Ülkemizde adları farklı, haberleri ve başlıkları aynı gazete ve televizyonlar giderek çoğalırken, merkez medyada bunlara ayak uydurunca, gazetecilik mesleği ne yazık ki tartışılır hale geldi, getirildi…
İki elin parmağını geçmeyen bağımsız, halkın haber alma özgürlüğüne saygılı medya kuruluşları da olmasa, haberlerden habersiz bir toplum haline geleceğiz.
Bugünlerde birileri kendilerini medya patronu zannediyor. "Zannediyor" diye niteliyorum, çünkü; bu gazeteleri, televizyonları, radyoları hatta internet sitelerini görünen değil, görünmeyen bir el, bir üst akıl yönetiyor…
Bir Alo ile yandaş ve kendilerini merkez diye adlandıran medya kuruluşlarında haberler, köşe yazıları değişiyor, çalışanlar kapı önüne konuluyor, genel yayın yönetmenleri görevden alınıyor, programcıların ve köşe yazarlarının işine son veriliyor.
Halk güdümlü haberlerle, yanıltılmaya, yönlendirilmeye çalışılıyor.
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin başkanlığında toplanan seçilmiş kurulların üyeleri yayınladığı ve abcgazetesi.comda da yer alan bildiride, basın özgürlüğünün nerede ise kalmadığı belirtiliyordu.
Ülkeyi yönetenler ise, hiç sıkılmadan basının hiçbir dönemde bugünkü kadar özgür olmadığını söyleyebiliyor.
Ancak uluslararası kuruluşlar da, Gazeteciler Cemiyeti gibi, AKP iktidarının bu iddialarını yalanlıyor.
Örneğin; Merkezi Washingtonda bulunan Freedom House 2016 yılı Dünya Basın Özgürlüğü raporuna göre, Türkiye 199 ülke arasında 156. sıraya düşmüştür.
Aynı raporda Türkiyenin basını özgür olmayan ülkeler kategorisinde yer alması tek kelime ile üzücü, üzücü olmasının da ötesinde vahimdir.
Freedom House raporu Türkiyeyi, Avrupa ülkeleri arasında basın özgürlüğü açısından da 42nci, bir başka deyişle sonuncu sırada göstermiştir.
Türkiye ne yazık ki, düne kadar özgürlükler açısından geride bıraktığı Bulgaristan, Karadağ, Hırvatistan, Sırbistan, Romanya, Kosova, Arnavutluk, Yunanistan, Bosna Hersek ve Makedonyanın da gerisinde kalmıştır.
Kaldı ki, Gazeteciler Cemiyetinin henüz açıklanmayan raporunda, 15 Temmuzda 33 olan mahpus gazeteci sayısının, Kasım 2016 sonunda 146ya yükseldiği saptanmıştır. İşsiz gazeteci sayısı 10 bini geçmiş, 3666 kuruluşa sansür uygulanmış, 107 bin 739 kez internet sitelerine erişim engellenmesi yapılmış, kimi gazete ve televizyonlar kapatılmıştır.
Gazeteciler Cemiyetlerine, TGSye, istatistiklere ve araştırma kuruluşlarına göre Türkiyede basının durumu bu…
Ülke özgür olmayan bir basın çoğunluğu ile Anayasa değişikliğine gidiyor. AKP ile seçim bildirgesinde başkanlık sisteminin Türkiyenin üniter yapısı için tehlikeli olduğunu vurgulayan MHP, ülkeyi daha da antidemokratik bir yapıya götürecek anayasa değişikliğine destek veriyorlar.
Halkımız, hiç de hak etmediği bir yönetim şekline götürülürken, anayasa değişikliğini tek taraflı yayınla veren yandaşların yanı sıra, hemen hiç görmeyen merkez medya ile yanıltılmak isteniyor.
Bu kez anayasa değişikliklerine 2010 Anayasa değişikliğinde olduğu gibi yetmez ama evet diyen gazeteciler, yazarlar, kamuoyunda tanınan önderler yok. Onların bile büyük bölümü ders almış görünüyor. Anımsarsanız, AKP iktidarı da o değişikliği yaptığı için pişman olmuştu.
12 Eylül 2010daki Anayasa referandumunda da hayır denmesi gerektiğini sonuna kadar savunan bir gazeteci olarak, tek adamlığı getiren değişikliğin referanduma kalmadan TBMMde kabul görmemesi gerektiği inancındayım.
Şayet anayasa değişikliği TBMMde kabul edilir ve başkanlık sistemi referanduma götürülecek olursa , hayırda hayır vardır diyeceğimden ve bunu savunacağımdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.