Terör örgütlerinin biri bırakıyor, diğeri nöbeti devralıp saldırıyor. Bunun böyle olacağı, terör örgütlerinin işbaşı yapacağı, nöbetleşe saldıracağı uzun süredir belliydi.
Son saldırıların olacağını bilmek için kahin olmaya da gerek yoktu... Çünkü, kral çıplaktı ve bunu herkes görüyordu... Ama görmemekte direnenler de ne yazık ki, ülkeyi yönetiyordu...
İktidarın işi zordu... Bu da belliydi. İstihbarat akışının sağlıklı olmadığı hükümet yetkililerince açıklanıyor, ardından da terör örgütleri toplu ölümlere yol açacak saldırı düzenliyordu.
Terör örgütleri sinsi ve kalleşle saldırıyor, Türkiyeyi bir iç savaşa sürüklemek istiyor... Bunu kaç kez yazdım, kaç kez TV programlarında söyledim anımsamıyorum. Bir çok yazarın, düşünürün de aynı görüşleri ifade ettiklerine hemen hepimiz tanık olmuşuzdur.
İyi de, Türkiyenin bölünmesinden, parçalanmasından kim ya da kimler yarar sağlayacaktır sorusunun yanıtı çok önemlidir.
Hangi güçlü devlet, veya devletlerle işbirlikçileri terör örgütlerini besliyor, koruyor, kolluyor...
Tekrar etmekte yarar var, terör örgütleri dışarıdan yönetilen iğrenç birer kuklalardır.
Kuklalar ortada, ancak, kuklaları oynatan, ipleri elinde tutanlar da aslında bellidir.
Ne var ki; yetkililer bunu bir türlü kabul etmekte ya da bildikleri halde söylememekte direnmektedir.
Şöyle bir anımsayalım.
Yalnızca Ağustos ayında Diyarbakır,Hakkari, Mardin, Van, Elazığ ve Gaziantepte meydana gelen bombalı saldırılarda onlarca yurttaşımız yaşamını yitirdi. Ocak 2016dan buyana tuzaklar ve karakollara yapılan baskınlar hariç 537 canımızı teröre kurban verdik.
Biliyorsunuz, 15 Temmuzdan buyana Fetö terör örgütü ile uğraşıyoruz.
Fetönün başarısız darbe girişiminden sonra, istihbarat zafiyeti olduğunu yazdık çizdik...
Ne var ki, muktedir, istihbarat zaafiyetini kabul etmekle birlikte, önlem almamakta direndi, direniyor...
Darbe girişimi ardından, PKK ile IŞİD terörü kentlerde can almaya başladı.
Aslında, haziran 2015 seçimlerinin sonrasında tırmanan terör olaylarında hem istihbarat, hem de yönetim zafiyeti yok muydu?
Sürekli "zafiyet var" dedik, yazdık, söyledik dinletemedik... Dinlemediler.
Geçenlerde, İçişleri Bakanı Efkan Ala, "MİT saldırısına kadar biz muhalefeti dinlemedik. 17-25 Aralıktan sonra muhalefet bizi dinlemedi." dedi demesine amma...
17 - 25 Arlıktan sonra da kimseyi dinlemediler, burunlarının dikine gitmeyi sürdürüp, eleştirilere kulak tıkadılar, bununla yetinmeyip, "aba altından sopa" gösterdiler.
PKK ile masaya oturulduğunda, akiller heyeti kurulduğunda, insanlarımız katledildiğinde, bu yolun çözüm getirmeyeceğini söyleyenler, "vatan haini" ilan edilmedi mi, barış istemeyen kişiler olarak, hatta o dönemde Ergenekoncu diye suçlanmadı mı?
Terörle ve teröristle mücadelenin ayrılması gerektiğini söyleyenlere de muktedir ve yandaşları en ağır biçimde saldırmadı mı?
"Dere geçerken at değiştirilmez" diyenlerin, zaafiyetleri gidermesi için daha kaç kişinin yaşamını yitirmesi veya kaç darbe girişimi yaşaması lazım ülkemizin.
Hem içeride, hem dışarıda istihbarat zafiyeti yaşayan MİT, hiç bir dönemde bu kadar acz içinde olmamış, yüzlerce insanımızın yaşamını yitirmesine yol açacak vahim hata yapmamıştır.
Buna bir de ülkeyi yönetenlerin hataları eklenince...
Örneğin, eski Başbakan Ahmet Davutoğlunun, henüz Dışişleri Bakanıyken IŞİD için, "Ama oraya katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu. diyerek masum bir hareket gibi göstermeye çalışması, iktidarda bulunanların bu sözlere karşı çıkmayarak onaylaması...
Tüm terör örgütleri için, bu tür örnekler verilebilir...
Bu sorunu sonraki yazılara bırakıp, konumuza dönelim.
Ülkemizdeki düşünce kuruluşlarının kimi yetkilileri, Türkiyedeki terörün dış destekli olduğu konusunda görüş birliği içindeyken, MİT bu konuda iktidara hangi bilgileri vermektedir ki, terör destekçisi olduğu iddia edilen devletler hala "dost " olarak nitelendirilmektedir.
Bu güne kadar izlenen dış politikanın Türkiyede terörü azdırdığı, komşularımızla sorunları arttırdığı iktidar tarafından yeni yeni kabul edilmektedir.
İyi de bu politikayı kim kurgulamış, kim uygulamıştır? Uygulanan politikalarda, iktidara bilgi veren kuruluşlarla, "dost ve müttefik" olarak kabul edilen ülkelerin rolü nedir?
Sonuçta, terör ülkeyi kan gölüne çevirirken, terör örgütleri ile terörü destekleyenler ülkemizin yaşadığı istihbarat ve yönetim zafiyetinden yararlanmıyorlar mı?
MİT ve iktidar, ülkemizdeki terörist grupların iplerinin kimin veya kimlerin elinde olduğunu belirlemeli ve önlem alıp terörü bir an önce durdurmalıdır.
Şu da bilinmelidir ki, iktidarı elinde tutanlar, yalnızca "terörü lanetlemekle" ve "ölenlere rahmet dilemekle" kendilerini kurtaramazlar.
İktidarı elinde tutanların işi gerçekten zordur. Onlar da bunu anlamış olacaklar ki, muhalefet partilerinin ikisinin desteğini almak için çaba harcıyor.
Başbakan ve AKP Genel Başkanı Binali Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile bir araya gelerek teröre çözüm arıyor. Umarız, bu toplantılardan, terörle mücadele ve terörü önleme konusunda önemli kararlar çıkar.
Çünkü, ülkeyi yönetenler, bir an önce önlem almadığı takdirde, masum insanların, güvenlik güçlerinin ve çocuklarımızın öldürülmesinden, akan kandan, en az terör örgütleri kadar sorumlu olacaktır.