Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) bildiğimiz adıyla Nusra Cphesi Suriye’nin hemen her bölümünde yenilgiye uğratılınca tamamen İdlib kent merkezine taşındı. Birleşmiş Milletler Nusra Cephesi'ni terör örgütü kapsamına alınca, bu örgüt adını değiştirerek ve küçük katılımlarla Heyeti Tahrir-i Şam ismini aldı. İdlib kentinin işgali sırasında oluşturulan Fetih Ordusu içerisinde aktif ve belirleyici bir güç olarak yer alan Nusra Cephesi'nin bu kentteki varlığı 2015 yılına dayanır. Suudi Arabistan tarafından desteklenen terör örgütünü o süreçte Türkiye ve diğer kimi Arap ülkeleri ve ABD destekledi. Örgüt bu güçlerin uyarısıyla ismini değiştirerek kendince meşruluk kazanmaya çalıştı.
Astana Süreci'yle birlikte bu örgüt ile Türkiye arasında sıkıntılarda başladı. Nusra yani HTŞ Rusya ve İran ile varılan anlaşmayı tanımıyor silahlardan arındırma projesine karşı çıkıyordu. İlk zamanlarda karşı çıksa bile kente dönük bir genel operasyonu engelleyebileceğini düşündüğü için çok fazla ses etmedi. Yalnızca tanımayacağını ilan etti. Türkiye Nusra Terör Örgütü dahil kentte bulunan tüm örgütler adına taraf olarak Astana Anlaşması'na imza attı. Kendisinin bu güçleri ikna edeceğini, hizaya sokacağını taahhüt etti. Astana da diğer katılımcılar nezdinde bu güvencesi çerçevesinde kabul gördü. Masada ki yerini sağlamlaştırdı.
Geçtiğimiz aylarda Suriye ve Rusya’nın İdlib kapılarına dayandığı ve operasyon için her türden hazırlıklarını yaptıkları bir süreçte Erdoğan ve Türkiye “böylesi bir operasyonun felaket olacağını” ifade ederek durdurmak için her yolu denediler. Öyle ki 300 bin civarında olan kent nüfusunu iki milyona, kimi zaman ise hızlarını alamayarak 3-4 milyona çıkarttılar. Aynı süreçte Erdoğan İdlib’e müdahalenin katliam olacağını sıklıkla dillendirirken, Dışişleri bakanı Çavuşoğlu; İdlib’e operasyonu engellemek için çok uğraştıklarının altını çizerek, Suriye’nin asıl niyetinin bu kenti almak olduğunu söylüyordu.
O süreçte gayretleri sonuç verdi ve İdlib operasyonu durduruldu. Hala hafımızda Erdoğan’ın ateşkes önerisinde verdiği; “biz taraflardan biri değiliz, kimin adına ateşkes istiyorsunuz” sorusu canlılığını koruyor.
Nusra bir ay kadar önce İdlib kentinde genel bir operasyona başlayarak Türkiye’nin desteklediği tüm güçleri bölgeden sildi ve kentin neredeyse tek hakimi oldu. Yaklaşık bir ay kadar süren çatışmalar sonrasında anlaşmaya varıldığı açıklandı. Nusray’a tehditler savuran, meydan okuyan Türkiye destekli güçler teslimiyet anlamına gelen anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı.
“Ulusal Kurtuluş Cephesine” tabi “Sukur El Şam” adlı terör örgütünün komutanı “Ebu İsa El Şeyh” tarafından imzalanan anlaşmaya göre;
Ariha, Muarrat El Numan ve Cebel El Zaviye bölgelerinin Nusra Cephesi'nin eline geçmesiyle İdlib İlinin tamamı Nusra Cephesi'nin eline geçmiş olup hiçbir tarafın onun izni olmaksızın hareket edemeyeceği kaydedildi. Anlaşma gereğince “Ulusal Kurtuluş Cephesi” adlı terör grupları ellerindeki askeri noktaları korurken, fakat Nusra Cephesi'nin izin ve onayı olmaksızın hiçbir ağır silahı hareket ettiremeyecek.
Yine anlaşma gereğince “özgür polis” adıyla bilinen gruplara son verilmesiyle, bu güçlerden isteyenler Nusra Cephesİ'nin komutasındaki “İslami polisler” oluşumuna katılmaları için şeriat kurslarına tabi olacaklar.
Nusra Cephesi'nin, Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne tabi bölgelerde askeri varlığına izin verilmeyen anlaşmada; Nusra Cephesi bu bölgeleri sadece polis güçleri aracılığı ile kontrol edecek.
Anlaşmada Ulusal Kurtuluş Cephesi tüm ağır silahlarına ilişkin bir rapor hazırlayıp Nusra Cephesi'ne sunacak. Bu ağır silahların hiç birini de Suriye Ordusu'na karşı çatışmalar haricinde izinsiz hareket ettiremeyecek.
Türkiye bölgede Kuvayı milliye diye tanımladığı ve açıkça desteklediğini gücün İdlib kentinde, garantörü olduğu cihatçı güç tarafından yok edilmesine seyirci kaldı. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve çepelinde ki örgütler silah zoru ile kentten çıkarıldı. Yüzlerce insan bu çatışmalarda öldürüldü.
Şimdi TSK bir telaşla Hatay’ın Altunözü ilçesinde -İdlib sınırında- tank manevraları yaparak HTŞ’ye ve Astana katılımcısı müttefiklerine mesajlar vermeye çalışıyor.
Rusya, İran ve Suriye Türkiye’nin hamlesini bekliyor. Ne yapacak acaba? Kendi sınırına çöreklenen ve açıkça meydan okuyan garantörü olarak masaya oturduğu bu cihatçı terör örgütüne karşı ne yapacak?
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yıllar önce yaptığım röportajda “Terör akrep gibidir, cebinde taşıyanı bir gün mutlaka sokar” demişti. Haklı çıktı.
Erdoğan’ın bölgede desteklediği, sınırlarını açarak Suriye’ye girmelerine izin verdiği, garantörlüğünü üstlendiği ve karşı operasyonu engellemek için cansiperane çalıştığı cihatçı terör örgütü namlularını Türkiye’ye çevirmiş bulunuyor. Çok yakın zamanda çatışma kaçınılmaz gibi görünüyor. Rusya ve İran Türkiye ne yapacak diye bekliyor. Suriye ordu birlikle her duruma karşı kent çevresinde yığınak yapmaya başladı.
Türkiye kirli Suriye politikasından hızla vazgeçmelidir. Ayak oyunları yeni sorunlara neden olmaktadır. Açıkça tavrını koymalı ve Suriye’de ki meşru devletle birlikte cihatçı terör örgütlerine karşı net bir tutum almalıdır. Aksi halde kıvılcım her kendi topraklarımıza düşebilir.
Yıllarca Türkiye de örgütlenmelerine, finansal ve lojistik desteklenmelerine göz yumulan, adam devşirmesine ses çıkartılmayan Nusra örgütüne karşı dün başlatıldığı açıklanan operasyonlarla kısa sürede sonuç alınması olası görünmüyor.
İktidar kararını net olarak vermelidir. Hiçbir gerekçe ile hiçbir terör örgütüne hiçbir biçimde destek vermemelidir. Bilmelidir ki Suriye Suriyelilerindir ve kendi geleceklerine Suriye halkı karar verecektir. Suriye de demokrasi yoktur teranesi ile paralı ordular oluşturmanın hiçbir meşru tarafı yoktur. Ve bu oluşturulan devşirme çapulcu ordularda bir gün başa bela olacaktır. Tıptı HTŞ gibi… IŞID gibi.