Son üç yıldır muhalifler üzerine baskılarını artıran AKP hükümeti, Türkiye'nin yanı sıra dışarıya da el attı.
İfade özgürlüğü üzerindeki baskı ve sınırlamalar, tutuklamalar Türkiye sınırlarını artık çoktan aştı.
Önce çifte vatandaşlığı bulunan Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel'i tutuklatıp, bir yıl iddianamesiz hapis yatırdılar, daha sonra yine Almanya'da yaşayan gazeteci- çevirmen Meşale Tolu'yu içeri aldılar.
Aylarca hapis yattıktan sonra salıverdiler ama Türkiye'den çıkış yasağıyla Tolu'yu keyfi biçimde Türkiye'de tuttular. Daha dün yeni yurt dışına çıkış yasağı kalktı ama Deniz Yücel gibi davası sürecek.
Yine Interpol aracılığıyla İspanya'da AKP hükümetinin başvurusuyla uzun yıllardır İsveç'te yaşayan siyasetçi-yazar Hamza Yalçın ve Almanya'da yaşayan yazar Doğan Akhanlı'yı tutuklattılar.
Sürgünde yaşanmaya zorlanan her iki ilerici, sosyalist aydınımız binbir zorlukla Almanya ve İsveç'in devletler düzeyindeki girişimleri ve kamuoyunun baskıları üzerine aylar sonra özgürlüklerine kavuştular.
Ama yine Almanya'nın Tübingen şehrinden İspanya'ya giden Antepli eski felsefe öğretmeni Almanya'da otobüs şoförlüğü yapan birini tutuklattılar. Bu insanımızın ailesi Almanya'ya dönmüş kendisi hala İspanya'da hapis.
Daha sonra Soest-Werl bölgesinden iki Alevi genç, Remscheid'ten bir sosyal danışman-gazeteci, , Berlin'den bir Kürt sanatçı Edirne'de, Münih'ten bir Alevi Kültür Merkezi yöneticisi ressam aktvist ve Antalya'da bir karı kocayı son olarak da Hamburg'ta taksi işleten bir vatandaşı izinde memleketi Elazığ- Karakoçan'da tutukladılar.
Bu insanlarımızın başına gelenler Alman medyasında, örneğin Die Welt, Spiegel, Focus, FAZ, Frankfurtter Rundschau, Bild gazetelerinde, ARD, ZDF, WDR TV gibi önemli kanallarda haber olup yer buluyor.
Havalimanlarında, sınır kapılarında alıkonulan geri çevrilen Avrupa'da yaşayan Türkiyeliler ile ilgili bu haberleri endişeli biçimde devamlı okuyor, izliyoruz. Bu durum yıl boyu ağır şekilde çalışan, yıpranan izinlerinde Türkiye'ye gidip dinlenmek, akrabalarıyla özlem gidermek isteyen diğer insanları son derece tedirgin ediyor.
Çoğu böyle bir uygulamayla karşılaşmamak, stres yaşamamak için başka ülkelere yöneliyor ya da burada kalıyorlar.
Alman pasaportlu ya da doğrudan T.C vatandaşlığına sahip olanlara da uygulanan bu tip muameleler kesinlikle antidemokratiktir, hukuk dışıdır. Bu insanları alıkoyanlar, tutuklayanlar suç işliyorlar. Çünkü bireyin anayasada yazılı olan özgür seyahat hakkı ihlal edilmektedir.
Bu konuda çok mağdur insan var bunların çok azı ya da bazıları medyaya, kamuoyuna yansıyor.
Suçları ne bu insanların biliyor musunuz? Genellikle sosyal medyada bir iletiyi, bilgiyi paylaşmak ya da ‘’her şeyi doğru yaptıklarına inanan AKP'nin" icraatlarını, bakanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı açıkça eleştirmek, veya Almanya başta olmak üzere, Avrupa'da AKP karşıtı bir protesto gösterisine katılmak...
Hakaret içermeyen bir bilginin paylaşılması ya da seviyeli bir yorumun, eleştirinin neresi yanlış olabilir?
Bu nedenlerle insanlar nasıl hapse tıkılır, iddianamesiz aylarca nasıl hapis yatarlar? Akıl alacak gibi değil. İnsanlara terörizm propagandası yapıyorlar gibi klasik suçlamalar yapılıyor. Ama bunlar geri teper.
İnsan küçük bir iletiyle nasıl terörist olur? Burada her gün Başbakan Merkel ile dalga geçiliyor televizyonda, radyoda; skeçler yapılıyor, karikatürler çiziliyor. Bayan Merkel bunlara gülüp geçiyor.
İnsanların birbirini katletmesini, kan dökülmesini eleştirmenin; barış istemenin neresi suçtur?
Tutuklanan, alıkonanların da ezici bir çoğunluğu, dışlanan, Alevi, Kürt, solcu, sosyalist ya da sosyal demokrat insanlar. Bu da tesadüf olamaz diye düşünüyorum.
Remscheid şehrinden ağır kanser hastası annesinin Türkiye'deki akrabalarıyla vedalaşması için annesine refakat eden Remscheidli bir genç Türkiye'de nasıl tutuklanır, ölümcül hasta bir kadın orada oğlundan nasıl koparılır, Almanya'ya tek başına nasıl geri yollanır?
Bu hangi vicdana sığar? Biraz merhamet beyler.
Bu konu yavaş yavaş Almanya'nın gündemine oturuyor. Mağdurlar hem Türkiye'de hem burada yani Almanya'da bu haksız uygulamalar nedeniyle artık davalar açıyor, hukuk yoluna gidiyorlar.
Türkiye'nin bu nedenle yine başı ağrıyacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde davalar kaybedip tazminatlara mahkum olacak, imajı zedelenecek gibi görünüyor.
Bu yanlış yoldan bir an evvel dönülmelidir. Mağdur insanlarımız konunun Türkiye'de de kamuoyuna taşınması ve dayanışma için buradan Türkiye'deki siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, hukukçulara, medyaya açık çağrıda bulunuyor, destek istiyorlar.
Almanya'da yaşayan mağdur Türkiyeli insanlar, 'böyle bir baskıyı 12 Eylül faşist cuntası döneminde bile yaşamadıklarını' ifade ediyorlar. "Bu hapisler, tutuklamalar ve geri göndermelerle birlikte; yaşam, demokrasi ve özgürlük de yok edilmektedir. Her şeye rağmen ülkemizi seviyoruz ısrarla savaş yerine barışı, birlikte yaşamı, ortak vatanı, geldiğimiz baba ocaklarını topraklarımızı savunmaya devam edeceğiz'' diyorlar.
Türkiye özellikle muhalifler açısından çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Anlamsız bir kutuplaşma, muhalifler ve eleştirel medya, gazeteciler, sanatçılar üzerinde acımasız bir baskı var.
Demokrasilerde eleştiri çok normal bir enstrüman, araçtır. Yeter ki seviyeli olsun.
Her kavganın, mücadelenin, eleştirinin, itirazın temelinde hak gaspı vardır.
Ne kusursuz politikacı ne de devlet vardır.
Yunan filozof Aristo der ki: ''Zaman akan bir nehir gibidir. O önünden akıp gittiğinde onu tekrar geri çevirme şansın da yoktur."
Hayat önümüzden akıp gidiyor. Yaşama bir kez geliyoruz. Nedir bu farklı düşünene yapılan zulm, baskı ve ayrımcılık?
Farklı görüşlerimize, etnik kökenimize, inancımıza, geleneklerimize rağmen zamanın anlamını kavrayıp barış içinde birlikte öyle yaşamalı, ülkeyi öyle yönetmeliyiz.
Bu duygularla kutlayanlara mutlu, huzurlu, sevgi ve barış dolu bir Kurban Bayramı diliyorum.