Bunlar da yarın adalet istiyoruz diye bağıracaklar

Nahit Duru

Bazı yazarların, gazetecilerin, romancıların aydın geçinenlerin bu ülke insanına yaptığı kötülükleri say say bitmez. Bitmez ama, bir kaç örneklemeyi hatırlatalım.

Önce, ikinci cumhuriyeti savunarak, Mustafa Kemal Atatürke "diktatör" yaftası yapıştırarak, "yetmez ama evet" diyerek, hukukun çiğnenmesi adımlarının atılması için anayasa değişikliğini desteklediler. 

Yetmedi, "Kürt açılımı", "demokratik açılım", "millî birlik projesi", "millî birlik ve kardeşlik projesi", "İmralı süreci", "barış süreci" ve "çözüm süreci" gibi isimlerin kullanıldığı dönemde, terörle mücadele yerine teröristle müzakere yolunu izleyen iktidarı alkışladılar. 

Bu yolda ilerleyenlerin bir bölümü de Gezi direnişi yapanları terörist ilan ettiler.

Sonra, Şehit cenazeleri gelmeye, siviller öldürülmeye başlanınca, değişikliğine destek verdikleri hukuk sistemi ile adalet kurumunun hak ve hukuktan uzaklaştığını görünce 180 derece döndüler. 

Şimdi günah çıkarıyorlar. 

Başta Adalet Ağaoğlu. AKPnin anayasa değişikliğini, açılım sürecini destekleyenler içinde yalnızca O şaşırtmıştı beni. Kanımca; Ağaoğlu, böyle bir şey yapmaz, yapamazdı. O, inandığım aydınlardan, 970lerde gazeteci Bekir Çiftçi ile birlikte berberliğimiz olan biriydi. Üstelik, hayranlık duyduğum, inancı için makamını terketmiş, Halim Ağaoğlu gibi birinin hayat arkadaşıydı. 

Yalnız Adalet Ağaoğlu değil tabii, pişman olan...

Bir de Hasan Cemal, Ahmet Hakan gibi dönmüş olanlar var. Zaman zaman da hem nalına hem mıhına geçmişlerini unutarak yazı döktürenler.

Tabii, iş işten geçtikten sonra pişman olmanın, karşılığını uyuttularsa, yanlış yönlendirdikleri bu halka nasıl verecekleri bir başka konu...

Fetocular da, günah çıkarıyor.

İktidarla  birlikte gerçek aydınlara, bilim adamlarına, askerlere, Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırıma kumpas kuranlar, gezi direnişçilerini terörist ilan edenler şimdi adalet istiyorlar. 

Biz "hukuk, adalet size de lazım olacak" dedikçe her türlü oyunu oynayanlar, bugün mağdur. Emirlerindeki hakim ve savcıların yıllarca izlediği haksız hukuksuz yöntemler, şimdi kendilerine uygulanıyor, bu kez iktidarın emrindeki hukukçular tarafından. 

Bir dönem iktidarla bir olup hukuksuzluk, haksızlık yapan, hakim, savcı ve polislerin bir  kısmı yurt dışına kaçtı. Hani yurt dışından gelip ifade veren subayları "kaçma şüphesiyle" tutuklayan, tutuklatan hakim ve savcılar...

Gülencilerin televizyonlarına, gazetelerine el konulmasının hukuka  aykırı olduğunu bilmeme rağmen, "üzülüyor musun" sorusuna "evet" ya da "hayır" diyemiyorum. O kadar can yaktılar, haksızlık yaptılar ki... 

Ektiklerini biçmelerine karşın, sevinmediğim de kesin.

Yalnız, bugün onların medya kuruluşlarına, iş adamlarına yapılanların hukuka uygun olduğunu söyleyebilmem de olanaksız.

Sevgili dostum, arkadaşım, gazeteci, basın hukuku konusunda ülkemizdeki önemli isimlerden biri olduğuna inandığım, iletişim fakültelerinde ders de veren Avukat Fikret İlkizin yazdığı şu satırları çok önemsedim:

"Gazeteci, gazetecidir.

Kimse gazetecilerin kahraman olmasını, hiç kimse kendisini kahraman görenlerin gazetecilik yapmasını beklemesin.

Gazeteciler haberleriyle unutulmazlar… Adları özgürlükler tarihine yazılır.

Tarih boyunca halkın gerçekleri öğrenme ve ve edinme hakkını ortadan kaldırmak isteyenler olmuştur, olacaktır. Her devirde, her yerde ve her şekilde ortaya çıkabilirler ama mutlaka bir gün gideceklerdir. Anılacak adları bile olmayacaktır, unutulacaklardır.

Onlar için söylenecek tek şey vardır!

Zavallılar… "

Kahramanlık yapmak, ya da eleştirmek için söylemiyorum. 

Dün onların yaptıkları ne kadar yanlış ve zulum ise, bugün onlara uygulanan yöntemin de aynı şekilde, hukuktan uzak, adalete uygun olmadığına inanıyorum.

Bugün, dünü yaşatanlar hukuk ve adaleti nasıl  mumla arıyorsa, bugünleri yaşatanlar da gelecekte "adalet istiyoruz" diye bağıracaktır. Hiç kuşkunuz olmasın. 

Ve onlara bir hukuksuzluk yapılırsa, onu da eleştireceğiz, bir farkla bugünleri de anımsatarak...