20 Temmuz 1974te neler yaşandı?

Nahit Duru

Kıbrısta 1974 Sampson darbesi yazı dizimize başladıktan hemen sonra, başarısız bir darbe girişimi ile karşılaştık. Darbe girişimi için, acemice, salakça ve bunun gibi yakıştırmalar yapabiliriz, ancak ülkenin, çok partili sistemin büyük bir tehlike atlattığı gerçeğini unutmamalıyız.

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminde, bugüne kadar, darbelerde, muhtıralarda yaşamadığı bir olaya tanık oldu. Çok sayıda sivil yurttaş darbeciler tarafından öldürüldü, TBMM binası bombalandı.

Kıbrısta 15 Temmuz 1974de Sampson darbesinin ardından 20 Temmuzda gerçekleştirilen Kıbrıs Barış harekatı, Kıbrısa huzur, Yunanistana demokrasi getirmişti.

Şimdi bu darbe girişimi sonrasında, bugün yapılacak MGK ve bakanlar kurulunda alınacak kakarlarla ne getirilecek. Bekleyip göreceğiz.

Yazımıza, "nerede kalmıştık", diyerek devam edelim.

20 Temmuz 1974 Cumartesi günü Türk Hava Kuvvetleri Jetleri saat 05.05 itibariyle Kıbrıs üzerinde uçmaya başlayacak, Deniz Kuvvetleri çıkartma gemileri de  daha önce belirlenen Girnedeki çıkartma noktasına iyice yaklaşacaktı. Türk askerlerinin bir bölümü, Kıbrıs topraklarına saat 06.05de denizden ve havadan  inerek ayak basacaktı. 

Gazeteciler için 15 Temmuz saat 16.00da başlayan Başbakanlık nöbeti 20 temmuz sabahı bitecek miydi?

Günlerdir, bakanlar, askerlerle birlikte gazeteciler de evlerine gitmemiş, başbakanlık önüne ailelerinin getirdikleri giysileri değiştirmişlerdi.

Sabahın erken saatlerinde, Dışişleri Bakanı Turan Güneş neşeli bir şekilde odasının penceresinden - o tarihte Dışişleri Bakanlığı Başbakanlıkla aynı binadaydı - gazetecilere seslenecek ve "Şimdi peş peşe iki konuğum gelecek. Bir yere ayrılmayın" diyecek, gülerek elmasından bir diş ısıracaktı.

Az sonra İngiltere Büyükelçici, ardından Yunanistan Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığına geldiler. İkisinin de Güneşin odasına girişi ile çıkışı neredeyse iki dakika sürecekti.

Güneş, Türkiyenin Kıbrısa çıktığını iki büyükelçiye tebliğ etmişti.

Saatler 06.10u gösteriyordu. 

"Karıncayı bile incitmez" denilen Başbakan Bülent Ecevit, Kıbrısa çıkartma emri, bir başka deyişle "savaş" talimatı verdikten kısa bir süre sonra, Başbakanlık binasının önünde gazetecilere açıklama yapıyordu. Yanında bakanlarının bir bölümü de bulunuyordu.

Ecevit, açıklama yaparken neredeyse ağlayacaktı:

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrısa indirme ve çıkarma harekâtı başlamış bulunuyor. Allah milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığa ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışma olmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barışı getirmek için adaya gidiyoruz. Bu karara ancak tüm politik ve diplomatik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık. Bütün dost ülkelere, bu arada son zamanlarda yakın istişarelerde bulunduğumuz dost ve müttefiklerimiz Birleşik Amerikaya ve İngiltereye meselenin müdahalesiz halledilebilmesi, diplomatik yollardan halledilebilmesi için gösterdikleri iyi niyetli çabalar için şükranlarımı belirtmeyi borç bilirim. Eğer bu çabalar sonuç vermediyse, elbette sorumlusu, bu iyi niyetli gayretleri gösteren devletler değildir.

Tekrar bu hareketin insanlığa, milletimize ve tüm Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim.

Allahın milletimizi ve bütün insanlığı felaketlerden korumasını dilerim.

Daha sonra Başbakan Yardımcısı MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan da benzer bir açıklama yapacaktı.

O gün Ecevit, siyasi parti liderleri Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, DP Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli, MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeşi başbakanlığa çağırarak bilgi verecekti. 

Siyasi parti liderlerinden Demirel ve Türkeşin yüzlerinde endişe okunuyordu. En rahatı, DP genel Başkanı Ferruh Bozbeyliydi.

Gazeteciler için hala nöbet bitmeyecek, Başbakanlık önünde gelişmeleri  izlemeyi sürdüreceklerdi.

O sabah diğer ülkelerin Büyükelçiliklerine, temsilciliklerine kriptolu şu mesaj iletilecekti:

Kıbrıstaki darbe sonucunda anayasal düzen yıkılmıştır. Türkiye garanti anlaşmasının danışma mekanizmasını işletmiş, ancak bir sonuç alamadığından dolayı bu sabah şafakla birlikte Kıbrısa tek taraflı  müdahale etmeye başlamıştır" 

TBMMde yıllardır savaş yüzü görmeyen bir ordunun Kıbrısta başarısız olabileceği endişesi hakim gibi görünüyordu.

Ancak, Ecevit, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarından aldığı izlenimle büyük bir sorumluluğu üzerine alıyor, Kıbrısa barış getirmek için savaş emri veriyordu.

Türk Ordusu Kıbrısta belirlenen hedefe ulaşıncaya kadar 1600ün üzerinde Türk, bir o kadar da Rum, Sampson ve Yunan darbecilerinin desteklediği EOKAcılar tarafından katledilmişti.

Harekat sırasında, 415i kara, 65i deniz, 5i hava,13ü jandarma subay, astsubay ve askeri olmak üzere 498 şehit verilecek, binin üzerinde Türk askeri ise Gazi olacaktı. Kıbrıs Türklerinin kayıp sayısı ise 70i Mücahit olmak üzere 340a ulaşacaktı.

20 Temmuzda başlayan harekat sonunda, Kıbrıs Türkü, Rum baskısından, Enosis tehlikesinden kurtarılmış, can güvenliği sağlanmıştı.

42 yıl önce tarih yazılarak alınan ve sonra bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurarak burada özgürce yaşayan Türkler, günümüzde ENOSİSden hala vazgeçmeyen Rumlara terk edilecek mi?   

Annan planına "evet" oyu verdiren, Kıbrıs Türkünün en önemli lideri Rauf Denktaşı afaroz edip, devre dışı bıraktırarak yaşama küstüren zihniyet, kapalı kapılar ardında Rumlarla ve Yunanistanla yeni pazarlık mı yapıyor? 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum kesimini birleştirerek, Türklerin geleceğini Rumlara terk etmek isteyenlerin, Kıbrıs harekatı sırasında sorumluluk alanların, şehit olanların kemiklerini sızlattıklarının farkına varırlar mı?

Sanmıyorum...