Öküz öldü ortaklık bozuldu!

Necdet Saraç

Türkçe’de “Öküz öldü ortaklık bozuldu” diye güzel bir atasözü vardı. Çıkar ilişkileri sona erince, aradaki bağı sağlayan “çıkarın” sona ermesiyle, dostluğun da, arkadaşlığın da sona erdiğini anlatır…

Bu söz aslında İstanbul Şehir Üniversitesi üzerinden AKP’nin A takımı arasında başlayan “yeni” tartışmayı özetliyor…

Bütçe görüşmeleri sırasında Mecliste yaptığı konuşmada bu “yeni tartışmaya” vurgu yapmak için, “Pelikan çetesine ve istihdam ettikleri trollere değil, devrik yöneticilerinize kulak verin ki sıra size geldiğinde etrafınızda sesini çıkaracaklar bulunsun” dediği için ve AKP sıralarından büyük tepki alan İstanbul Milletvekili Ahmet Şık haksız değil…

AKP’liler Ahmet Şık’a kızacaklarına dönüp kendilerine bakmalıdırlar. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugüne kadar yakınlığını göstermek için kaç kişiye önce “kardeşim” demiş, “ortaklık” sona erince de ne demiş, bakmakta yarar var!

Listenin başında Esad yer alsa da, liste son günlerde epeyce arttı. Gelişmelere bakınca bu listenin önümüzdeki günlerde epey uzayacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok!

AKP kadroları dönüp bu listelere bakmalıdır, çünkü “kader” önümüzdeki günlerde onları da aynı yere taşıyabilir. Malum AKP gemisi ciddi su almaya başladı. Batmaya başlayan gemiyi kimin ne zaman terk edeceği belli olmaz!

Dün ortak iken her şey çok kolaydı. Kararlar mutabakatla alınır, huşu içinde uygulanırdı. Devletin malı kendi malları gibiydi. Hesap sormak, üzerine gitmek kimin haddine olabilirdi? Özelleştirme Yüksek Kurulu da, belediyeler de kendi kontrollerindeydi.

Bugün yollar ayrıldığı için tartışmaların merkezine oturtulan “İstanbul Şehir Üniversitesi”ne biçilen misyon da başkaydı. O nedenle “Şehir Hatırası” önünde verilen resim de, mesajlar da, tıpkı “Türkçe Olimpiyatları”nda verilen resimler ve mesajlar gibiydi…

İstanbul Şehir Üniversitesi için “start” 2009’da verilmiş olsa da, planlamanın çok önceden yapıldığı ve biçilen rolün büyük olduğu o zaman da, şimdi de biliniyordu.

Başbakan Erdoğan başkanlığındaki Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 28 Kasım 2008’de Kartal-Maltepe’deki TEKEL binasının 460 dönümlük arazisinin bir gecede Maliye Bakanlığı’na devretmesi, TMMOB’un (İstanbul Mimarlar Odası) ve “Cevizli Tekel Dayanaşması”nın itirazlarına rağmen Maliye Bakanlığı’nın da 9 Şubat 2009’da bu araziyi İstanbul Şehir Üniversitesi adına Bilim ve Sanat Vakfı’na tahsis etmesi, sonrasında Kartal Belediyesi’nin by-pass edilerek İBB’nin devreye sokulması, Halkbank’tan 300 milyon kredi alınması da dahil, belli ki hiçbiri tesadüf değil…

Tesadüf olmayan yalnızca bu da değil. Bu üniversitenin siyasi mimarlarına baktığımızda da üniversitenin “siyasi” olarak da birlikte planlandığını görürüz…

İşin “siyasi” mimarlarından biri Ömer Dinçer, diğeri ise Ahmet Davutoğlu’dur. Bir dönem Eğitim Bakanlığı da yapan Ömer Dinçer, hem Erdoğan, hem de AKP için dönemin “Şelçuklu Veziri Nizâmülmülk”üdür. Dinçer siyasal İslam’ın ve AKP’nin önemli bir teorisyenidir, daha 1990’larda “Türkiye'de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam'la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini“ taşıyan devleti “daha adem-i merkezi, daha müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğuna” işaret eden “Siyasetname"yi yazan kişidir. Davutoğlu ise hepimizin bildiği gibi “Stratejik Derinliğin” mimarıdır…

Ortaklık bittiği için tartışmalara bir de bu gözle bakmakta ve Davutoğlu’nun “Araştırma Komisyonu” önerisini dikkate alarak bu tartışmanın asla burada kalmayacağını nerelere kadar uzanabileceğini hesaba katmakta yarar var!

Nitekim, daha şimdiden birçok üniversite için “planlı, projeli” yapılan tahsisler tartışma gündemine gelmiştir ve görünen o ki, dünkü kardeşlerin bugün “dolandırıcı” olarak ilan edilme hikayelerini yeni isim ve yerlerin katılımıyla “parsel parsel” daha çok okuyacağız, çünkü “hepsi oradaydı”: İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Medipol Üniversitesi, Esenler Vakıf Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi gibi…