Son günlerde hemen herkes İdlib operasyonu için felaket senaryoları üretiyorlar. Sayıları her geçen gün arttırılan sivillerin zarar göreceğini, katliam yaşanacağını, milyonlarca insanın Türkiye sınırına dayanacağını, ciddi bir insanlık dramı yaşanacağını ısrarla söylüyorlar. Yandaş ve işbirlikçi, medya uzman adıyla pek çok işe yaramaz akademisyeni ekranlara çıkarıp ahkâm kestiriyorlar.
Erdoğan, İdlib’e müdahalenin katliam olacağını sıklıkla dillendirirken, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu; İdlib’e operasyonu engellemek için çok uğraştıklarının altını çizerek, Suriye’nin asıl niyetinin bu kenti almak olduğunu söylüyor. Yani sanki İdlib Suriye’nin bir kenti değilmiş ve Suriye devletinin müdahale hakkı yokmuş gibi, kendisini silahlı çetelerin safına koyarak açıklamalar yapmaktan geri durmuyor.
ABD ve Fransa gibi saldırgan emperyalist güçler ise, sorunu yeniden kimyasal silaha çekmek için yoğun bir çaba sarf ediyorlar. Suriye'de bulunmaları ve müdahale etmeleri konusunda ellerinde meşru hiçbir malzeme kalmayan bu güçler, kimyasal teranesini yeniden gündeme dayatmaya çalışıyorlar.
Peki bu kadar telaş neden? Suriye ordusunun ve müttefiklerinin cihatçı katillerin kontrolünde olan bu kente dönük operasyonundan neden bu kadar rahatsız oluyorlar?
Felaket çırpınmaları öncelikle İdlib kentinde yaşayan nüfus üzerinden yapılmaya başladı. 300 bin nüfuslu kentte 2 buçuk milyon sivil insan olduğu yalanı sıklıkla seslendirildi. Birden bire nereden geldiği açıklanamayan, ki küçük kentte nasıl yerleştikleri bilinmeyen 2 buçuk milyon sivil insandan bahsedilmeye başlandı. Yeni savunma bakanımız daha de ileri giderek bu rakamın 3 buçuk – 4 milyon olduğunu söylemekten geri durmadı. Felaket senaryoları bu uydurma sivil insan sayısı ile dünya kamuoyuna sunulmaya başladı. Bu kadar çok sivil insanın yaşadığı İdlib kentine yapılacak operasyonda çokça sivil ölümün olacağı ve büyük bir göç dalgasının Türkiye sınırına dayanacağı ve bir insanlık dramı yaşanacağı söylemiyle, Suriye ordusunun ve müttefiklerinin operasyonu engellenmeye çalışılmaktadır.
Suriye’nin savaş sırasındaki nüfusu ve İdlib kentinin coğrafi yapısı dikkate alındığında bu kadar insanın bu kentte olma ihtimali bile yoktur. Suriye yetkilileri, verdikleri bilgide İdlib kent merkezinde ve kırsalında en fazla 200 bin civarında insan olduğunu bunun 60 bine yakınının cihatçı teröristler olduğunu ve bir kısmının ise bu teröristlerin ailelerinin olduğunu belirtmekteler.
Birleşmiş Milletlerin Suriye temsilcisi Mistura ise İdlib kentindeki sivil sayısını milyonlarla ifade ederken cihatçı sayısını azaltarak 10 bin olduğunu söylemektedir. Yani 'önemsiz sayıda cihatçı var ama sivil çok fazla, operasyon felaket olur' demektedir.
Bugün İdlib için felaket çığlığı atanlar aslında Suriye'de yaşanan felaketin asıl sorumlularıdır. Yüzbinlerce sivil masum insanın katledilmesine imkân sağlayanlardır. Bir günde Halep kentinde kahvaltı yapıp 3 günde Şam Emevi camiinde namaz kılma hayali güdenlerdir.
Suriye halkına asıl felaketi yaşatanlar sınır kapılarını cihatçı terör örgütlerine açanlardır. Onlara silah ve mühimmat servisi yapanlardır. Suriye devletinin laik yapısını yıkarak yerine şeriat rejimi getirmeye çalışanlardır.
İdlib kenti 2015 yılında Türkiye sınırından, Altunözü sınır bölgesi üzerinden ağır silahlarla giren, 'Fetih Ordusu' olarak organize edilen cihatçı katiller tarafından işgal edilmiştir. Bu felaketin mimarları kendi sınırlarından bu kadar katilin geçişine izin verenler değil midir? Kendi ülkesinin terörist olarak nitelediği, yüzlerce insanı öldüren, fabrikaları çalan, ülkeyi yağmalayan ve zayıf düşüren sözde ordulara maaş ödeyenler değil midir, Suriye'de yaşanan felaketin asıl mimarları.
Suriye’nin hemen her yerinde bu kente taşınan bu cihatçı katil sürüleri yok edilmeyecek de ne yapılacak? Orada kalmaya devam mı etmeleri gerekiyor? Katlettikleri binlerce insanın hesabını vermeyecekler mi? Bir ülkeyi yakıp yıkmanın hiç mi bedeli olamayacak? Peki bu kadar katilin Hatay’ın hemen yanı başında kalması bizim için tehdit değil mi? Bu katiller yalnızca orada mı kalacak, kendilerinden olmayanı kafir olarak gören bu ruh hastaları Türkiye halkına hiç mi zarar vermeyecekler? Asıl felaket o zaman olmayacak mı?
Bu katillerin sonsuza kadar bu kentte kalmaları mümkün değil. Bir biçimde İdlib’in bu katillerden arındırılması ve Suriye devletinin egemenlik sınırları içerisine katılması gerekir. Operasyon yapılmasını istemeyenler, engellemeye çalışanlar bu kentin cihatçılara teslim edilmesini mi istiyorlar? Türkiye sınırının hemen yanı başında on binlerce cihatçı katilin kalmasını nasıl isteye bilir? Bu katiller Türkiye için tehdit oluşturmayacak mıdır?
AKP iktidarı Suriye politikası konusunda belirli kararlar vermek zorunda. Bu kararları verirken de Suriye'de yaşanan insanlık dışı süreçteki rolünü unutmayarak vermelidir. Suriye devleti sahada kazanarak, üzerine kurgulanan oyunu bozmuştur. İdlib zaferinden sonra bu zaferini perçinleyecektir.
AKP iktidarı Suud ve Katar gericiliği ile birlikte Suriye devletini yıkmak amacıyla çıktığı yolda başarısız olmuştur. Emperyalist güçlerin taşeronu olarak çıkılan bu yolun artık tükendiğinin görülmesi ve bu kirli politikadan dönülmesi kaçınılmazdır. Bir an önce ikiyüzlü politikalardan vaz geçilmeli, toprak bütünlüğü ve egemenliği reel olarak tanınmalı, değişik gerekçelerle işgal altında tutulan topraklar Suriye devletine bırakılarak, düzmece orduların finanse edilmesinde geri durulmalıdır.