi gelecekleri için sahip çıkmalı duyarsız kalmamalıdır.
Hükümetin yayın organı gibi yazan, çizen, gösteren yandaş medyaya ve onların yarattığı, ekranlarda gösterdiği, anlattığı toz pembe bir dünya, Türkiye yok.
Dünyanın bir çok yerinde gazete ve gazetecileri engel gören, onlardan kurtulmanın yollarını arayan, onlara hayatı cehennem eden, katleden, hapseden iktidarların sonunda hepsi kaybetmiş ve yargılanmışlardır.
Türkiyede acilen barış yanlısı, toplumsal kucaklaşmayı sağlayacak, kutuplaşmaya son verecek kadrolara ihtiyaç var. Çünkü bu kadar kutuplaşmayı, gerginliği hiç bir toplum kaldıramaz.
Şunu da unutmadan yazayım Deniz Yücelin serbest kalmasıyla Alman-Türk (AKP) ilişkilerinin düzeleceğini hiç sanmıyorum, her ne kadar Türkiyeyle ve Türkiyede iş yapan 6 bin 800 Alman firması bastırsa da.
Ne yazık ki buradan görünen manzara bu.
Söylemesi bizden takdiri sizlerden Fuzulinin sözündeki gibi Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Tekrar aramıza hoş geldin Deniz Yücel, geçmiş olsun ...
Aşk ile...