AKP'nin 'ılımlı' muhalifleri ve İdlib ısrarı

Ömer Ödemiş

Suriye’nin İdlib kentinde yaşanan çatışmalar düşük yoğunluklu olarak devam ediyor. Suriye ordu birlikler ve Rusya Aralık ayında başlattıkları, İdlib kentinin cihatçı terör unsurlarından temizleme operasyonuna, Türkiye’nin tüm karşı çıkışlarına rağmen devam ediyor. Türkiye, Suriye ordusunun ilerlemesini durdurmak için Neyrab bölgesinde başlattığı karşı operasyon Rusya’nın hava saldırısıyla durdurulmuş ve TSK birlikleri ile devşirme ÖSO unsurları kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmışlardır. Ardından Erdoğan bir açıklama yaparak, Suriye ordusuna İdlib kentinde ilerlediği tüm bölgelerden Şubat ayı sonuna kadar çekilmesini istemişti. Aksi halde göbeğimizi kendimiz keseriz diyerek Suriye’nin her noktasını hedef alacaklarını açıklamıştı.

AKP iktidarı 2 yılı aşkın bir süredir cihatçı unsurların denetiminde kalan son bölge olan İdlib kentinin temizlenmesine yönelik başlatılan operasyonları bu güne kadar değişik gerekçelerle hep durdurdu. Suriye ve Rusya’nın yaptığı bu operasyonları durdurmak için Astana ve Soçi mutabakatlarıma imza atarak Suriye devletinin meşruluğunu, toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını kabul ettiğini beyan etti. Aynı anlaşmalarla yükümlülükler üstlenerek ellerinde ağır silahlar bulunan cihatçı unsurların ellerinden bu silahları alacağını, çatışmasızlık bölgesinin dışına çıkaracağını ve M5 ve M4 karayollarının açılmasını sağlayacağını taahhüt etti. Bu amaçla bölgede 12 adet gözlem noktasının Türkiye tarafından oluşturulması ve bu gözlem noktaları aracılığıyla üstlenilen sorumlulukların yerine getirilmesini konusunda taraflar anlaştılar.

Ancak aradan geçen iki yıla yakın sürede Türkiye taahhüt ettiği hiçbir şeyi yerine getirmediği gibi, anlaşma ile ve belirli amaçlarla oluşturulan gözlem noktalarını kazanılmış mevziler gibi kabul ederek, cihatçı örgütlerin kalkan olarak kullanmasına fırsat verdi. Gözlem noktası civarından Suriye ordusu mevzilerine sürekli saldırılar yapılarak ciddi anlamda kayıplar verdirildi. Suriye ve Rusya’nın operasyonuyla zayıflatılan cihatçı terör grupları bu süreçte yeniden toparlanmaya ve güç kazanmaya başladılar. Türkiye’nin sağladığı güvence ile süreçle anlaşma bölgelerinin de dışına çıkarak daha etkili saldırlar yapmaya devam ettiler.

Türkiye bu görüşmeler sürecin de bölgede bulunan grupları ılımlı ve radikal olarak ayrıştıracağını, ılımlı muhaliflerin bölgede kalmalarına izin verilmesi gerektiği konusunda ısrarlı olarak güvenceler verdi. AKP iktidarına göre bölgede radikal gruplar ve ılımlı muhalifler vardı ve aynı kefeye konmamalıydı. HTŞ gibi El Kaide türevli gruplar radikaldi ancak ÖSO ekseninde toplanan ve ağır silahlarla donatılan ve meşru Suriye yönetimini yıkmaya dönük silahlı bombalı saldırılar yapanlar ılımlı muhalefetti.

Ilımlı muhalefet tanımı tarihte ilk kez silahlı bir örgütlenme için AKP iktidarı tarafından kullanıldı. Tankı, topu, zırhlı araçları, araç üstü makinalı tüfekler füzeleri bile olan ve meşru bir yönetimi yıkmak için askeri eylemler yapan, on binlerce kişiyi katleden bir yapılanmanın unsurları dünya da belki de ilk kez “ılımlı” olarak tanımlandı. Amaçları Laik Suriye rejimini yıkmak olan ve yerine İslami amaçlara uygun ve emperyalizme, gericilikle işbirliği içerisinde olacak olan bir Suriye’yi hedefleyen bu silahlı yapılanmalar dünya kamuoyuna demokrasi isteyen ılımlı muhalefet olarak sunulmaya çalışıldı. Desteklendi, silah ve para yardımın bulunuldu ve ülkemizde yerleşik alan edinmelerine olanak sağlandı. Maaşa bağlanan bu unsurlar adeta AKP iktidarının lejyoner gücü gibi kullanılmaya, Libya’da olduğu gibi değişik amaçlar içinde görevlendirilmeye başlandı.

Dünyanın hiçbir ülkesinde, tarihin hiç bir döneminde, ne kadar haklı bir dava için yola çıkmış olursa olsun silahlı ve eylemli hiçbir güç “ılımlı” olarak tanımlanamaz. Bu tutum insanların aklıyla alay etmektir. Elinde ağır silahlar olan, mevcut iktidarı ve onu destekleyen sivil unsurları hedef alan, katliamlar yapan, intihar saldırıları düzenleyerek ülkeyi yaşanmaz hale getiren hiçbir yapılanma ılımlı olamaz, radikaldir.

AKP, yanlış Suriye politikasındaki tutumlarını, yalan sınırlarını zorlayarak, yeni yeni kavramlar uydurarak, kamuoyunu aptal yerine koyarak haklı göstermeye çalışıyor. Nasıl ki Türkiye de 30 yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren PKK silahlı radikal bir örgüt ise, amaçları ve hedefleri farklı da olsa, AKP’nin Suriye muhalefeti diye desteklediği ÖSO ve türevi örgütlerde silahlı radikal yapılanmalardır. Mevcut rejimi silah zoruyla yıkarak, yerine kendi istedikleri, bağımlılıklarının bir gereği olan gerici İslami bir devlet biçimi kurmayı hedefleyen terörist yapılanmalardır. Ilımlı uydurması bu terör yapılanmalarını aklamaya yetmeyecektir.

Bu ılımlı olduğu iddia edilen yapılanmanın adını oluşummuş gibi tekrar tekrar değiştirilerek, kamuoyu sürekli aldatılmaya çalışıldı. Önce Özgür Suriye Ordusu dediler. Kuruluşu Türkiye'de yapılan ve elinde Suriye toprakları üzerinde tek başına, tek bir bölgeyi tutamayan, TSK’nın arkasına sığınan bu yapılanmalar daha sonra Suriye Milli Ordusu yapıldı. Milli sözcüğü konulunca sanki daha bir aklanacakmış gibi, daha bir benimsenecekmiş gibi görüldü ve TSK’nın Suriye operasyonlarında yanı başına sokuldu. TSK ile omuz omuza savaşan Suriye Milli Ordusu söylemi talimatla yandaş kanallara dayatıldı.

Kendi devletini yıkmaya çalışan, kendi devletindeki huzur ve barışı yok eden, dünyanın hemen her noktasından cihatçı katillerin sınırından geçme olanağı sağlayan, bir başka ülkenin açık desteğiyle, maaş alarak kendi ülkesine karşı savaşan bir yapılanmanın neresi milli olabilir. Milli hiçbir yapılanma ülkesinin düşmanlarıyla işbirliği yapıp kendi halkına karşı savaşmaz. Milli hiçbir yapılanma emperyalizmin maşası haline gelip halkının yok etmeye çalışmaz. Milli hiçbir yapılanma kendi ülkesine karşı savaşan bir devlet ile omuz omuz savaşmaz. Demokrasiyi bir ülkeye vatan hainleri getiremez. Kendi vatanına ihanet edenleri artık o coğrafya için tek söz söylemeye ve hak talep etmeye hakkı yoktur. AKP devşirmesi bu yapılanmaların paralı asker olmak dışında hiçbir misyonları kalmayacak ve kendi toplumların tarihine hain olarak yazılacaklardır.

Demokrasi bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle kazanacakları ve bilinçle örebilecekleri bir süreçtir. Her ülke kendi demokratik kazanımlarını kendi dinamikleriyle verdikleri mücadele ile kazanırlar. Tarihin hiçbir döneminde bir ülke başka bir ülkeye demokrasi götürememiştir. Hiçbir ülkenin başka bir ülkeye müdahalesinde derdi demokrasi olmamıştır. Her ülke halkı demokratik kazanımlarını kendi mücadeleleri ile kazanmış ve bunu yaparken de vatanlarını, yurtlarını korumuşlardır. Üzerinde birlikte yaşayabilecek bir coğrafya olmadan demokrasi anlamsızdır.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, son yapılan başarısız İdlib operasyonu sonrasında yaptığı açıklamada, ''Suriye'de Anayasa yapılacak, meşru bir seçim yapılacak, meşru bir yönetim olacak, demokrat bir devlet olacak, herkes yerini alacak, biz de yerimizi alacağız'' diyerek, Suriye’ye müdahalelerini haklı bir zemine oturtmaya çalışıyor. Suriye de biz de yerimizi alacağız açıklamasında, Suriye’ye gidip yerleşmeyi düşünmüyorsa, Türkiye’nin Suriye toprakları üzerinde har ettiği anlamı çıkar. Biz ülke olarak Suriye de nasıl yerimizi alacağız? Bu Suriye halkına demokrasi götürme heyecanı ile hedeflenen amacın dışında başka bir amacın daha olduğunu gösteren bir açıklamadır. Diğer bir ifade ile ''demokrasi olsun'' söylemi ''Biz Suriye'de yerimizi almak istiyoruz'' demektir.

Başka ülkelere demokrasi götürmek için bedeller ödemeyi göze alan AKP iktidarının demokrasinin d’sinin bile olmadığı Katar gibi ülkelerle kurduğu ilişkilere ne demeli? Ya Ömer El Beşir gibi bir diktatörü tanıyan tek devlet olunmasına, onur konuğu olarak AKP kongresine çağrılmasına ne diyeceğiz? Ya Suudi Arabistan, Kuveyt, Somali, Sudan vb.

Öteye gitmeye gerek yok, tek adam rejimli Türkiye’ye ne kadar demokrasi getirdiniz. Ki başka bir ülkede ki derdiniz demokrasi olsun.

Tüm yalanlar, uydurmalar, dokuz yıldır ısrarla sürdürülen kirli Suriye politikalarına zemin bulmaya dönük arayışların sonucudur. Tüm bu gelişmeler AKP iktidarının mezhepsel bir refleksle, emperyalist ve gerici güçlerle işbirliği içerisinde, meşru Suriye devletini, uluslararası hukuku hiçe sayarak yıkmaya çabasından başka bir şey değildir. Ne kılıf bulunmaya çalışılırsa çalışılsın artık Suriye'de yaşanagelen gerçekler anlaşılmaya başlanmış, AKP’nin yalanları ve uydurmaları inandırıcılığı kaybetmiştir.

Türkiye’nin ve tüm bölgenin huzura ve barışa kavuşabilmesi için AKP iktidarı kirli Suriye politikasındaki ısrarından vazgeçmelidir. Çocuklarımızı cihatçı unsurları koruma adına kalkan yapmamalıdır. Bu ısrar AKP iktidarının ömrünü kısaltmak dışında kendisine bile hiçbir kazanım sağlamayacaktır.