AKP iktidarı aniden çökebilir!

Merdan Yanardağ

Önceki yazımda Cumhuriyete yönelik gerici saldırının tarihsel ve konjonktürel (iç ve dış toplu durum) nedenlerine işaret ederek, küreselleşme aşamasında emperyalizm ile siyasal İslamcılık arasında hedef ve amaç örtüşmesini göstermiştim. Bu yazımda da konuya devam ederek, söz konusu hareketin neden başarısızlığa uğradığını, İslamcı AKP yönetiminin iktidar dinamiklerini nasıl yitirdiğini ortaya koymaya çalışacağım.

Önceki bazı makalemde de işaret ettiğim gibi, Türkiyede Cumhuriyetin tasfiye edilmesi ve ılımlı bir İslam rejimi kurulmasının teorik temeli ve tarihsel gerekçesini, Müslüman ülkelerdeki Batı tipi modernleşme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığı varsayımı oluşturuyordu.

İslam dünyasının tarihine, kültürüne ve toplumsal dokusuna özgü; Batıyla uyumlu yeni bir modelin oluşturulması gerektiği ileri sürülüyordu. Büyük Ortadoğu Projesi de Arap Baharı da bu arayışın ürünüydü. Dolayısıyla, ülkemizde sıkça gündeme gelen Ilımlı İslam kavramı, ABD ve Batılı ortaklarının dönemsel ihtiyaçlarının bir sonucu olduğu kadar, böyle bir fikrî arka plana ve tarih tezine de dayanıyordu.

İşte bu tezin bir hipotez olmaktan çıkıp, hayat ve tarih içinde sınanmış bir modele dönüştürülmesi gerekiyordu. Bu model Türkiye olacaktı. Model ülkenin, modernleşme ve aydınlanma sürecinde görece başarılı sonuçlar almış Türkiyenin olması kaçınılmazdı. Çünkü Türkiye hem bu projenin yaşama geçirilmesi hem de başarılı olması için uygun bir gelişkinlik düzeyine sahipti. Ancak bir sorun vardı; Türkiye aynı zamanda İslam dünyasından neredeyse kopacak ölçüde uzaklaşmıştı.

Bu nedenle yapılacak tek şey, Türkiyedeki laik cumhuriyet mimarisini yıkarak, onu yarı laik bir hurma cumhuriyetine, diğer bir ifade ile bir ılımlı İslam rejimine çevirmekti. Türkiye böylece İslam dünyasına, onları daha derinden etkileyecek şekilde yakınlaştırılacaktı. AKP iktidarı bu ihtiyacın ürünü olarak projelendirilmişti.

GERİCİ TARİH TEZİNİN ÇÖKÜŞÜ
Ortada bir sorun bulunuyordu; tarih içinde ne kadar aşındırılsa da, bütün kusurları ve sınırlılıklarına karşın laik cumhuriyet güçlü bir toplumsal temel oluşturmuştu. Yüz elli yıllık muhafazakâr ve İslamcı tez yaşam tarafından yanlışlanmıştı; Cumhuriyet bir avuç seçkinin rejimi değildi ve sanılanın çok ötesinde büyük bir toplumsal desteğe sahipti.

Böylece milletle cumhuriyeti barıştırma tezi de dramatik şekilde çöktü. Kavga eden milletle cumhuriyet değil, siyasal İslamcılar ile modern cumhuriyetin temsil ve ima ettiği değerlerdi. Cumhuriyete yönelik ilerici ve devrimci eleştiri ile gerici itirazın bir ve aynı şey olmadığı anlaşıldı. Bu alanda liberallerin yaptığı ideolojik hile açığa çıktı.

Bu gerçek, 2007 cumhuriyet mitinglerinden itibaren her toplumsal harekette ve ulusal bayramlarda, dahası Gezi / Haziran direnişinde eylemli bir şekilde ortaya çıktı. Milyonlarca yurttaş hem insanlığın ilerici birikimine hem de cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkıyordu. Gezi / Haziran direnişinin tarihsel, ahlaki ve siyasal meşruiyete sahip olmasının nedeni buydu.

Özetle AKP, kendi dar siyasal islamcı programını bütün milletin talebi (istemi) gibi sunma girişiminde de başarısızlığa uğradı.

EMPERYALİST TARİH MÜHENDİSLİĞİ
ABDnin ve Batılıların da desteklediği dinci-muhafazakâr tarih tezine göre, Müslüman ülkelerden  koptuğu ileri sürülen Türkiye, model oluşturabilmek için İslam dünyasına daha çok yakınlaştırılacak, radikal eğilimleri (laiklik) törpülenecekti. Böylece seçim sandığına dayalı Batı yanlısı bir İslami rejim oluşturularak bölgedeki emperyalist çıkarlar güvence altına alınacaktı.

İslamcılar bu projenin üstüne atladılar. AKPyi kuran kadroların Milli Görüş çizgisinden ayrılmalarının, Necmettin Erbakanı terk etmelerinin nedeni buydu. ABD ve Batılı emperyalist güçlerle kendi amaç ve hedefleri arasında bir örtüşmenin oluştuğunu görüyor, böyle bir işbirliğinin kendilerini iktidara taşıyabileceğini düşünüyorlardı. Tayyip Erdoğanın uzun süre siyasal danışmanlığını yapan, daha sonra bakanlık görevlerinde de bulunan Doç. Dr. Yalçın Akdoğanın ifadesiyle, Rejimin ve ülkenin yönünün değiştirilmesi için 200 yıldır ilk kez iç ve dış dinamikler örtüşüyor idi.

İşte, yukarıda kabaca özetlediğim bu stratejik siyaset planlaması bugün çöktü. Siyasal İslam bütün bölgede başarısızlığa uğradı. Suriyede bu başarısızlık bozguna dönüştü. Mısırda, Tunusta, Libyada, Gazzede, Irakta bozguna uğradı. İslamcılık IŞİDin elinde kaldı ve yüz kızartıcı bir iflasa uğradı. Siyasal İslamın, modern çağda toplumları yönetme ve 21. yüzyılın ihtiyaçlarıyla uyumlu rejimler oluşturma yeteneğine sahip olmadığı ortaya çıktı.

AKPNİN TÜKENEN İKTİDAR MEŞRUİYETİ
AKPnin tarihsel ve siyasal ömrünü doldurmasına karşın iktidarda tutunmaya çalışması, ülkede gerilimi arttıran en önemli etkeni oluşturuyor. Erdoğan-AKP iktidarı Batıdan dışlandığı gibi, bölgedeki Sünni İslam ülkelerinin Katara uygulamaya başladıkları dışlama ve tecrit siyasetiyle bölgede de dayanaklarını yitirdi.

AKP yönetimi, 7 Haziran 2015 seçimlerinden itibaren iktidarı zorla, tehditle ve açık hileyle elinde tutuyor. Toplumun seçim sandığına inancı ve güveninin ülke tarihinin en dip noktasında olduğu söylenebilir. Öyle ki, 16 Nisan referandumunun hiçbir meşruiyetinin bulunmadığı, seçimi Erdoğan-AKP kliğinin kaybettiği korusunda –fanatik dinciler dışında- neredeyse bütün dünyada bir mutabakat bulunuyor.

Zaten Fethullahçı çetenin 15 Temmuz 2016 darbe girişimi de, 7 Haziran seçimlerinden sonra oluşan böyle bir iç ve dış atmosferden güç almıştı. Değilse, bu kadar kötü planlamaya dayalı böyle bir çılgınlığına kalkışılamazdı.

Erdoğan-AKP iktidarı, 15 Temmuz darbesinin yarattığı krizi bir fırsata çevrirerek kendi darbesini yapmaya başladı. Ancak, AKP iktidarının gerçek (gizli) programının açığa çıkması, insanlığın ilerici birikimine yönelik açık saldırının başlatılması, çağdaş yaşam tarzına yönelik aşağılayıcı tutumun derinleşmesi, Cumhuriyet kurumlarının açıkça yıkılması yaygın bir toplumsal tepkinin de açığa çıkmasına neden oldu. Bu tepki kendisini, 16 Nisan referandumunda resmen yüzde 49, gerçekte ise yüzde 53-56 oranında hayır oyu ile ortaya koydu.

ERDOĞAN YALNIZLAŞTI
Bu çatışmada AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan hızla yalnızlaşıyor. ABD ve Batı, AKP iktidarını gözden çıkarmış durumda. Öngörülemez ve iki yüzlü bulunuyor, güven duyulmuyor. İstanbul burjuvazisi de başlangıçta uzlaşmaya yöneldiği ve bütün kirli işlerini yaptırdığı AKPyi terk etmiş durumda.

Bu nedenle AKP son yıllarda hızla dar bir klik partisine dönüştü. Egemen sermaye kesimlerinin ortak çıkarlarını temsil eden bir parti olmaktan çıktı. Öyle ki, İslamcı-muhafazakâr sermaye çevrelerinin tümünü temsil etme yeteneğini de (Cemaatçi sermaye kesimlerinin tasfiyesi vb.) yitirdi.

Ergenekon ve benzeri davaların tutuklu sanıklarının serbest bırakılması yoluyla cumhuriyetçi ve ulusalcı çevrelerle yeni bir ittifak oluşturma girişimi de başarısız oldu. Bu çevreler yeni bir siyasal  sahtekârlık yapılmasına izin vermedi.

AKP ARTIK YÖNETEMİYOR
AKP iktidarı artık ülkeyi eskisi gibi yönetemiyor. CHP ise sağa kayarak siyasal alanda büyük bir boşluk bırakmış durumda. Bu boşluk ya daha sol güçler tarafından doldurulacak ya da yozlaşarak sistemin kendisini yeniden üretmesinin alanı haline gelecek.

AKP iktidarının artık olağan koşullarda bu ülkeyi yönetemeyeceğini Erdoğan da görüyor ve bir gerilim siyaseti izliyor. Öyle ki, bir dizi karanlık provokasyonla önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertelenmesi bile gündeme getirilebilir. Ancak, bu yolla bir kez daha sonuç alınması imkansız olmasa bile, artık çok güç.

AKP bugün sadece Olağanüstü Hal rejimi, polis zoru ve toplumun en geri kesimlerinin desteğiyle iktidarını sürdürebilen bir parti konumundadır. AKP, iç ve dış iktidar dinamiklerini yitirmiş durumda. Bu nedenle AKP iktidarı aniden, beklenmedik bir nedenle çökebilir. Çünkü, bugünden hesap edilemeyecek gelişmelere açık hale gelen ülkede eski rejim yıkılmış, ve fakat yerine yenisi kurulamamıştır. Ortada büyük bir siyasal ve hukuksal boşluk, yani bir tür "Fetret" durumu var.

Bu tablo içinde görünen diğer ve belki de en önemli sorun, ülkenin içinden geçtiği tarihsel ve siyasal dönemece uygun bir muhalefet hareketinin olmamasıdır. AKP iktidarının ömrünü uzatan en önemli etken budur.

Çünkü, yönetilenlerin de artık eskisi gibi yönetilmek istemediği bir toplumsal durum gerekiyor. Daha da önemlisi, bu isteme önderlik edecek bir program ve gereğini yapacak siyasal hareket olmadan, tarihsel anlamda ilerici bir sonuç alınamıyor. Bu durumda ortaya çıkacak her çözümün neteliği "gerici" olacaktır.

Önemli Not: 

Beni izleyenler bilir, yaklaşık bir yıl önce, yani geçen yılın Nisan ve Mayıs aylarında, gerek yazdığım bazı yazılarda gerekse çıktığım kimi televizyon programlarında AKP iktidarının hızla sona doğru gittiğini, bir yıldan fazla süremeyeceğini söyledim. Tayyip Erdoğan yönetiminin bütün iç ve dış iktidar dinamiklerini yitirdiğini ve bu nedenle tarihsel ömrünü doldurduğunu ileri sürdüm. Bu öngörüm şaşkınlıkla karşılandı. Öyle ya, AKP kendi iktidar tarihinin en güçlü döneminde görünüyordu. Ben ise, tam tersine AKP iktidarının paradoksal olarak gücünün zirvesinde sanıldığı aşamada, gerçekte kendi tarihinin en zayıf döneminden geçtiğini vurguladım. 

Aradan bir yıl geçti, Erdoğan ve AKP iktidarı devam ediyor. Dolayısıyla ister istemez, "AKP iktidarı bir yıl sürmez gider diyordun, bak hala işbaşında, durum nedir" diye sorulabilir.

Bu bir yıl içinde neler olduğunu anımsatmak isterim; 1 Nisan 2016 tarihinde ABC Gazetesinde yayımlanan yazımda Türkiyenin bir darbeye doğru sürüklendiğini belirttim. Bu yazıdan sadece 3,5 ay sonra 15 Temmuz 2016da Fethullahçı çete kanlı bir darbe kalkışmasında bulundu. AKP iktidarı "neredeyse" gidiyordu, hem de daha bir yıl dolmadan. Ardından, Başkanlık Anayasası için referanduma gidildi ve Erdoğan-AKP kliği sandıkta kaybetti. Yine "neredeyse" gidiyordu. Ancak, hile ve YSK marifeti ile yönetimi adeta gasp ederek iktidarda kaldı. Eğer muhalefet 16 Nisan akşamı, o seçim sahtekarlığı karşısında halktan oylarına ve iradesine sahip çıkmasını isteseydi, tablo bugün çok farklı olabilirdi.

Özetle, benim sözünü ettiğim o bir yıl (süreç) gerçekte devam ediyor. Yani hala o bir yılın içindeyiz. Uzayan bir yıl bu.. Erdoğan-AKP iktidarı hala gitmeye en yakın noktada duruyor. Bütün sorun, tarihin çağrısına uyacak ve gereğini yapacak bir muhalefet hareketinin ortaya çıkarılmasıdır.