Bu sözlerin bağımsızlığımızı bize hediye eden, tek adam rejimi olan padişahlığı sonlandıran, Cumhuriyet’i kuran büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’e ait olduğunu bilmeyen yoktur diye umuyorum.
O’nun sonlandırdığı tek adam rejimini bugün başka bir adıyla yaşıyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün iki büyük eserinden Cumhuriyet’in geleceği tehlikede de, ikinci büyük eseri CHP değil mi?
CHP içindeki çekişmelere girmeden, Atatürk’ün iki büyük eserinden biri olan CHP’nin iç çekişmelerden nasıl kurtulacağına değinmek istiyorum.
Ancak, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’den sonra Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da “değişim” dedi.
Değişimden kasıtları nedir, bu konuda henüz bir netlik yok. Yani nasıl bir CHP, nasıl bir program olacağı belli değil.
Kaç kez yazdım anımsamıyorum.
CHP’de lider ve güçlü genel sekreterler hep önemli olmuştur. Ancak, CHP’nin kuruluş ilkeleri ve programı da hiç ikinci plana atılmamıştır.
Bu ilkeler ve program, Atatürk’ün izinden giden CHP’li kadrolarla yaşama geçirilmiştir.
Yinelemekte yarar görüyorum, her dönem CHP’de, Genel Başkanla çok yakın çalışan, sol partilerin olmazsa olmazı, güçlü genel sekreterlik makamı çok önemli olmuştur. Şimdiki gibi göstemelik bir genel sekreterlik değil tabii.
Ayrıca, çok sayıda genel başkan yardımcısının faydalı olmadığı da bugüne kadar yapılan icraatlerden anlaşılmıştır. Birkaç genel başkan yardımcısı ve yeterli sayıda genel sekreter yardımcısı ile başarının geldiği de geçmişte görülmüştür.
Öte yandan, CHP’de kurultaylarda hep demokrasi kurallarına uygun yapılmıştır. Kurultaylarda CHP Parti Meclisine üye seçimi daima çekişmeli geçmiştir. CHP Parti Meclisi MYK’yı oluştururken de liyakatı ön plana çıkarmıştır.
CHP’de parti içi demokrasi hep olmuş, ancak disiplin de hakim kılınmıştır.
1980 öncesinde; CHP’de milletvekilleri, parti programını, tüzüğünü ve kuruluş ilkelerini bilirler, Grup Başkanvekillerinin bilgisi olmadan, kanun teklifi veremez, TBMM’de konuşamazlardı.
Grup Başkanvekilleri, partinin ilkeleri doğrultusunda teklif verilmesine veya vekillerin konuşmasına izin verirlerdi.
Liderler, örgüte güvenir, ön seçime çok önem verirlerdi. Bugün, örgüt ikinci plana atılmış, ön seçim yerine atamaya ağırlık verilmiştir.
Bir örnek vermek gerekirse:
1971 yılında Buca’da belediye başkanlığı seçimi vardı. Adaylardan biri Yüksel Çakmur’du. CHP’nin eskilerinden biri, CHP Genel Merkezi'ne giderek İsmet Paşa'ya bu göreve kendisinin daha yakışacağını, rakibin çocuk olduğunu, o nedenle aday olarak kendisini atamasını ister. Genel Başkan İsmet İnönü, aday adayına, “ Ön seçim yapıyoruz. Demokrasi gereği çalış ve örgüt seni seçsin “ der. Sonuçta, örgütün seçtiği Çakmur genç yaşında Buca Belediye Başkanı olur.
Ali Topuz İstanbul CHP İl Başkanıyken, İsmet Paşa'yı ziyarete gider. Paşa, o günlerde Genel Sekreteri olan Ecevit'le ilgili bazı olumsuz görüşlerini Ali Topuz'la paylaşır. Topuz, Ecevit’le birlikte hareket edeceğini, dilerse istifa edebileceğini ifade eder. Paşa, Topuz’un göreve devam etmesini ister.,,,,
İsmet Paşa gerçekten de hemen her konuda demokrattı. Parti Meclis'ini, TBMM grubunu toplantıya çağırır, konuyu tartıştırıp, oylatarak karar alırdı.
Bana göre, o parti içi demokrasiyi tam olarak işletmiş, genel başkanlığı kaybetme riskini bile göze almıştı.
İnönü’ye göre; CHP; ülkeye demokrasiyi getiren, Atatürk ilkelerini ve sosyal demokrat yapısı gereği insan haklarını, sosyal adaleti savunan partidir.
Bundan sonra da aynı şekilde olması gerekmektedir.
O nedenle de, disiplini gözardı etmeden, parti içi demokrasiyi işletmek zorundadır. Parti içi demokrasi işletilirse, CHP, sorunlarının önemli bir bölümünü çözmüş olacaktır. O zaman da genel başkanlık dahil koltuklar, makamlar önemini büyük ölçüde yitirecektir.
Fakat, özgürlük derken, CHP’ye kayıtlı olanların partinin ilkelerine, tüzük ve programına aykırı biçimde,"üniter devletten vazgeçilebilir" veya "tekke ve zaviyeler açılmalıdır " denilerek CHP'nin kuruluş ilkeleri çiğnenmemelidir.
Atatürk'ün Cumhuriyet'ten sonra en büyük eseri olan CHP'nin halkın güvenini kazanması, sonra da iktidar olması için partinin özüne dönmesi şarttır.
CHP fabrika ayarlarına dönmez, Atatürkçü, devrimci ve sosyal demokratlardan oluşan bir kadro iş başına gelmez, ve programını ilkeleri doğrultusunda hazırlamazsa, CHP adına yakışmayan bir parti olarak yaşamını sürdürebilir.
Ama büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, İnönü’nün, her şeye rağmen Bülent Ecevit’in CHP’si olmaz, olamaz.