Bu köşe yazımda dünyanın en kanlı savaşlarının yaşandığı tüm semavi dinlerin çıkış yeri olan, kadim halkların yaşadığı, büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, önemli enerji kaynaklarına sahip bir coğrafya olan Ortadoğu üzerine bir şeyler yazmak, orada yaşanılan dramların, krizlerin son bulması için ve muhtemel çıkış noktaları üzerine kendimce bir analiz yapmak istiyorum.
Ortadoğu, dünyada ilk yerleşim alanlarının ortaya çıktığı Mezopotamyanın da bulunduğu önemli bir coğrafyadır.
Binlerce yıl önce Mısırda piramitlerin ve beyin ameliyatlarının yapıldığı eski Mısırlılarında vatanı olan Mısırın bulunduğu bir coğrafyadan, Akdenizin tam doğusundan, doğunun ortasından Orta ve Yakındoğudan bahsediyoruz.
Sahipsiz ve kimsesiz, akrabamız, hısmımız, komşumuz, talihsiz Ortadoğu .
Yakın tarihe kadar tarihin en büyük silah anlaşmasının imzalandığı ama hala bir çok ülkesinde kadınların araba süremediği, tek başına sokağa çıkmadığı, insanların kamçılandığı Ortadoğu.
Daha Suriyede IŞİDin ve diğer Suriye Devleti karşıtı unsurların bitirilmesinin üzerinden bir ay bile geçmeden TSKnın Afrin hareketiyle Kuzey Suriyedeki Kürt bölgesi Afrinde oluk oluk kanın aktığı siviller, çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve Türk askerlerinin yitirildiği bir coğrafya bu Ortadoğu..
Yazık çok yazık. Savaşların bitmediği ve barış isteyenlerin tutuklandığı coğrafya. Tarih bunu da mutlaka yazacaktır diye düşünüyorum...
Ayrıca şunu belirtmeliyim ki Afrine yapılan bu askeri harekat Avrupada hemen hemen her gün Kürtler ve dostları tarafından protesto ediliyor.
Ortadoğu neden bu kadar sıkıntılı bir bölge? Sıkıntılı çünkü o bölge büyük yayılmacı, emperyalist güçlerin her zaman ağzını sulandırıyor…
Bu nedenle bu dış güçler o bölgeyi hem petrol, doğalgaz hem de jeopolitik konumu nedeniyle de her zaman kontrol etmek istiyorlar.
Türkiyede işte böyle bir bölgeye direkt komşu bir ülke.
Bölge çok uluslu ve çok mezhepli ve İsrail devletinin de bulunduğu bir bölge.
Ortadoğu demokrasinin yanından bile geçmediği kralların, şeyhlerin, emirlerin iktidarda olduğu, yönettiği şanssız bir toprak parçası.
Bölgedeki o zengin yeraltı kaynaklarına petrole rağmen açlık, sefalet, susuzluk, hastalık ve cahillikle mücadele bir türlü bitmiyor.
İşte böyle bir bölgede Türkiyenin Ortadoğu politikası hayati önem taşıyor.
Jeopolitik konumu ile, üç kıtanın buluştuğu bir coğrafyada bulunan Türkiyenin dış politikasını da tarihi olarak bu coğrafya şekillendirmektedir.
Yani coğrafya bir noktada kader oluyor.
Türkiye güvenlik politikalarını belirlerken her şeye rağmen gücünü silahla değil bu coğrafyaya demokrasi, istikrar ihraç ederek gitmeli.
Laik, demokratik bir Türkiye bölgeye model olabilirse bu ülkelerde barış rüzgarları estirebilir, tüm Avrupayı hatta tüm dünyayı rahatlatabilir.
Bu tabii ki o ülkeleri yöneten despotların sonu, o rejimlerin sonu demektir. Bunu her duyduklarında garanti sıtma tutuyordur onları.
Birazda bu nedenledir, onlar ya da maşaları Türkiyede sayısız siyasi suikasta imza atmış olma iddiaları hala çürütülememiştir.
Uğur Mumcu, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı ve diğer aydınlanmacı insanımızı kimler katletti; hala cevabı verilmiş değil!
Türkiyenin bölgesel rol üstlenebilmesi için bambaşka dış ve Ortadoğu politikalarına geçmesi, şerit değiştirmesi gerekiyor.
Belki klasik bir deyim olacak ama Ortadoğu gerçekten bir bataklık. Türkiye Batıdan kopmadan buraların yani Avrupanın evrensel değerlerini oraya uygun şekilde taşımalıdır.
Türkiye, AKP yada daha sonra ülkeyi yönetecek herhangi başka hükümetlerle tarihten gelen kültürel miras ve ortaklık gibi öğelerden faydalanarak, politik diyalog yoluyla Ortadoğu ülkelerine ağbilik yapmalıdır.
Böyle bir politika Türkiyenin ekonomisini de ayağa kaldırır, Türkiyede refah seviyesini yükseltir ve artık insanlarımız ekonomik yada siyasi nedenlerle yurt dışına gitmez, ülke göç vermez, tam tersi inanın herkes, Almanlar bile Türkiyeye gelir.
Ortadoğudaki bu savaşlar, kan akışı, gözyaşı, krizler mutlaka son bulmalıdır.
Şu andaki durum ise ne yazık ki bunların tam tersi .
Ortadoğudaki halklar perişan, üzgün, bezgin, savaşlardan, yıkımlardan bıkmış, usanmış, yorulmuş durumda artık.
Suriyedeki son kapışma, milyonlarca Suriye vatandaşını Arabıyla, Kürdüyle, Süryanisiyle, Ezidisiyle, Hristiyanıyla, Müslümanıyla hayatta haritada yerlerini bilmedikleri coğrafyalara savurdu attı.
Yaşadığımız Almanyada bir buçuk milyona yakın Suriyeliye kapılarını açtı biliyorsunuz ama buraya ayak uydurma, uyumla, kültürel farklılıklar nedeniyle çok sıkıntıları var bu insanların.
Suriye resmen mahvoldu yüzbinlerce vatandaş hayatını, evini, barkını, işini, kendi işyerlerini kaybetti. Suriyeli mülteciler burada sıfırdan başlıyorlar şimdi işe.
Geçmişte üniversite çevrelerinde öğrenci olarak şimdide Akademisyen arkadaşlarım arasında ve iş hayatımda, siyasette çok Arap, İranlı, Süryani, Kürt, Ezidi, Türkmen ve o coğrafyadan gelen farklı uluslardan Ortadoğulu arkadaşlarım oldu.
1980 yazında Berlinde dil okuluna giderken ve daha sonraki yıllarda Münstere geldiğimde İranda Humeyni rejiminden kaçan çok İranlı, Iraktan ve Filistinden gelip geri dönemeyen çok öğrenci arkadaşlarım, tanıştığım insanlar oldu. Onların hikayeleri, savaşlardan kaçışları ve ülkelerinden kopuşları hala içimi sızlatır.
Onlarla sık sık buluşup bu konuları defalarca konuşmuş, sayısız Ortadoğu konulu panellerde buluşmuşuzdur.
Yine işim gereği birçok Arap, Afrikalı, Azeri ve Balkanlardan mülteciye verdiğimiz hizmet gereği bu insanlarla konuşuyor, sohbet ediyoruz, hepsini anlatıyorlar bize. Yani birinci elden aldığım bilgilere dayanarak yazıyorum düşüncelerimi.
Onlarla olan diyaloglarda da benim tezlerimin, analizlerimin doğru olduğunu görüyorum.
Unutmadan yazayım Arap arkadaşlar bir zamanlar gıpta ettikleri ama şimdi kendilerine benzeyen AKP Türkiyesini ise endişe ve hayretle izliyorlar.
Kısaca özetlersek savaşlar asla çözüm değil. Peki ne olması gerekli bu coğrafyada?
Ortadoğudaki rejimlerin sil baştan değişmesi, liderlerinin gitmesi lazım.
Bunu mutlaka batıdaki söz sahibi ülkelerin de istemesi lazım.
Her şeyden önce dünyayı yöneten Büyük güçün yani ekonomileri, dış politikaları askeri güçleriyle perde arkasından yönlendiren büyük sermaye sahiplerini kastediyorum bu Gizli ve derin dünya devletinin oradan elini çekmesi gerekiyor
Yine Ortadoğunun düzelmesi için Türkiyedeki siyasi iklimin değişmesi, ülkenin hızla demokratikleşmesi ,kutuplaşmanın son bulması, toplumun kucaklaşması gerekiyor.
Batılı silah sanayisinin, lobisinin Ortadoğudan elini çekmesi lazım.
Bölge adeta yeni silahların denendiği insanların buna kurban edildiği bir coğrafya olmaktan kurtarılmalı.
Bu nedenle Ortadoğudaki halklar, aydınları çağdaş demokrasi ve hoşgörü kültürünün ülkelerine gelmesi, kendi kaderlerini tayin için olaya el koymalı, mücadeleyi yükseltmeli, yeniden örgütlenmeliler.
Yurt dışında eğitim görmüş insanların Ortadoğudaki ülkelerine geri dönüşü teşvik için bu ülkeler politikalar geliştirmeliler.
Ortadoğu cehennem olmaktan çıkmalı oralarda yaşayan halkların barış ve huzur özlemi mutlaka hayata geçmelidir.
Mezhepçilik, ve etnik ayrımcılık ilkelliktir, çağdışıdır, bunların Ortadoğuda son bulması gerekiyor.
Laiklik, seküler demokrasi güçlerinin desteklenmesi gerekmektedir.
Tüm bunlar gerçekleşmez, değişmez ise ne yazık ki Ortadoğu yeni küresel düzenin en karanlık, kanlı ve çatışan insanların coğrafyası olarak kalacak komşularına, dünyaya kriz ihraç ederek bizleri üzmeye devam edecektir.
Savaşsız bir Ortadoğu ve Dünya özlemiyle...