Yılların dostu, değerli hocam Prof. Dr. Emre Kongar, Tele1 TV’deki 18 Dakika programında koltuk peşinde kosup DSP’ye geçen CHP’lileri şiddetle kınadı.
Ancak, Emre Hocamız, 1999 yılında DSP’ye katılan Doğan Taşdelen’i koltuk sevdası için parti değiştirenlerden ayrı tutup, zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı suçladı.
Genel Yayın yönetmenimiz Merdan Yanardağ ile Emre hocamızın 18 Dakika programı ve Tele1 TV sizlere gerçekleri aktarıyor ve altarmayı da sürdürecek.
Emre Hocam, Taşdelen olayını anımsatınca, elimdeki belgeleri karıştırdım. Bir de göreyim… Hem Doğan Taşdelen’in CHP’den istifa mektubu, hem de DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in TBMM Grup toplantısı konuşmasının belgesi dosyalarımın arasında.
Doğan Taşdelen, CHP’den ayrılırken, Deniz Baykal’ın “rejim pahasına hükümet krizi” yarattığını anımsattığı 4 Ocak 1999 tarihlndeki basın toplantısında özetle şunları söylüyordu:
“…Baykal bununla da kalmamış, 20 yıl sonra sol başbakanın başa gelmesini güven oyu alamayacağı belli olan bir modelin reddini bahane ederek engellemiştir. Baykal eğer kendini değil, Türkiye’yi düşünebilseydi bugün sol bir parti hükümet olacaktı.
Sayn Ecevit’in başbakanlığına hayır deyip sağcı bir başbakanın önünü açmanın izahı yoktur...
…Halkımız için çetelere, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı güçlere karşı mücadele, dar parti çıkarlarının üzerindedir.
Bunların mücadelesini parti içinde vermeye çalıştım...”
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit de, 6 Ocak 1999 tarihinde partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 1998 yılında yapılan koalisyon hükümeti kurma görüşmelerini anlatıp, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kendinin ortaya attığı formüle bile sahip çıkmadığını vurgulamıştı. Ecevit,” Hüsamettin Cindoruk ve Tansu Çilleri’in karşı çıkmadığı, kendi başbakanlığında azınlık hükümetine” Baykal’ın “engel” olduğunu belirttikten sonra, Doğan Taşdelen’in DSP’ye katılımı ile ilgii olarak özetle şunları söylemişti:
“…Çankaya’nın başarılı Belediye Başkanı sayın Doğan Taşdelen CHP’den ayrılarak DSP’de yerini aldı. Aslında eski partisinden ayrılış saymaması gerekir. Çünkü, 1960’lı, 70’li yılların CHP’si, yani gerçek CHP’nin üyesiydi, o gelenekten geliyor. Ve kendisi biliyor ki, aslında eski ve gerçek CHP’nin kendi başlatmış olduğu, kendi gerçekleştirmiş olduğu değişikliklerle uyum sağlamayı Demokratik Sol hareket yapmıştır. Demokratik Sol Hareket CHP içinde filizlendikten sonra o parti iktidara gelme olanağını bulmuştur. Yani DSP aslında eski, ve gerçek CHP’nin devamıdır.”
Ecevit, Taşdelen’in hiç bir talebinin bulunmadığının, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını ise kesinlikle istemediğinin altını çizdikten sonra, konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştı:
“Bu görevi kabul etmesi için ben ısrar ettim. Bunun kendisi için kaçınılmaz bir ülke görevi olduğunu hatırlattım. Ankara’yı laik Demokratik Cumhuriyete yakışır bir büyükkent yönetimine kavuşturmak hepimizin Atatürk’e borcudur. Beni kırmadı kabul etti. Buna Doğan Taşdelen’den değerli katkılar bekliyoruz”
Sonraları bu olayı usta gazeteci Sencer Güneşsoy’la birlikte program çekmek için gittiğimiz OR-AN’daki evinde yönelttiğim bir soru üzerine Bülent Bey’den de dinlemiş, Taşdelen’in uzun süre direndiğini öğrenmiştik.
Ancak, Ecevit Laik Demokratik Cumhuriyet ve Atatürk sözleri ile Taşdelen’in hassas noktasına dokunmuş ve O’nu ikna etmeyi başarmıştı.
Günün koşulları böyle bir hareket gerektiriyordu ki, 1999 Milletvekili seçiminde halk CHP’yi baraj altında bırakıp, Baykal’a bir ders vermişti.
Bir takım kişiler, olayı bilmeden, çarpıtarak Taşdelen’i, kişisel çıkar için parti değiştirmiş siyasetçilerle bir tutmaya çabalıyorlar.
Ben yalnızca, hocamız Prof Dr. Emre Kongar’ın her zamanki yol göstericiliğinden yola çıkarak katkı sunmayı ve doğruyu aktarmayı borç bildim.
Olayın doğrusu budur, gerisi ya iftira ya da olayı bilmemektir.
*NOT: Tırnak içinde aktarılan cümleler, belgelerden aynen alınmıştır.