Bugünlere gelinmesinde kimlerin günahı var?

Nahit Duru

Türkiye yeni bir hükümetle daha tanıştı. İçinizden "hay tanışmaz olaydık" diyenleri duyar gibiyim.

Hükümetin açıklandığı gün, Rusya ile gerildik, savaşla yüz yüze geldik. Kriz giderek büyüyecek mi, yoksa bu düzeyde kalacak mı? Bekleyip göreceğiz.

Ancak, bir soru var, akıllarda? Ne oldu da, ülke AKPye teslim edildi? Bugüne gelmemizde kimlerin günahı var!

Özetleyelim.

1950de Demokrat Parti iktidarı ile başlayan irtica (gericilik) hareketi başlamış olsa da devlet içinde yuvalanamamamıştı. Zira o dönemde, Celal Bayar Cumhurbaşkanıydı. Bayar her şeye karşın, Mustafa Kemal Atatürkün devrimlerinin ve laiklik ilkesinin savunucularından biri olarak, mürtecilerin devlete yerleşmemesi konusunda özen göstermeye çalışıyordu.

Ardından Adalet partisi iş başına geldi. O dönemde irticai hareketler tırmanışa geçmişse de, 1970lerin başına kadar devlette görev almış olan mürteciler iktidara, develete hakim  olamamıştı.

Milli Nizam Partisinin kuruluşuna kadar AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, sağ oyları almak için dini siyasete alet etse de, zaman zaman bunlara taviz verse de, devleti bunlara teslim etmeme konusunda hassasiyet göstermişti. 

Necmettin Erbakanın kurduğu MNPnden sonra Demirel, gerici oyların bu partiye kaymaması için taviz vermeye başlasa da, bu zihniyet devlette hakim olamayacaktı.

Ta ki; Bülent Ecevit ile Süleyman Demirelin uzlaşmaz tavırları nedeniyle birlikte hükümet kurulamaz hale gelene kadar. Yani 1973 seçimleri sonrası, iki liderin egosu tavan yapıp, uzlaşmaya yanaşmamaları mürtecileri -cumhuriyete direnen gericileri- iktidar ortağı yapacaktı.

1973 seçimlerinde CHP birinci parti olmuş, ancak tek başına hükümet kuracak milletvekili sayısının çok uzağında kalmıştı.

İrtica, iktidara nasıl taşındı?

İşte o dönemde, hem Demirel, hem Ecevit uzlaşmak bir yana tokalaşmaya bile yanaşmayacaklardı.

Aylar süren pazarlık sonunda dini esasları savunan Milli Selamet Partisi ile CHP bir koalisyon kurma konusunda anlaştılar.

CHP 185, MSP ise TBMMde 48 milletvekili ile temsil ediliyordu.

37nci hükümette bakanların çoğunluğu CHPde gibi görünse de, stratejik bakanlıklar Milli Eğitim hariç tamamı MSPye verilecekti. Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı, Süleyman Arif Emri Devlet Bakanı olarak görev yaparken çok önemli bakanlıklar MSPliler tarafından işgal edilecekti.

Adalet Bakanlığı Şevket Kazana, İçişleri Bakanlığı Oğuzhan Asiltürke, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı Korkut Özala, Ticaret Bakanlığı Fehim Adaka, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Abdülkerim Doğruya emanet edilecekti.

Ve Adalet bakanlığının bugünkü hale gelişinin, İçişleri Bakanlığına yandaş polislerin yerleşmesinin temelleri o günlerde atılmaya başlayacak, gerici kadrolar iş başına getirilecekti.

MSP, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı sayesinde köylüye, Ticaret Bakanlığı aracılığı ile küçük sermayeli tüccara ulaşacak, bu iki kesimi elinin altına almanın temellerini atacaktı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ise, MSPnin küçük ve orta boy Anadolu sanayicisine hakim olması konusunda çok önemli adımlar atacak, "anadolu kaplanları"nın yaratılması sağlanacaktı.

Daha sonra Süleyman Demirel tarafından kurulan 1nci ve 2nci MC hükümetleri sırasında Atatürk devrimlerinin karşıtları, devlet kadrolarına iyiden iyiye yerleşecekti.

12 Eylülün faşist generali Kenan Evren de, her konuşmasında dini referans gösterip, Turgut Özala darbe hükümetinde görev verince, mürtecilere gün doğdu.

MSPnin, CHP koalisyonu ile başlayan gerici kadrolaşma hareketi, Evren döneminde Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özalın ustalığı ile sürdü. Özal başbakan olunca da, meydanı boş bulup, bugünlerin alt yapısını oluşturdu. Refah - Yol hükümeti ise işin tuzu biberi oldu. 

MHPnin 2002deki davranışı da irticayı iktidara taşıma konusunda son nokta oldu.

Ecevit ile Demirelin bencilliği yüzünden gericilere hazırlanan zemin, 7 haziran seçimlerinden sonra, MHP Genel Başkanının akıl almaz tutumu ile noktalanınca, iktidar AKPye teslim edildi.

Siyasilerimiz bencillik ettiği sürece, halkın çoğunluğu hak etmediği bir iktidar tarafından yönetilecek, ülke savaşın eşiğine getirilebilecek.

Ecevit ile Demirel yıllar sonra doğruyu görüp yakınlaşmışlardı ama iş işten geçmişti.

Aynen bugünkü gibi.