Bir ayı aşkın süredir sonradan gazeteci olmuş ve IŞID’in katliamlarını savunarak cihatçı teröre destek veren Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğunda öldürülmesi gündemimize oturdu.
Konsolosluk binasında öldürüldüğü kesinleşen, ancak cesedi bir türlü bulunamayan Kaşıkçı’nın, ayni gün Suudi Arabistan’dan gelen 14 kişilik bir ekip tarafından öldürüldüğü kesinleşmiş gibi görünüyor. Konuya ilişkin birkaç noktaya özenle değinmek gerek.
Önce Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Suudi Arabistan konsolosluğuna giderek işlemlerini orada yapmak isteyen Kaşıkçı’ya Türkiye’ye gitmesi ve işlemlerinin orada yapılabileceği söylenerek Türkiye’ye gönderiliyor.
Kaşıkçı öldürülmeden 2 gün önce Arabistan Konsolosluğuna gidiyor, çok olumlu karşılanıyor ve konsolosluk tarafından işlemleri için kendisine 2 gün sonraya randevu veriliyor. Kaşıkçı olay günü konsolosluk binasına giriyor ve bir daha çıkmıyor.
Kaşıkçının öldürüldüğü gün, konsolosluğa girdiği saate yakın bir saatte Arabistan’dan gelen 14 kişilik ekip konsolosluk binasına giriyor.
İlk olarak; Suudi Arabistan gibi onlarca cihatçı terör örgütünü finanse eden ve çok yakın ilişkilere sahip olan bir ülke bu tür eylemlerde çok doğal olarak bu ilişkilerini kullanır. Özellikle Suriye sahasında finanse ettiği ve birebir ilişkiler kurarak Suriye devletini yıkmaya çalıştığı cihatçı terör guruplarının Nusra gibi Türkiye sınırları içerisinde de etkili ve eylem kapasitesine sahip olduğu dikkate alındığında Suudi Arabistanlı yöneticiler başlarını bu kadar boyutlu sorunlar açmadan Kaşıkçıyı yok edebilirlerdi. Hatta bu grupların bazıları bu yönde talimat almaları durumunda intihar saldırısı ile bile Kaşıkçıyı tanıksız töhmetsiz yok edebilirlerdi.
Buradan bence şunu anlamalıyız. Suudi yetkililer Kaşıkçı’yı öldürmeyi hedeflemiyorlardı. Veliaht prensin canını sıkan Kaşıkçı’yı sorgulayıp, gözünü korkutup bırakacaklardı. Belki istihbarat teşkilatlarıyla olan ilişkileri hakkında da bilgi almak istemişlerdir. Ancak sorgu sırasında ortam gerilerek istenmeyen sonuç yaşanmış ve bir biçimde kontrolsüz şiddet ile Kaşıkçı öldürülmüştür.
İkici önemli nokta Kaşıkçı gibi birisi Konsolosluk binasında öldürülmek isteniyorsa bu iş için 14 kişilik bir ekibe hiçbir yapı ihtiyaç duymaz. İki yada 3 kişilik bir infaz ekibi ile delilleri ortadan kaldıracak bir uzaman yeterli olacaktır. Özel iki ayrı uçakla gelen 14 kişilik bir ekip hem fazlasıyla dikkat çekecek hem de gereksiz olarak riske atılmış olacaktı.
Tarihe şöyle bir baktığımız da pek çok ülke kurtulmak istediği muhalif unsurlardan birkaç kişilik infaz timinin marifetiyle kurtulmuş, kimi zaman ise eylemlerde ve cesetlerin yok edilmesinde yerel unsurlarla işbirlikleri yapılmıştır.
Kaşıkçı’nın öldürülmesi sonrasında telaşlanan Suudi Arabistan yetkilileri yerel unsurlarla ilişkiye geçerek onlardan bu noktada yardım istemişlerdir. Arabistan’dan gelen ekip alelacele ülkelerine dönerken Kaşıkçının cesedi yerel işbirlikçilere teslim edilmiştir.
Peki, bu yerel işbirlikçiler kimlerdir? Asıl soru burada. Büyük ihtimalle yerel güç olarak kullanılan bu işbirlikçi unsurlar Suriye sahasında kullandıkları ve Türk istihbarat örgütü ile de bir biçimde ilişkili olan cihatçı yapılardır. Türkiye sahasında Rusya Büyükelçisini öldürtebilecek kadar aktif eylem gücüne sahip olan bu yapılar için bir cesedi yok etmek ve karşılığında yüklüce bir para almak sıkıntılı bir iş değildir. Kaşıkçının cesedini bu unsurlar, paralarını ödeyenlerin istedikleri bölgeye bile taşıyarak yok etmiş olma ihtimalleri yüksektir.
Kaşıkçı’nın cesedinin asit ile eritilerek yok edildiği iddiası büyük ihtimalle Suudi Arabistan’ı sıkıştığı noktadan kurtarmaya çalışan istihbarat kaynaklarının dezenformasyon amaçlı basına sızdırdığı bilinçli bilgidir. Konsolosluk binasını olay sürecinde dinleyen Türkiye istihbarat unsurlarının asit ile yok etme gibi bir durumu bilmeme diye bir ihtimali olamaz. Yine Kaşıkçı’nın cesedinin teslim edildiği “yerel işbirlikçilerin de” bu dinleme sürecinde bilinmemesi çok olası görünmemektedir.
Yani aslında Kaşıkçı’nın katilini herkes biliyor ve herkes bilmiyor! PES..