Türkiye'de yaşayan dar gelirli insanlar belki de şu an siyasal, ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak tarihinin en ağır krizini yaşıyor. Hayat artık bir çok insanımız için taşınması en ağır yük olmuş durumda.
Uygulanan ekonomik programlar insanları derin bir yoksulluğa, çaresizliğe, hayal kırıklığına sürüklerken; hayatın yükünü taşımakta hayli zorlananlar canlarına bile kıymaya başladılar.
Ülkedeki beceriksiz yönetimler yüzünden, toplum sosyo-kültürel olarak çıkmaz sokaklara girmiş, insanlar inanılmaz ayrışmış, kamplara, kutuplara bölünmüş durumdalar.
Sağlık sektöründeki doktor ve sağlık çalışanlarına yapılan şiddeti anlatmamıza artık gerek yok. Devlet, hekimini, avukatını koruyamıyor ve bir gün sonraki Cuma hutbesinde imamın biri, bu cinayetleri haklı gören, hekimleri hedef gösteren bir konuşma yapıyor, vaazlar veriyor. Bu kadarına da pes doğrusu.
Kin ve nefret dili bir felakettir, kabul edilemez. Bunun yerini acilen ve mutlaka insan ve sevgi merkezli hoşgörü kültürü almalıdır.
Bir çok insan 2023’teki seçimi adeta iple çekiyor. Her ne kadar şu anda tünelin ucunda bir ışık görünmese de, AKP hükümeti toplumsal tabanını tamamen kaybetmiş durumda. Halklar bu baskı rejiminin bir an evvel bitmesini, değişmesini, daha iyi ve özgür bir ülkede beraberce, birlikte yaşamak istiyorlar. Geniş halk kitleleri böyle düşünürken, maalesef hala küçük bir azınlık, içinden çıkılamaz bir hale gelen, toplumsal olarak büyük bir çöküşün içinde yer alıyor olmalarına rağmen hala nerede hatalar yapıldığını sorgulamıyor, dolayısıyla da çözümün bir parçası olmaktan çok problemin bir parçası olmayı tercih ediyorlar.
Açlık, sefalet, ifade ve inanç özgürlüğü üzerindeki baskılar dizboyu.
Türkiye‘den çıkmak, Almanya’ya gelmek için, farklı meslek gruplarından her hafta bana danışan insanların sayısı her geçen gün biraz daha artıyor.
Türkiye'nin genç, eğitimli insanları adeta yaşam sevinçlerini kaybetmiş durumdalar.…
Dar gelirli insanlar böyle yaşarken Türkiye’nin eski ve yeni varlıklıları, ülkeyi dizayn edenler, inanılmaz bir lüks ve israf içerisinde yaşıyorlar. Yoksul ve varlıklı kesimler arasındaki gelir dağılımı uçurumu her geçen gün daha da büyümektedir.
Bu, gerçekleşmemesini ummakla birlikte, sosyal patlamaları da yanında getirecektir.
Yani ne yazık ki bu sistem, yaptıkları hatanın bedelini yine yoksul halka ödetiyor.
Yükü neden hep yoksul insanlar, gençler üstleniyor hep, neden bu yetişmiş insanlar ülkeyi terk etmek istiyorlar?
Bir ülkedeki yaşam kalitesini büyük oranda o ülkeyi yönetenler ve sosyal çevreniz belirler.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen krizin yükünü işcinin sırtına yıkanlar mutlaka kaybedeceklerdir.
Yeter ki ezilenler, hor görülenler, yok sayılanlar ortak mücadele edebilsinler.
Dünyada örnekleri çoktur, çok güçlü sandığınız baskı rejimleri bir bir yıkılmışlardır.
Sokaktaki insanların silkinmesi lazım, ayata ve herşeye umutsuz bakamayız.
Umut ve çare sizsiniz.
Bu gidişatı durdurmanın tek yolu, bozuk düzene karşı isyanla, dayanışmayla, umutla, aşkla örgütlenmekten, direnmekten geçmektedir.
Almanya’da durumlar nasıl?
Türkiye'deki hal böyleyken pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı ve artan enerji fiyatları nedeniyle Almanya'da da enflasyon ve akabinde gıda fiyatlarındaki artışı görmezden gelemeyiz.
Evet Almanlar hayli endişeliler, Ruslar gazı tamamen keserlerse, Alman ekonomisi kısa bir krize girebilir.
Ama Alman ekonomisi ünlü markaları, ihracattaki hacmiyle hem güçlü hem de sosyal devlet hala burada devrede.
Halkın yaşam standardında küçük düşüşler olabilir, örneğin yılda iki kez tatile giden bir aile bu yıl sadece bir kez gidebilecek bir duruma gelebilir.
Haftada bir kez aileniz, dostlarınızla dışarıda yemeğe çıkabilir iken bunu iki haftada bir yapmak zorunda kalabilirsiniz ya da bir ek işe gitmek gerekecek artık. Türkiye ile kıyaslanacak durumda olsakta burada da gelir dağlımındaki uçurum büyüyor.
Alman İklim ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck bu nedenle 3 basamaklı bir uyarı, kriz planını devreye soktu.
Ruslar 11 Temmuz’da da Nord Stream boru hattını bakıma alacaklar. Bakalım bu bir kaç günlük bakım sonrası ne kadar doğal gaz verilecek Almanya’ya?
üçlü koalisyon, krizin halka en az biçimde yansıması için şimdiye kadar 3 mali yardım paketini devreye soktu.
Bu paketlerde pandemiden zarar gören işletmelere karşılıksız beş rakamlı yardımlar, aile başı 300 Avro destek, ek çocuk paraları gibi maddi destekler hayata geçirildi.
Haziran'dan Ağustos’un sonuna kadar, üç ay süreyle, aylık tren abonman ücreti sadece 9 Avro yapıldı. Bu biletle hiçbir ek ücret ödemeden bir ucundan diğer ucuna Almanya’yı gezebilirsiniz.
Yine halkı rahatlatmak için Akaryakıtta vergiyi düşürdüler Benzin 25, Mazot ise 15 Cent daha ucuzladı. Ayrıca Almanya artık enerjisinin yüde 42 sini yenilebilir yani Güneş ve Rüzgar‘ dan kazanıyor. Bu kriz nedeniyle kapatmakta oldukları Kömür santrallerinde tekrar devreye soktular.
Ekonomik kriz artarsa Alman halkı bilinçli ve örgütlü bir toplum olduğu için, yapılan yanlış uygulamalara karşı sokağa çıkarak hakkını kesinlikle arar. Olası böyle bir durumda umarız bizim insanlarımız, diğer ülkelerden göçmüş olan insanlar da bu itiraza katılır, desteklerler. Almanya hesap soran bir topluma ve hesap veren bir siyasi sisteme sahip. Ayrıca burada işleyen bir hukuk sistemi , bağımsız yargıç, savcılar var.
Benim bildiğim Almanya bu krizi hafif sıyrıklarla atlatacaktır. Çünkü devlet çarkı iyi işliyor, toplanan vergiler çoğunlukla halka hizmet olarak geri dönüyor.
Almanya, hala insanların severek gelip yaşamak, çalışmak istediği ülkelerin başında geliyor tüm eksikliklerine rağmen.