O süreçte Türkiye’deki iktidarın sorunu Suriye’deki rejimdi. ABD ve bölge gerici ülkelerle birlikte AKP iktidarı Suriye’deki BAAS rejimini değiştirerek, ihvancı, itaatkar ve bölgede payanda olarak kullanılabilecek bir iktidar oluşturmak için harekete geçti.
O süreçte henüz yıkılmamış olan ‘Suriye Müslüman Kardeşler’ örgütü ekseninde bir yapı oluşturmak için ciddi provokasyonlara girişildi. Milyonlarca dolar para, silah ve mühimmat bu ülkeye sokuldu. Olmadı dünyanın hemen her ülkesinden cihatçı terör unsurları ciddi paralarla ve vaatlerle Suriye topraklarına taşındı. Tarihin en kirli savaşı bu sekiz yıllık süreçte yaşandı.
Suriye devleti karşısında güç oluşturabilecek hemen her yapı ile ilişkiye geçilerek, desteklenmeye, silahlandırılmaya ve eğitilmeye başlandı. Suriyeli Kürtlerle de bu süreçte yakın ilişkiler kuruldu ve Suriye devletine karşı savaşmaları karşılığında vaatlerde bulunuldu. Aynı tarihlerde Türkiye’de de çözüm süreci adı altınla yürütülen sürece denk düşen bu adımdan beklenilen kazanım elde edilemedi.
Suriye Kürtleri, PYD ilk başlarda Suriye devleti ile çatışmalara girmeyi ve Türkiye ile birlikte davranmayı reddetti. IŞID’ın ciddi tehdit oluşturduğu ve kanlı eylemlere kalkıştığı bu süreçte Kürt örgütlenmeleri Suriye ordu birliklerinin de desteğiyle yaşam alanlarını korumak için silahlanarak savaştılar. Bu yapılanmaların ilk silahlarını bu amaçla Suriye devleti verdi.
ABD’nin ve koalisyon adı altındaki NATO güçlerinin bölgeye girişine kadar Kürt yapılanmalar yerel direnme dışında ciddi bir güce ve mevziye sahip olamadılar.
ABD’nin Suriye devletine dönük yıkma çabaları sonuçsuz kalınca bölgede kalıcılaşmanın ve İsrail eksenini yeni bir alan oluşturmanın aracı olarak Kürtlere yöneldi.
IŞID gerekçesi ile girilen bölgelerde ki asıl amaç daha sonraları ortaya açıkça kondu. ABD Fırat’ın doğusunda Kürt eksenli bir minyatür yapı oluşturarak bölgede kalıcı olmak istiyordu.
AKP iktidarının Suriye politikasının sonucu olarak güçlenen ve bölgeye yerleşen ABD ve müttefikleri ikinci adımda Türkiyesiz bir planı yaşama geçirmeye yöneldiler. Cihatçı terör guruplarının Suriye devletini yıkamayacağı anlaşılınca, Kürtler PYD üzerinden Devletten koparılarak özerklik adı altında İsrail varı bir oluşumun çabasına girdiler.
Suriye Kürt halkının önemli bir kısmının desteklemediği bu oluşum içerisinde yer alan ve Adına SDG denilen, içinde gerici, işbirlikçi Arap aşiretlerinde yer aldığı örgütlenme meşru görülerek açıkça desteklenmeye başlandı.
AKP iktidarı yakın müttefiki olan ABD’nin bu adımından ciddi biçimde rahatsız olmaya başladı. Özellikle Membiç konusunda ki ısrarından sonuç alamayınca ABD’nin bölgede kendisi dışında bir güç oluşturma yöneliminin ciddiyetini fark etti.
ABD’ye göre PYD Türkiye için bir tehdit değildi. Kendi kontrolünde ve hareket alanını kendinin belirlediği bir sürece gidiyordu. Türkiye’nin önayak olduğu Suriye devletini yıkma planının başarısız olması sonucunda gelinen nokta bölgede kalıcı olmayı zorlamaktı. Bunun içinde en uygun zemin Kürt bölgesinde bulunuyordu.
Erdoğan’ın bugün yaptığı açıklamada yer alan “Fırat’ın doğusuna bir kaç gün içerisinde operasyona başlayacağız” açıklamasını bu bilgiler ışığında değerlendirmek gerek.
Erdoğan’ın bu açıklamasının iki nedeni olabilir. Birincisi Trump’ın “Suriye’de IŞID tehdidinin bir ay içerinde temizleneceği” açıklamasına paralel olarak, bölgeden çekilme kararının alınmış olması ve bölgedeki denetimin SDG’ye değil Türkiye’ye verilmiş olması.
Yani ABD bölgede kalıcı olmak istemiyordur ve bölgenin kontrolünü de SDG’ye bırakmıyordur, Türkiye’nin bölgeye girişine onay veriyordur. Çünkü ABD’nin onayı olmadan Türkiye’nin bölgeye ciddi bir operasyon yapması ve ABD askerleri ile karşı karşıya gelmeyi göze alması çok çok zor.
Ancak ve ancak ABD ile bir anlaşma çerçevesinde böyle bir hamle yapılabilir. Bu durumda Türkiye’nin yeni ve uzun bir çatışma ortamına girmesi demek olacaktır.
İkinci neden ise, seçim öncesi yine anlaşmalı düşük yoğunluklu bir operasyon olabilir. Zaten yer yer sürmekte olan uzak mevzi çatışmalarını biraz daha alevlendirerek ancak kapsamlı kara hamlesi yapmayarak iç politikaya oynamak.
AKP iktidarı ABD ile açık bir çatışmaya girme riskini göze alamayacağı açıktır. Erdoğan’ın açıklaması daha ziyade ikinci nedenden dolayı gibi durmaktadır.
AKP her zamanki AKP…
Erdoğan her zamanki Erdoğan…
Binbir oyuna hazır olmak gerek.