Gazetecilikte yarım asır... 50nci yıl öyküsü

Nahit Duru

Gazetecilikte 50 yıl olmuş... Sanki dün gibi.

İnanın hala ilk günkü heyecanı duyuyorum. Ancak, gazeteciliğe başladığım zaman bana yol gösteren ustalarım, birlikte yola çıktığım arkadaşlarım basın mesleğinde yok. Bir kısmı mesleğe küstü, bir kısmı iş bulamadığı için gazetecilikte yok.

En acısı da ustalarımın, arkadaşlarımın önemli bir bölümünün sonsuzluğa göç etmiş olması.

Mesleğe başladığımda, büyüklerim, ağabeylerim, ustalarım bu işten vaz geçmem için çok uğraştı. İnat ettim, kapıdan kovdular, bacadan girdim.

Sonuçta 50 yılı devirdik.

Gerçekten dün gibi.

Gazeteciliğe başlamama neden olan - Emmi - Muzaffer Yurtçuyu, gittiğim ilk haberi bana 30 kez yazdıran Yurdakul Fincancıyı, imzamın çıktığı günü, ondan habersiz fotoğraf çektim diye rahmetli Hüseyin Ezerden yendiğim fırçayı, ilk Genel Yayın Yönetmenim Altan Öymeni, rahmetli Erdoğan Tameri ve Cemal Saltıkı, büyük usta Şinasi Nahit Berkeri, haber müdürlerim rahmetli Teoman Karahun ile Bodrumda avukatlık yapan Sertaç Tözünü, Yazıişleri müdürlerim Şeniz Yurtmanı, Cemalettin Ünlüyü, Beyhan Cenkciyi ve de mesleğe adım attığım Ulus Gazetesini unutmak olası değil.

Sonraları yanlarında dergiciliği ve basının inceliğini öğrendiğim ustalarım Kurtul Altuğ, Sencer Güneşsoy ve rahmetli Atilla Bartınlıoğlunu, birlikte çıktığımız gezilerde ustalığından yararlandığım Metin Toker ile Muammer Yaşar Bostancıyı anmadan geçmek olmaz.

Ayrıca, Güneri Cıvaoğlu, Ülkü Arman, Cüneyt Arcayürek ve Nevzat Ünlüyü.

Gazete patronları arasında, Erol Simaviyi, Mehmet Ali Yılmazı, Yaşar Aysevi, Ömer Erdal Yılmazı, son dönemlerde Merdan Yanardağı.

Tabii hem Ulusta, hem Arayış dergisinde yanında çalıştığım gazeteci Bülent Eceviti...

Tv patronlarım, televizyona adım atarken kendisinden çok şey öğrendiğim Hakan Çizemi, Merhum Ayhan Şahenk ve Ferit Şahenki, Prof.Dr. Mehmet Haberalı, yarım kalan maceranın aktörü Erdoğan Sezgini...

50 yıl içinde birlikte çalıştığım yüzlerce gazeteci arkadaşımı, dostumu kardeşimi..
Unutmam mümkün değil.
İsmini yazamadığım tüm ustalarım beni bağışlasın. Tüm hatalarımı bağışladıkları gibi.

Onlardan, öğrendiğim en önemli şey kalemimi satmamaktı.
Sanıyorum ki, bunu başardım.

İkincisi korkmamak, cesur olmaktı.
Bu konuda takdir siz okurların.

Üçüncüsü de halkın bilgilenme hakkına saygı duymak, kişilerin özel yaşamları ile uğraşmamak ve doğruları ne pahasına olursa olsun kamuoyu ile paylaşmaktı.

Mesleğe başladığım zaman bugün bizlerin yaptığını yapmak olağandı. Şimdilerde kahramanlık diye nitelendiriliyorsa, gazetecilik yapan meslekdaşlarımızın yok denecek kadar azalmasındandır.

Bu arada sorulması gereken bir soru: Biz nasıl bir gazeteci nesli yetiştirdik?

Son iki, belki üç kayıp nesil gazeteci gurubunu...
Gelişmeler izin vermedi, ya da biz gereğini yapamadık.

12 Eylül darbesi ve sonrasında Özal yönetimi ile başlayan erozyon ne yazık ki basında hala sürüyor.

Hem de baskı, zor, anti demokratik uygulamalarla. Bunlara bir de korku eklenince...

Eskiden en güvenilir kurum olan, 4. kuvvet diye nitelendirilen basın artık yerlerde sürünüyor. Tıpkı diğer kurumlar gibi...

Mesleğe başladığım günlerden 80lere kadar gazetecilikten gelen patronlar, doğruları yazan gazeteler ve gerçek gazeteciler vardı. O nedenle de, 4üncü kuvvetti basın.

Sanıyorum gerçek gazete ve gazetecilere bugün, o günlerden daha fazla ihtiyaç var. Yani 4üncü kuvvete.

Bu vesile ile, yaşayan ustalarıma, dostlarıma, arkadaşlarıma sağlıklı ömür, yitirdiğimiz ustalarıma, gazeteci arkadaşlarıma rahmet diliyor, tüm okurlarımızın yeni yılını kutluyorum.