Biliyorum ki; “Bu başlık nereden çıktı?” diyeceksiniz. Ekonomik kriz nedeniyle, konkordato isteyen veya iflas eden şirketler için değil bu başlık...
Son günlerde, ekonomik kriz, ABD’li Papaz Bronson ve McKinsey olayı, enflasyonun önlenemeyişi, evleri sarsan mutfak yangını gibi sorunlar almış başını gidiyor. İktidar bu sorunlarla nasıl baş edeceğini bilemiyor.
O nedenle de, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’liler bu olayları unutturmak için eski defterleri karıştırmaya başladılar. Çünkü, halkı inandırabilecek yeni söylemleri yok.
“Andımız”la ilgili Danıştay kararı ve ezanın Türkçe okunmasının yanı sıra, yıllardır başları sıkıştığında sarldıkları İsmet Paşa’nın camileri ahır veya depo yaptığı iddiaları yeniden gündeme taşındı ve İnönü islam karşıtı gibi sunuldu. Aslında yıl olarak 1930’lar diyorlar ama, Atatürk’ün adını anmadan, Cumhuriyetimizin, Devletimizin kurucusunu, en yalın arkadaşı İsmet İnönü üzerinden vurmaya çalışıyorlar.
Öncelikle, İsmet Paşa, Laik Cumhuriyet’e inanmış eskilerin deyimi ile “mütedeyyin“ bir devlet adamıydı ve de yaşamının hiç bir döneminde “dini siyasete alet” etmedi.
Paşa, oruç tutmak dahil, elinden geldiğince dini vecibelerini sessizce yerine getirmeye çalışırdı.
Meydanlarda, dini politikaya alet etmemek, inançlardan medet umarak din ticareti yapmadan halktan oy istememek, dinsizlik sayılıyorsa bunun adı en hafifinden cehalettir.
Bugün İsmet Paşa’ya “dinsizlik “ suçlaması yöneltenler, O’nun kendi parası ile Çankaya Merkez Camii’ni yaptırdığını, halılarını da eşi Mevhibe hanımın aldığını bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa ayıp, bilip de bu suçlamayı yapıyorlarsa daha büyük ayıp. Hatta günah…
Genç tarihçilerimizden Sinan Meydan camilerin depo olarak kullanımına ilişkin şu gerçeği kaç kez açıkladı bilmiyorum. Bir de ben Meydan’ın kaleminden anımsatayım:
“İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1939-1946 yılları arasında, Türkiye’ye yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki “tarihi” ve “dini” değeri olan eserleri, zarar görmemeleri için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır. Evet, İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri ‘depo’ yapmıştır, ama bu depolar, Kutsal emanetler, Hz. Muhammed’in sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz. Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerim’i gibi ‘dinsel ve tarihsel’ değeri olan eşyaların deposudur. Örneğin, Topkapı Sarayı’ndaki ‘Kutsal Emanetler’, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğde’ye götürülerek, Niğde’deki bazı camilere konulmuştur.”
Tanımaktan onur duyduğum İsmet Paşa’la ilgili doğruların anlaşılması için birkaç konuya vurgu yaptım o kadar...
Mustafa Kemal Atatürk’e gelince, orada da baltayı taşa vuruyor müfteriler.
Turgut Özakman da Atatürk’e, iftira atanlara şu cümlelerle adeta tarih ders veriyor:
“Yunanlılar giderken ahşaptan yapılmış 8-10 bin köy camiisini yaktı. İnsanları içine doldurup yaktı. Cumhuriyet ilk iş olarak bütün camileri yaptırdı… Polatlı’dan İzmir’e kadar olan bütün köy camileri Cumhuriyet’in eseridir… Para toplayarak yaşıyordu din adamları. Cumhuriyettir ki onları kadrosuna aldı. İmam maaş alıyor... Bunu yapan Atatürk. İnsan ona bir dua etmez mi?
En tehlikeli cehalet dinde cehalet. Çünkü onu koyun gibi kullanırsınız, dinde cahil olan adamı istediğiniz gibi kullanırsınız. Matematik cahili olursanız fazla bir şey değil bakkal kandırır. Ama öbürü çok büyük tehlike…”
Din bezirganları, Atatürk’ü ve İsmet Paşa’yı istedikleri kadar karalamaya çalışsınlar, gerçekler gün gibi ortada.
Bu iftiraların karalamaların nedeni belli.
Yerel seçimler yaklaşırken, yeniden “din”i öne çıkarıp sorunları unutturmaya çabalıyorlar ama bu kez nafile nafile…
Enflasyon, pahalılık halkın cebini vurdu bir kere.