Tarkan’ın “Geççek” adlı şarkısının saatler içinde 8 milyona yakın bir izleyici ile buluşması, çok açık ki, toplumdaki umut arayışının ve değişim isteğinin somut bir göstergesi. Şarkı yayınlandıktan sonra gördük ki, umutlu ve iyimser olma isteği o kadar öne çıkmış ki, hiç kimse Tarkan’ın şarkının sözlerini “Pandemi koşullarında yazdığını” açıklamasını duymak istemiyor, dikkate almıyor, tartışmıyor bile…
Aykırılıktan ve özgürlükten beslenen, “kurulu düzeni” eleştiren, statükoyu reddeden ve “başka bir düzen hayali” kurulmasına aracılık eden sanatın, bu anlamıyla da son şarkısıyla Tarkan’ın statükoyu temsil eden, mevcut konumunu korumayı hedefleyen, iktidar tarafından eleştirilmesi ve hemen hedefe oturtulmasında şaşılacak bir durum yok. Tıpkı bir süre önce Sezen Aksu’ya, Fazıl Say’a alınan tavır gibi, çünkü iktidar statükoyu, Tarkan şarkısıyla değişimi temsil ediyor!
Bu nedenle de belki asıl konuşulması gereken şarkının iktidara verdiği mesajdan daha çok, muhalefete hangi mesajları verdiğidir. Sözleri ve ritmiyle umut ve iyimserlik aşılayan, değişimi tetikleyen Tarkan şarkısı 23 Haziran İstanbul seçimleri sonrası muhalefetin yakaladığı o muhteşem psikolojik üstünlük gibi yeni bir heyecan dalgası yaratmış gibi duruyor…
YARININ TÜRKİYESİ
2019 seçimlerinden sonra aradan geçen üç yıl içinde, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen sistemin yarattığı sorunlar, hem siyasi hem de ekonomik krizle bütünleşti. Krizin derinleşmesi, yalnızca muhalefet partilerin seçmenlerini değil, doğal olarak AKP-MHP seçmenini de etkiledi. Bu etki çıplak gözle görüleceği gibi sokağa da kamuoyu araştırmalarına da yansıyor. Örneğin MetroPOLL’ün Ocak araştırmasına göre toplumun dörtte üçü, yani yüzde 76’sı “ekonominin kötü yönetildiğini” söylüyor. Daha da önemlisi artık Adalet ve Kalkınma Partisi seçmeninin yüzde 56,6’sı, Milliyetçi Hareket Partisi seçmenin de yüzde 69,3’ü “ekonomi kötü yönetiliyor” diyor. Yani net olan bir sonuç var: “Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor, yönetilenler de eskisi gibi yönetilmek istemiyor!”
Kamuoyu araştırmaları bu gerçeğin yanı sıra bir gerçeği daha gözler önüne seriyor, o gerçek de şu: Evet süreç “Millet İttifakı” lehine gelişiyor, AKP-MHP bloğu oy kaybediyor, lakin o oy kaybı muhalefet partilerine aynı oranda yansımıyor. Araştırmalarda oranları değişse de önemli bir bölümü iktidar blokundan kopan yüzde 20-25’lik bir “kararsızlar” kitlesi oluşmuş durumda.
Kılıçdaroğlu’nun 2017’den bu yana adım adım ördüğü ittifak politikası ile olası parlamento seçimlerinde AKP’nin hep kendi lehine kurguladığı yüzde 60-40’lık oransal bant, muhalefet lehine tersine dönmüş olsa da henüz “çantada keklik” bir durum yok!
Geçtiğimiz hafta sonu 6 siyasi partinin beklendiği gibi bir yuvarlak masa etrafında bir araya gelmesi, 20 yıllık kutuplaştırma siyaseti karşısında uzlaşma, diyalog ve tabi ki demokrasi adına bir meydan okuma olduğu daha da önemlisi, sonuç bildirisine de yazıldığı gibi “Yarının demokratik Türkiyesi’ni inşa etmek için önemli bir adım” olduğu kesin lakin yetmez!
Yetmediğini Tarkan’ın şarkısı bize gösterdi. “Yarının Türkiye’si”ni inşaa etmek için Tarkan’ın şarkısının yarattığı o heyecanı yakalamak gerekiyor. Siyaset yalnızca doğruları didaktik bir şekilde yazılı ya da sözlü ifade etmek değil, değişim isteyen milyonlara o heyecanı ve ruhu vermek, yarın hayali kurdurmaktan geçiyor. Türkiye’de bütün dünyada da siyaset böyle şekilleniyor. Matematiksel büyümeler değil, heyecan dalgasının yaratacağı geometrik büyümeler siyasal iktidar yürüyüşlerini şekillendiriyor. 1950’lerin Menderesi, 1970’lerin Ecevit’i, 1980’lerin Özal’ı ve 2000’lerin Erdoğan’ı bu tür değişim dalgaların üzerine oturarak iktidara geldiler.
Bütün veriler bize, gençler başta olmak üzere toplumun önemli bir bölümünün değişim istediğini gösteriyor. Belli ki, insanlar yarın için daha umutlu olmak istiyorlar, yeni bir siyasal iklime, uzlaşmaya, yan yana yaşamaya, paylaşmaya ve dayanışmaya hazırlar. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin daha da otoriter bir yapı hedefledikleri bir ortamda 6 siyasi parti daha “yeni ve köşeli” söylemlerle kimlikleri aşan eşit yurttaşlık kavramını öne çıkaran bir demokrasi dalgası yaratma şansına sahipler. Üstelik yaratılabilecek bu demokrasi dalgası yalnızca Türkiye’yi değil, bütün bölgeyi de barış ve demokrasi lehine değiştirebilecek bir dalgaya dönüşür. Bunun için daha cesur ve özgür söylemler kaçınılmaz. Değişimi isteyen gücün, iktidarın çifte standartı karşısında kendi çifte standartlarını, zorla beyinlere kazınmış bariyerleri aşması, sahici, inandırıcı, güven verici ve kucaklayıcı olması gerekiyor.
“Yarının Türkiye’si” HDP dahil olmak üzere, demokrasi isteyen bütün güçleri kenara doğru itmekten değil, aynı masanın etrafında buluşturmaktan geçiyor. Çünkü yarının Türkiye’si 40 yıldır bıkkınlık veren eski söylemlerle değil, Cumhuriyet ve demokrasi değerleri üzerinde yükselecek yeni söylemler üzerinde şekillenecek…
Siyasi aktörlerin yapamadığı, yaratamadığı heyecan dalgasını, umudu, iyimserliği, değişim isteğini Tarkan hepimize bir kez daha hatırlattı. Şimdi sıra CHP’de, İYİ Parti’de, SP’de, DEVA’da, Gelecek Partisi’nde, DP’de, HDP’de, TİP’te, Sol Parti’de, TKP’de…