Suriye ordu birlikleri Rus Hava Kuvvetleri ile birlikte başlattıkları operasyon ile İdlib kentine 30 km uzaklıkta ve stratejik önemde olan Maarat El Numan kasabasını (Numan Bin El, Munzerin Mağarası anlamına gelir) yoğun çatışmalar sonrasında cihatçı terör örgütlerin temizleyerek kontrolü sağladı.
Her zaman olduğu gibi Suriye Ordusu ne zaman İdlib kentine dönük, teröristleri temizleme operasyonu yapsa AKP iktidarı ayağa kalkarak, insani gerekçeleri öne sürerek operasyonu durdurmaya çalışıyor. Daha önce pek çok operasyonu Rusya ya baskı yaparak durduran ve bu kent yerleşkesinde şeriatçı bir yönetim kuran, yer yer yakınında ki bölgelere roket, füze ve bombalı araçlarla saldırılar düzenleyen cihatçı katillerin temizlenmesini engellemeyi başarmıştı.
Maarat El Numan’ın terör örgütlerinden temizlenmesi sonrasında bir açıklama yapan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Asta sürecinin bittiğini, Rusya’nın bu anlaşmaya uymadığını, gerekirse Türkiye’nin müdahalede bulunabileceğini” açıkladı.
Astana anlaşması ve Soçi bildirgesine bakarak, kimin bu anlaşmalara uymadığını, kimin sorumluluklarını yerine getirmediği açıkça görebiliriz.
Mayıs 2017 Rusya, Türkiye ve İran tarafından imzalanan Astana anlaşmasına göre;
“İran İslam Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti, Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki ateşkesin garantörü olarak, BMGK’nın 2254 (2015) numaralı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını ve egemenliğinin korunmasını öngören kararı doğrultusunda, Suriye’deki çatışmaların durdurulması ve sivillerin güvenliğini sağlamak amacıyla aşağıdakiler hususunda mutabık kalmıştır:
1- Suriye’de şiddetin en kısa zamanda durdurulması, insani durumun daha iyi hale getirilmesi ve krize yönelik siyasi bir çözümün bulunması için uygun koşullar yaratmak amacıyla ülkede şu bölgelerde güvenli bölge oluşturulacak: İdlib ve civarındaki Lazkiye, Hama ve Halep viyaletlerinin belirli bölgeleri, Humus vilayetinin kuzeyindeki belirli bir bölge, Doğu Guta, Suriye’nin güneyindeki belirli bölgeler (Dera ve Kuneytra vilayeti). Güvenli bölgeler ve güvenlik şeridi oluşturulması 6 ay sürecek geçici bir önlem olup, garantör ülkelerin mutabakatı doğrultusunda otomatik olarak devam edecektir.
2- Güvenli bölgelerde, çatışan taraflar arasındaki (Suriye hükümeti ve silahlı muhalif gruplar), hava saldırıları da dahil olmak üzere her türlü silah kullanımı durdurulacak; hızlı, güvenli ve engelsiz şekilde insani yardımın ulaştırılması sağlanacak; halka tıbbi yardım ve vatandaşların öncelikli ihtiyaçlarının sağlanması için koşullar yaratılacak; su ve enerji altyapıları başta olmak üzere tüm altyapıların restore edilmesi için tedbirler alınacak; sığınmacıların ve ülke içinde yer değiştiren kişilerin gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönmesi için koşullar oluşturulacak.
3- Güvenli bölgelerin sınırları boyunca çatışan taraflar arasında çarpışmaları önlemek amacıyla güvenlik şeritleri oluşturulacak.
4- Güvenlik şeritlerinde: sivillerin silahsız şekilde, engellenmeden yer değiştirmesi, insani yardım sevkıyatı ve ekonomik faaliyetlerin yerine getirilmesi için kontrol noktaları; ateşkes rejimine riayetin sağlanması için gözlem noktaları yer alacak.
5- Garantör ülkeler: ateşkes rejiminin çatışan taraflar tarafından uygulanmasını sağlamak için gerekli tüm tedbirleri alacağını; güvenli bölgelerin içerisi ve dışarısında IŞİD, El Nusra ve El Kaide veya IŞİD ile ve BMGK tarafından terör örgütü olarak kabul edilen tüm örgütlerle bağlantılı her türlü kişi, grup, oluşum, kuruluşlarla mücadeleyi sürdürmeye yönelik tüm tedbirleri alacağını; şimdiye kadar katılmamış olan silahlı grupların ateşkes rejimine katılmalarını sağlamaya yönelik çabalarına devam edeceğini taahhüt eder.
6- Güvenli bölgeler ve güvenlik şeritlerinin sınırlarını belirlenmesi ve Anlaşmanın yerine getirilmesine yönelik tüm işlevsel ve teknik konuların çözümü için Garantör ülkeler, Anlaşmanın imzalanmasının ardından iki hafta içinde yetkilendirildikleri temsilcilerinden oluşan ortak bir çalışma grubu kuracak.
Garantör ülkeler güvenli bölgelerin ve güvenlik şeridinin haritalarını çıkarılmasına yönelik çalışmaların tamamlanması ve işbu Anlaşmanın 5. maddesinde adı geçen terör örgütleriyle silahlı muhaliflerin birbirinden ayrılması için 4 Haziran 2017’ye kadar adımlar atacak.
Aynı tarihe kadar Ortak çalışma grubu, Garantör ülkelerin onayını almak üzere, güvenli bölgeler ve güvenlik şeridine yönelik oluşturulan haritaların yanı sıra çalışma grubunun tanzimine yönelik taslak hazırlayacak.
Ortak çalışma grubu Astana’da gerçekleştirilen Suriye görüşmelerinin faaliyetleri konusunda rapor verecek. İşbu Anlaşma, imzalanmasından sonraki gün yürürlüğe girecek.”
Astana anlaşmasında üç önemli başlık öne çıkmaktadır.
1- Muhalifler teröristlerden ayrılacak.
2- Suriye’nin toprak bütünlüğü her şart altında gözetilecek.
3- Diyalog için çaba harcanacak.
Bu anlaşma maddelerin ilk ikisi hiçbir zaman yapılamadığı gibi Türkiye’nin kurduğu gözlem noktaları Cihatçı terör örgütlerini sığına haline getirmiştir. Astana anlaşmasında önemli bir diğer madde ise El Kaide IŞID türevli örgütleri kapsamaması ve bu terör örgütlerine kaşı mücadelenin devam edeceği vurgusudur. Ayrıca Silah muhalif örgütlerin Suriye ordusu mevzilerine saldırı düzenlemeyeceği ifadesidir.
İdlib bölgesinde egemen olan terör örgütü Nusra ve El Kaide türevli diğer bazı örgütlerdir. Yani Astana anlaşmasında mücadele edilmesi gerektiği vurgulanan terör örgütleridir. Yaklaşık iki yıl kadar önce Nusra ve işbirliği yaptığı diğer cihatçı terör örgütleri Türkiye’nin (AKP iktidarının) desteklediği sözde silahlı muhalif örgütlere karşı bir operasyon düzenlemiş ve tamamını bu bölgeden kovmuştur. Bu gün İdlib kenti ve bölgesini tamamen Nusra ve El Kaide türevli örgütler kontrol etmektedir.
Bu çerçevede Suriye ordu birliklerinin Ve Rusya’nın İdlib kentine yönelik yaptıkları operasyon Astana anlaşmasına uygundur. Asıl anlaşmaya uymayan ve oradaki Terör yapılarının ayakta kalmasını ve güçlenmesini sağlayan AKP iktidarıdır.
Yaklaşık 60 bin civarında ki cihatçı terör örgütlerinin kontrolünde olan İdlib kentine yönelik operasyonlar AKP iktidarını neden bu kadar rahatsız etmektedir. Asıl sorulması gereken soru budur.
Ayrıca Soçi zirvesi bildirgesinde; “Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütlerini teyit etmiş, bahsi geçen gerginliği azaltma, bölgelerin tesis edilmesi ve Suriye ihtilafının çözümüne yönelik hiçbir siyasi girişimin Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne hiçbir suretle halel getiremeyeceğini” vurgulanmıştır. AKP iktidarı bu bildirinin altına imza atarak Suriye Arap Cumhuriyetini tanımış ve toprak bütünlüğüne helal getirmeyeceğini taahhüt etmiştir.
Peki, İdlib kentinin cihatçı katillerin elinde kalması Suriye devletinin toprak bütünlüğünü ihlal etmiyor mu? Suriye devletinin kontrol edemediği her toprak parçası Suriye devletinin egemenliğinin yıpratılması demek değil midir?
Hem diyeceksiniz ki Ben Suriye Arap Cumhuriyetinin meşruluğunu, toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını tanıyorum, hem de Suriye toprakları üzerinde hâkimiyet kuran cihatçı terör örgütlerine karşı Suriye ordusunun yaptığı operasyonlara karşı çıkacaksınız. Bu ikiyüzlü bir politikadır ve Ruslar bu politikayı yemezler.
Ayrıca Suriye BM’nin tanıdığı ve meşruluğunu kabul ettiği bir devlettir. Ve her devlet kendi topraklarında terörist güçlere karşı operasyon yapma, kendi topraklarını terör örgütlerinden temizleme hakkına sahiptir. Bu durma insani gerekçeleri ayyuka çıkartarak karşı çıkmak yine Soçi ve Astana anlaşmalarına karşı bir tutumdur. Suriye devleri ve Rusya bölgede insani geçişleri sağlamak üzere üç adet güvenli çıkış yolu açarak kenti terk etmek isteyen sivillerin çıkışına olanak sunmuştur. Aynı şeyi Türkiye de yapmalı, sivillerin o bölgede ki terör unsurları temizlene kadar sığınabileceği alanlarda tutulmasını sağlamalıdır.
İdlib kentinin terör unsurlarından temizlenmesi demek AKP’nin Suriye politikasının çöktüğünün alenen ilanı olacaktır. Çünkü İdlib kenti dışında cihatçı terör örgütlerinin yuvalandığı başka bir bölge yoktur, tamamı temizlenmiştir. Türk askerinin kontrolünde bulunan silahlı sözde muhalif devşirmelerin kendi başlarına kontrol edebildikleri tek bir bölge bulunmamaktadır. Türkiye’nin askeri varlığının Suriye topraklarından çıkartılması durumunda bu devşirme yapılar, darmadağın olacak. Ve Suriye 2. Dünya savaşından daha uzun süren bir direnme savaşını tamamen kazanmış olacaktır. (İkinci dünya savaşı 8 yıl sürmüştür. Suriye’de ki savaş ise 10 yılına girmektedir.)
Suriye devleti İdlib kentini temizleyerek zaferini ilan etmek istiyor. ( Kürtlerle olan sorunların bir bicinde masa da çözüleceği düşünülüyor.) AKP iktidarı ise on yıla yakın ısrarla sürdürdüğü ve ağır ekonomik bedeller ödediği çöken Suriye politikasının açıkla ilanını engellemeye, geciktirmeye çalışıyor.
AKP Suriye de kaybetmiştir. Kirli Suriye politikası çökmüştür. Bundan sonraki tüm çabaları boşunadır. Suriye halkı Emperyalizme ve gericiliğe verdiği, bedeli ağır bu mücadeleden zaferle çıkmıştır.
İdlib kenti her ne pahasına olursa olsun cihatçı katillerden temizlenecektir. Ve halkı eski barış dolu huzurlu günlerine yeniden kavuşacaktır.