Kanla alınan topraklar, masada mı veriliyor?

Nahit Duru

Kıbrıs görüşmeleri, "ver kurtul", "Kıbrıslı Türkler için ABye giriş için herşey mübah" politikası ile Türk kesiminin aleyhine gelişirken, Türkiyede, tecavüzcülere af yasası gündeme getiriliyor, 1950li yıllarda, 12  Eylül döneminde zulüm gören Barış Derneği kapatılıyor, Cumhuriyet yazarları, yöneticileri ve  milletvekilleri tutuklanıyor, ana muhalefet partisi genel başkanının hapse atılması isteniyor, başkanlık sistemi diye tutturuluyor... Daha bir çok sorun yaratılıyor.

Amaç ne olursa olsun her gün gündem değiştiriliyor, değişiyor...

Türkiyenin gündeminden önemli neler kaçırılıyor neler?

Girişte belirttiğim gibi, Barış için savaşarak kazanılan bir zafer sonunda alınan Kıbrısta olup bitenler ne siyasetin,  ne de basının gündeminde yok.

Bir yıl önce Halk TVde Rahmi Aygünle yaptığımız programda söylemiştim. Kıbrısın sessiz sedasız Türkiyenin elinden kaydığını...

Bu gün, yine anlaşmanın ne olduğu yine toplumdan gizleniyor.

Uzun süredir devam eden ikili görüşmelerde, Birleşmiş Milletler müzakerelerinde KKTC yönetimi neleri kabul etti, daha neleri vermeye hazır... Tabii AKP iktidarının bilgisi dahilinde...

Yapılan toplantılarda Rumlar ve Yunanistan, kesinlikle Londra ve Zürih anlaşmalarının yok sayılmasını, Türk askerinin adadan çekilmesini ve Türkiye Cumhuriyetinin garantörlüğünün kalkmasını koşul olarak öne sürüyor. Bu istek henüz KKTC tarafından kabul edilmiş değil. Ancak, KKTC müzakerecileri,  Londra ve Zürih anlaşmalarının sonlanmasına, yalnız eskisi gibi katı olmamakla birlikte Türkiyenin bazı koşullarda müdahale hakkının tanınmasına razı gibi... Askerin çekilmesine ise hayır demiyor, diyemiyor.

Gelelim kabul edilen maddelere...

Türk tarafı, yıllardır reddettiği, Denktaşın "kaos yaratır" dediği mülkiyet hakkı sorununu, Rumların istediği biçimde kabul edilmiş görünüyor.

Yani mülkiyette seçim hakkı, 1974 Barış Harekatından önceki mal sahibine ait olacak...

Yalnızca, sırf "çözüm olsun, ayrılık bitsin, KKTC yurttaşları da ABye girebilsin" iddiasıyla sürekli direnilen, reddedilen bir teklife evet deniliyor.

Rum tarafı, aşağıdaki konuların da uygulanmasını şart koşuyor.

Mülkiyet hakkının yanı sıra,  serbest dolaşım, serbest yerleşim ve serbest ticaret konusunu Rumlar olmazsa olmazları olarak masaya getirdi.

Türk tarafı bunları kabul ederek, yıllardır savunulan iki bölgeli devlet ilkesinden de geri adım atmış oluyor.

AKP iktidarının, 2004den buyana uyguladığı, çözüm sürecinde "bir adım önde olma" politikasına uyan, Kıbrıs Türk yetkilileri Rumların önlerine koyduğu hemen her şartı kabul etmiş görünüyor.

Annan planı için referandum yapılacağı günlerde KKTCye gitmiştik. Hürriyet Gazetesinde çalıştığım dönemde Kıbrıs Barış Harekatını izleyen günlerden beri tanıdığım Rauf Denktaşla eski KKTC Meclis Başkanı Hakkı Atunun aracılığı ile konuşma imkanı bulmuştum.

Denktaş, özetle şunları söylemişti:

"Kıbrıs İngiliz sömürgesiyken  yaşa Kralım diye İngiliz marşları söylüyorduk. Bir öğretmenimiz vardı, bize içimizden kral yerine Kemalim dememiz yolunda telkinde bulunurdu.  Öğretmenlerin önemi buradadır işte... Şimdi bu planla bizi Atatürkümüzün ilkelerinden uzaklaştırmak isterler.

Annan Planına  neden hayır derim. Bir tepkiden değil.  Ben Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini koruma yemini etmiş biriyim. Dolayısıyla devleti yok sayan bir anlaşmaya evet demem, imza atmam mümkün değildir.

İngiliz önce kendi,sonra  ABD  ve ABnin  çıkarı için bu  referandumu yaptırıyor. Annan Planında uyum yok. Her iki tarafta uyumsuz. Eğer buna evet denirse, asıl kavgaya o zaman başlayacağız... Çetin bir kavga çıkacak. Özellikle mülkiyet  konusu... Bu çok önemlidir. Kaos çıkarır.

Kendi çıkarlarına göre bir plan yaptılar... Olaylar çıkacak, onun için asker getirdik diye açık açık söylediler. Olaysız bir memleketi olaylı hale getirmeye çalışıyorlar."


Kıbrıslı Türklerin kurtulmasında büyük payı olan Denktaş, 2004 yılında mülkiyet konusunun kaos yaratacağına dikkat çekmiş. Rumların çıkarı için bir plan yapıldığını belirtmiş.

Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Başbakan olan Bülent Ecevit, Kıbrısta barışın, çözümün 1974 yılında gerçekleştiğini ifade ederek, görüşmelerin KKTCnin aleyhine olacağına vurgu yapmıştı.

Günümüzde ise, sanki savaş varmışcasına; " Kıbrısa barış gelecek" iddiasıyla, Türkiye "ver- kurtul", KKTC ise "ABye girmek için her şey mübah" politikası izliyor.

Bu gelişmelerle birlikte, KKTC kendisini imha etme, Türkiye ise en azından görüşme sonuçlarını sessiz kalarak destekleme yolunda...

Kanla alınan topraklar, masada verilecek gibi...

Şu bilinmeli ki, Tarih, böyle bir anlaşmaya imza atanları, onay verenleri, ses çıkartmayanları asla affetmeyecektir.