Son günlerde Suriye’nin İdlib kentinde cihatçı terör gurupları arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Özellikle eski adıyla Nusra Cephesi ile Türkiye’nin desteklediği diğer terör grupları arasında uzun süredir var olan ancak son günlerde tırmanan çatışmalarda ciddi bir noktaya gelindiği görünüyor.
Türkiye’nin Astana süreci ile hamiliğine soyunduğu cihatçı terör gruplarını artık denetleyemiyor. Suriye ve Rusya’nın İdlib’e operasyonunu önlemek için Astana görüşmelerinde denetleyeceğini söylediği ve hamiliğini üstlendiği bu örgütlerden Heyetül Tahriri Şam (HTŞ) artık bölgede tek hakim olmak istiyor. Bu amaçla kısa süre önce başlattığı saldırılarla Nurettin Zengi ve diğer Türkiye destekli örgütlere ciddi kayıplar verdirerek kentin önemli bir bölümünü ele geçirdi.
Suriye de savaşın keskin yaşandığı süreçte Türkiye tarafından da desteklenen ve sınır geçişlerine göz yumularak etkinleşmesi istenilen bu cihatçı yapılanma tüm bölge halkları için ciddi bir tehdit durumunda.
28 Ocak 2017 Halep’in Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi sonrasında İdlib kentine taşınan gruplar arasında ayrışmalar oldu ve Nusra Cephesi, Şam Fetih Cephesi, Nurettin Zengi Hareketi, Ahrarü’ş-Şam gruplarından ayrılanlar ve bazı küçük gruplar Heyetül Tahrir-i Şam‘ı kurduklarını duyurdu.
Örgütün lideri Ebu Cabir künyeli Haşim Eş Şeyh oldu. Ağırlığını Nusra Cephesinin oluşturduğu HTŞ örgütü Astana görüşmelerine ve kentin silahsızlandırılmasına karşı çıkarak, bölgede kalıcı olmak istediklerini ve bunun için sonuna kadar savaşacaklarını ifade ederek Türkiye yanlısı yapılanmalara karşı hep tavırlı oldu.
Nusra cephesi yada yeni adıyla Heyetül Tahrir-i Şam (Şam’ı Özgürleştirme Heyeti)
Son yıllarda ortaya çıkan ve yaptığı katliamlarla adından çok söz ettiren HTŞ (Nusra), 2000 yılında Irak’ta oluşturulan Ebu Musab El Zerkavi’nin cihat ağından geliyor.
2000 yılında Zerkavi ile birlikte bulunan Suriyeliler, Suriye ve Lübnan’da şubeler açmak için gönderildiler. Suriye ve Lübnan’a giden bu cihatçılar bu ülkelerden ve bu ülkelere başka ülkelerden ulaşan insanlardan savaşçılar devşirerek Irak’taki kamplara gönderiyorlardı. Ayrıca Körfez ülkelerinden toplanan paralar bu yapılar aracılığıyla Irak’ta yürütülen savaşta kullanılıyordu.
Suriye bu süreçte cihatçılarla tanıştı ancak bu yapılanmalara bir süre izin vererek faaliyetlerini sürdürmelerine müdahale etmedi. 2007’de Suriye hükümeti Irak politikasını değiştirdi; Zerkavi örgütünün cihatçılarına gösterdiği toleranstan vazgeçerek baskı uygulamaya, bir kısım yöneticilerini tutuklamaya başladı. Bu süreçte Suriye’de aktif rol üstlenen Şeyh Ebu El Ka’ka bir suikast sonucu öldürüldü.
Zerkavi ve adamları bu eylemden Suriye Muhabaratını sorumlu tutarak, yönetici elemanlarını Irak’a taşıdı. Suriye devleti bu cihat örgütlenmesini baskı uygulamasına rağmen tam olarak yok edemedi, devşirmeler ve cihat ağı devam etti. Suriye’den kaçıp Irak’a yerleşen cihatçılardan birisi de Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed El Colani idi. Irak savaşında yetişmiş olan ve askeri yetenekleri ile öne çıkan El Colani, 2011 yılında Suriye’ye geçerek hilafet savaşını-kıyamı başlattı.
HTŞ’nin taban örgütü Nusra Cephesi El Fetih Ebu Muhammed El Colani liderliğinde Aralık 2011 yılında kuruldu. Nusra Cephesinde biat esastır. Nusra’ya giren mücahitler, komutanlarına biat ederler. Burada talimatların yerine getirilmesi zorunludur.
İlk dönemlerdeki adıyla Nusret Cephesi (HTŞ) Suriye devletine karşı İslam devleti kurma amacıyla Aralık 2011 tarihinde kurulmuş, El Kaide uzantısı bir örgüttür. Dünyanın değişik ülkelerinden katılımlarla sayıları 8-10 bin civarında olan bu grup Suriye’de çatışmalarda etkili askeri eylemleriyle öne çıkıyor. Başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere bölge gerici örgütleri tarafından desteklenen Nusret Cephesi kısaca Nusra olarak biliniyordu.
Mayıs 2011 tarihinde Suriye’de başlayan karışıklık sonrasında özellikle sivillere dönük bombalı saldırı eylemleriyle sesini duyuran Nusra Cephesi, Irak, Libya ve Afganistan çatışmalarından elde ettiği tecrübe ile kısa sürede Suriye’de öne çıkan örgüt oldu. Acımasızca yaptığı saldırılar ve kendinden olmayan herkesi düşman gören anlayışı ile bölgede etkinliğini kısa sürede artırdı.
Diğer radikal İslamcı gruplarla zaman zaman girdiği çatışmalarda, gözü karalığı ve pervasızlığı ile kontrolde tuttuğu bölgeleri uzun süre korumasını bildi. Nusra Cephesi Suriye’de yaşanan savaşı ideolojik, cihat yanlısı savaş haline dönüştürme amacı güden birkaç örgütten birisi olarak öne çıktı. İslam devrimini hedefleyen Nusra Cephesi, Suriye’de Esad sonrası şeriat hükümleri ile yönetilecek bir rejim kurma hedefi taşımaktadır.
Bölgede İslam devletini kurmasına engel olacak tüm güçleri düşman olarak kabul eden Nusra Cephesi, bu yönde girişimlerde bulunan örgüt ya da ülkelere karşı eylemde bulunmaktan da geri durmamaktadır. Suriye’ye yapılacak dış müdahaleye de bu nedenden dolayı karşı çıkmakta, İslam devrimini engelleyecek bir hamle olarak değerlendirmektedir.
Nusra Cephesinin hedefleri Nusra Cephesi Suriye devlet güçleri ile 7 yıldır bir savaş halinde olmuştur. Grup, şeriat hukukunu uygulamayan her rejimin illegal olduğuna inandığından Suriye’de saldırı ve katliamlarla, dinen makul bir yönetim sistemi kurmayı, hilafeti ve İslam devletini hedef almıştı.
“İslam âleminin merkezinin Şam” olduğuna ve “Hesap gününde Müslümanların kampının Şam’da olacağına” inanan Nusra Cephesi mensupları, Suriye devriminin bu söylemin gerçekleşmesi için kendilerine altın bir fırsat sunduğuna inanıyor ve hadislerde bahsi geçen kişiler olmak istiyorlardı. Nusra Cephesinin saflarında, Suriye’de rejime karşı savaşan örgütlerden farklı olarak, net bir plana sahip olan bilgili, tecrübeli ve yetenekli kişiler yer almaktaydı.
Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) sivillerden ve eski askerlerden oluşurken, Nusra Cephesi Libya ve Irak’ta savaşmış, tecrübeli, öldürmeyi bilen, gerilla savaş taktikleri konusunda yetişmiş insanlardan oluşuyordu. Bu durum Nusra Cephesine devlete karşı savaşta ciddi avantaj sağlıyor ve onu diğer muhalif yapılardan daha etkin bir duruma getiriyordu.
Marksist gerilla savaşlarından etkilenen ve yöntemlerini kullanan Nusra Cephesi, şehir ve kır savaşını birlikte yürüttü. Hükümet hedeflerine karşı saldırılarla büyük şehirlerin etrafındaki belde, kasaba ve köyleri ele geçirdi.
Bunu yaparken aynı zamanda şehir merkezinde de bombalı saldırılar ve suikast eylemleri yaparak tedirginlik ve korku veriyordu. Mevcut rejimin güvensiz olduğu, halkı koruyamadığı imajını yaratmaya çalışıyor.
Suriye devletinin zayıf olduğunu, dünyaya karşı direnemeyeceğini, er ya da geç yıkılacağını propaganda malzemesi olarak kullanarak, halkın kendisine yakınlaşmasını amaçlıyordu. Stratejik eylemlerle, askeri merkezlere saldırarak, ordunun ve orduya güvenen kesimlerin morallerini bozmaya ve en azından onları tarafsızlaştırmaya çalıştı.
Nusra Cephesinin (HTŞ) stratejisi tamamen askeridir, eylemlerinin amacı devleti devirip İslami yönetimi getirmeye odaklandı. Devrimin politik yanına hitap etmediği için bu tehlikeli bir stratejidir. Grup açıkça halk desteğinin önemini anlıyor gözükse de politik seferberliği teşvik edecek bir planları olmadı ve bunun askeri bir zaferin yan ürünü olarak geleceğine inandı. Mevcut taktikleri halkı sürece katmak yerine tarafsız kılmaya, kendi doğrularını kabul ettirmeye dayanır.
HTŞ’nin (Nusra Cephesinin) 15.000 civarında terör unsuruna sahip olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca pek çok bağımsız cihatçının da onlarla birlikte savaştığı bilinmektedir. Nusra Cephesi başladığı ilk dönemlerde küçük hücreler halinde eylemler yaptı, güvenlik sebeplerinden dolayı bomba yüklü araç ve suikastlar gibi düşük yoğunluklu şehir gerilla savaş taktikleri uyguladı.
Ancak geçen zaman içerisinde grup değişen savaş şartlarına göre yapılanmasını değiştirdi ve belli bölgelerde büyük taburlar oluşturdu. Bugün hava, savunma ve ağır topçu birlikleri de bulunmaktadır. Cihatçı bir grubun böyle ağır silahlara sahip olması alışılmış bir şey değildir ancak HTŞ (Nusra) Suudi Arabistan, katar gibi devletlerden aldığı lojistik destekle böylesi bir askeri güce ulaştı.
HTŞ’ye (Nusra) katılmanın ilk şartı cephede savaşmaktır. Bunu kabul edenler arasından seçilenleri komutanlar gözetiminde ön araştırmadan geçiriyorlar. Gerekli yeteneklere, dini ihlasa ve ahlaka sahip olduklarına inandıkları kişilerden taahhüt istiyorlar. İslam için savaşmayı kabul edenler askeri testlerden geçiriliyor. HTŞ (Nusra) üyeleri El Kaide örgütünden farklı olarak itaat yemini ederler.
Bu yeminde, Allah’ın önünde cihat liderliğine itaat ve biat ettiğini kabul ederler. Yeminden dönmek asla kabul edilmez. Gizlilik HTŞ içinde güvenlik yöntemi olarak uygulanmaktadır. Grup üyelerinin birçoğu, liderleri, grubun yapısı ve savaş stratejileri hakkında fazla bilgiye sahip değiller.
Biata dayalı olarak yöneticilerin doğru olduklarına ve doğru kararlar verdiklerine inanırlar. Sorgulamazlar ve eylemlerin nedenleri konusunda bilgi istemezler. Eylem talimattır ve yapılır. Herkes kod isim kullanır. Cepheye katılanlara katıldıkları gün yeni bir isim verilerek bu isimle anılmaları sağlanır.
Dünyanın değişik ülkelerinden devşirilen ve Türkiye üzerinden Suriye’ye sokulan Selefi kökten dinci, cihatçı terör unsurları daha önceki savaşlarda edindikleri askeri tecrübeler ve kendileri dışında herkesi düşman gören anlayışları nedeniyle daha önceki süreçte rejim karşıtı güçler arasında pek çok bölgede kontrolü sağlamıştı.
Suriyeli olamayan, Suriye dinamiklerinden beslenemeyen bu yapıların tek amacı, mevcut rejimi yıkarak ya da rejimin kontrolünden çıkartabilecekleri bir bölgede, katı şeriat kurallarına dayalı bir devlet kurmaktır.
Diğer muhalif güçlerle arasındaki çatışmanın nedeni ise bu egemenlik mücadelesinden kaynaklanmaktadır.
Nusra Cephesi 2012 yılında yayımladığı bildiri ile Suriye’deki hedeflerini şöyle açıkladı:
- 1- Mevcut cihatçıları içine alan ve birbirleri ile bağlantısını sağlayan uyumlu bir yapı kurmak.
- 2- Çatışmanın İslami tabiatına dair şuuru güçlendirmek.
- 3-Grubun askeri gücünü kurmak, silah elde etmek ve eleman temini için fırsatları değerlendirmek, güçlerini kullanabilecekleri güvenli mevkiler ele geçirmek.
- 4- Suriye’de bir İslam devleti kurmak.
- 5- Levent’te bir Hilafet kurmak.
Nusra Cephesi “3. Yılında (2014) Suriye Kıyamı ve Beklenen Raşidi Hilafet” adı ile yayımladığı bildiriyle, Suriye’de üç yıldır sürdürdüğü savaşın bugünkü durumunu ve öncelikli hedeflerini açıkladı.
Bildiride Suriye rejimine karşı savaşta verdikleri kayıplara dikkat çekilerek, bunun zafer kazanmak için kaçınılmaz olduğu belirtiliyor; “Nasıl ki bir demirci ustası, demirden çekiç yapacağı zaman, demiri güçlü bir ateşte ısıtır, sonra demiri çekiçle döverek şekillendirir.
Daha sonra tekrar ısıtır, döver ve şekillendirir. Demir her ısıtılıp dövüldüğünde sertleşir, şekle girer ve içerisindeki tufallar temizlenerek sağlam bir çekiç haline gelir” deniliyor ve bu sürecin kendileri açısından kazanım olduğu ileri sürülüyor.
Allah’ın (Subhanehu ve Teâlâ) genelde tüm Müslümanları, özelde de Suriyeli Müslümanları imtihandan geçirdiği vurgulanarak; “Öyle ki, Allah (Subhanehu ve Teâlâ) yeryüzünün anahtarlarını teslim edeceği, yeryüzünde O’nun adaletini uygulayacak, İslamı hayat, devlet ve toplumda tatbik edecek, yeryüzünü küfrün karanlığından İslamın nuruyla aydınlatacak, ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Rusya ve diğer sömürgeci kâfirlere ve onlara uşaklık eden zalim yöneticilere yıllardır Müslümanlara yaptıklarının ve sömürgeci kâfir efendilerinin hizmetinde oluşlarının hesabını soracak ve İslam risalesini âleme davet ve cihad yoluyla taşıyacak olan, RAŞİD-İ HİLAFET Devletinin yönetimini teslim edeceği toplumu, elbette imtihandan geçirecektir ki bu suretle saflar siyah ve beyaz gibi apaçık ortaya çıksın. Allah’a halis bir şekilde bağlananlar ile bağlanmayanlar belli olsun.
Hilafetin yönetimine ve sorumluluğuna ehil ve bu yükü omuzlarında taşıyacak toplum belli olsun(…)” deniliyor. Hilafet devleti ve şeriat hedefi çok açıkça ortaya konuluyor.
Nusra Cephesi (HTŞ) Müslüman görmediği BAAS rejimine karşı tüm gücüyle savaşa girmiştir. Bu savaşı kazandığında dini hükümlere dayalı bir sistem kuracağını, Suriye’de yaşanan kaosun amaçlarını gerçekleştirmek için bir fırsat olduğunu ilan etmiştir. Şam’ın “İslam âleminin merkezi (Levent)” olduğunu ve “Allah’ın meleklerinin Şam üzerine kanat gerdiğini” söyleyen Nusra Cephesi, “Hesap gününde Müslümanların kampı Şam’da olacaktır” diyerek tüm Müslümanları bu savaşta yanlarında olmaya çağırmıştır.
HTŞ dünyanın her noktasında bu söylemlere inanan insanları bünyesine alarak, daha güçlü savaşmaya ve sonuca gitmeye çalıştı. Binlerce insan bu Şam kapısından geçerek cennete gitmek için akın akın Suriye’ye ve Nusra Cephesine yöneldi. Nusra Cephesi gücünü bu söylemlerinin etkisinden aldı. HTŞ dini donanımlı askeri bir örgüttür. Stratejisi tamamen askeri hedeflere odaklıdır.
Halkın desteğinin bunlar için önemi yoktur. Allah için çıkılan savaşta, destekleyenlerle birlikte yürünürken, karşı çıkanlar, desteklemeyenler zaten doğrudan düşmandır. Önce askeri zafer kazanıp ardından kazanılan zafer ile halkın desteğinin sağlanacağı, diğer bir ifadeyle, halkın kendi sistemlerine biat edeceğine inanılır. Verdiği askeri savaşta halkı çok önemli ve etken görmediği için sindirme eylemleri ile korkutmaya ve tarafsızlaştırmaya çalıştı. Nusra Cephesinin(HTŞ) devrim dediği şeyde halk yoktur. Sadece kendisine inanan ve iktidarı paylaşacak askeri unsurlar vardır.
Devrim söyleminin siyasal altyapısı, halkın talepleri ile oluşturulmamıştır. Halkın ne istediğinin çok önemi yoktur. Önemli olan Allah katında makbul olanın yapılmasıdır.
HTŞ (Nusra) dini bir hiyerarşiye sahiptir. Örgütün en üst organı Şûra Meclisi’dir. Nusra Cephesinde Şeyh, komutanların askeri eylemlerini dini açıdan denetler, yönlendirir HTŞ’nin, denetimi altındaki bölgelerde ki sadece İdlib kenti kalmıştır elinde yaşayan halk ve cihatçıların arasındaki sorunların çözülmesi için Şeriat Mahkemeleri kurduğu biliniyor.
Dünyanın değişik ülkelerinden devşirilerek Suriye’ye cihat için getirilen Nusra Cephesi denetlenebilir bir güç değildir. Özellikle Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye tarafından, Suriye’deki mevcut rejimi yıkmak için hareket alanı açılan, finanse edilen ve silahlandırılan önceki ismi ile Nusra Cephesi olan HTŞ, diyalogdan yana değildir. Her diyalog ve barış girişimine şiddetle karşı çıkmakta ve bu türden girişimleri Suriye İslam devrimini engelleyici faaliyetler olarak yorumlamaktadır.
Hilafete giden yolu tıkamaya çalışan her gücü kendisine düşman ilan etmekte ve her türden saldırılarla caydırıcı olmaya yönelmektedir. HTŞ (Nusra), barış ya da diyalog girişimlerinin seslendirildiği her süreçte, süreci sabote edecek eylemlerle mesajlar vermeye, diyalog yanlısı güçleri bu girişimlerinden vazgeçirmeye çalışmıştır.
Suriye’de yaşanan süreçte ilk başlarda önemli bir etkinlik kazanan Nusra Cephesinin İdlib kentinde kalması ve belirleyici konumda olması durumunda, kan akmaya devam edecektir. Kendi dışındaki herkesi, her inancı düşman olarak gören ve yok edilmesi gerektiğine inanan bir İslam anlayışıyla beslenen bu grubun, Esad karşıtı bir hırsla desteklenmesi öncelikle Türkiye için felaket olacaktır. HTŞ artık bölge için pimi çekilmiş el bombası gibi tehditkâr güçtür.
Türkiye sınırlarının hemen yanıbaşında yaşamsal bir tehdit olarak durmaktadır.
Artık yalnızca Suriye için bir tehdit olarak kalmayıp, ülke içindeki destekçileri aracılığıyla, artık Türkiye halkı için ciddi bir tehdittir.