Suriye’de son adım: İdlib kentinin özgürleştirilmesi

Ömer Ödemiş

Sekiz yıldır devam eden Suriye savaşının sonuna yaklaşıldı. Emperyalist ve gerici güçlerin Suriye devletini yıkmak amacıyla cihatçı terör gurupları üzerinden başlattıkları savaşta Suriye halkı kazandı. Suriye devletinin yıkılamayacağını, savaşı kazandığını hemen herkes bugün kabul etmek durumunda kalmıştır. Ancak kimi gerici Arap ülkeleri ve Cihatçı güçlerle işbirliği yapan Ürdün ve Türkiye gibi kimi ülkeler “Cihatçı katiller”in sığındığı son noktaya dönük yapılacak operasyonu durdurmak için yoğun bir çabaya göstermeye başladılar. Bu amaçla pek çok yalanı seslendirerek dünya kamuoyunu İdlib operasyonunu engellenmesi yönünde hareketlendirmeye çalışıyorlar. Bir yandan kamuoyu oluşturmaya çalışırken diğer yandan da İsrail sınırından İdlib kentine taşınan “Beyaz miğferler” isimli istihbarat/provokasyon yapılanmasıyla kimyasal silah yalanına zemin oluşturmaya çalışıyorlar.

İdlib bir Suriye kentidir ve cihatçı güçlerin işgali altındadır. Bu kentte üstlenen cihatçı terör grupları bölgede bulunan diğer kentlere dönük saldırı ve tehditlerine de devam etmektedirler. Öncelikle bu kentte bulunan teröristleri temizleme hakkı Suriye devletinindir. Hiçbir müdahale bu kentin yeniden özgürleştirilmesine yönelik bir operasyonu engelleyemeyecektir.

İdlib yalanı

İdlib kentine yönelik bir operasyonu engellemek için pek çok yalan söylenmektedir. En önemli yalan ise bu kentte 2,5 milyon sivilin bulunduğu yalanıdır.

İdlib kentinin 2010 sayımına göre nüfusu 164.983 kişi. Yüzölçümü ise 6.097 km2. İdlib kentinin en büyük ilçesi ve halen cihatçıların işgali altında bulunan Cısr El Sugul kasabasının nüfusu ise 44.322 kişi. Yüzölçümü ise 6.10 km2.

Savaş öncesinde İdlib kentinin köy ve kasabalarıyla birlikte nüfusu 300 bin civarında. Cihatçıların saldırdığı ve kenti ele geçirdiği 2015 Mart ayında yaklaşık 100 bin civarında sivil halk Suriye devletinin kontrolünde ki Lazkiye ve diğer illere göç etmek zorunda kaldı. Geriye kalan 100 bin sivilin bir kısmı Türkiye’ye gelir iken bir kısmı ise kentte yaşamaya devam etti. Bölgede yaşayan insanların tahminine göre en fazla yüz bin sivilin kentte ve bölgede kaldığı belirtiliyor. Kent cihatçıların eline geçtikten sonra diğer çatışma bölgelerinden kente getirilen cihatçıların sayısının ise tahminen 60 bin civarında olduğu söylenmektedir.

Kısacası İdlib kentin de cihatçılarla birlikte toplam bulunan insan sayısı en fazla 300 ya da 350 bin civarında olabilir. 2 buçuk milyon olma ihtimali bile yoktur. Kentin yüzölçümü bile bu kadar nüfusun barınamayacağını açık göstergesidir.

Kent merkezi ile ilçelerin ve köylerin toplam yüzölçümü 7 bin kilometre kare civarındadır. Bölgenin dağlık ve engebeli bir araziye sahip olduğunu bu nedenle de yerleşimin daha öncede geniş alanlara yapılamadığını düşünürsek, bu kadar alana 2 buçuk milyon gibi bir nüfusu sığdırmaya çalışmak akla aykırıdır. Bu kadar insan bu kente nereden gelmiştir ve nasıl yerleşmiştir. Dağa taşa insan yerleştirseniz bile bu kadar insanı bu coğrafyanın alma şansı yoktur.

Peki, bu yalan neden uydurulmaktadır? Kesinlikle İdlib kentine yönelik Suriye ordu birliklerinin olası operasyonunu engellemek amacıyla uydurulmuş bir yalandır. Bu kentte bu kadar sivil yaşamamaktadır. Çok yakın zamanda Suriye devleti tarafından atılan bildirilerle sivillerin kenti terk etmeleri istenmiş ve bir süre verilmiştir. Ancak bölgeden gelen haberlere göre terör grupları kentten çıkmak isteyen sivilleri engelleyerek onları kentte kalmaya zorlamaktadır.

İdlib operasyonu engellenemez

İdlib kentine dönük operasyon Rusya, İran ve Suriye ordu birlikleri ile milis güçler tarafından yapılacaktır. Bunu hiçbir güç engelleyemeyecektir. Bölgede kimyasal saldırı yalanı için hazırlık yapan Beyaz miğferler denilen provokasyon yapılanmasının tüm dümenleri bile Suriye ordusunun operasyonunu engelleyemeyecektir.

Burada önemli olan böylesi bir operasyon durumunda Türkiye’nin sınıra dayanacak cihatçılara karşı nasıl bir tavır alacağıdır? Üç tarafı Suriye ordu birlikleri tarafından çevrilmiş olan İdlib kentinden tek kaçış güzergâhı Türkiye sınırıdır. Hatay kentidir.

2015 yılı Mart ayında Hatay’ın Altunözü ilçesinden ağır silahlarla ve özel işaretlerle farklı gruplar koordine edilerek İdlib kenti düşürülmüştü. Ağır silahlarla ve motorize bir şekilde Türkiye sınırından geçerek kente giren cihatçı terör grupları kısa süre içinde kenti ele geçirerek egemenlik alanlarına dönüştürmüşlerdi. Kısa bir süre sonra ise El Nusra / Tahrir El Şam terör örgütü diğer gruplara açıkça savaş ilan ederek kentin ağırlıklı bölümünü tek başına ele geçirerek bu bölgede şeriat kurallarını uygulamaya başlamıştı.

Bu kadar zırhlı aracın ve binlerce cihadist teröristin Hatay’ın Altunözü ilçesine nasıl geldikleri, kim tarafından getirildikleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin buna nasıl ve hangi hukuksal gerekçelerle izin verdiği hep sorulan ancak bir türlü yanıt alınamayan gerçeklerdir.

Devletin güvenlik güçlerinin haberi olmadan, yardım ve desteği olmadan 5 bine yakın silahlı terörist ağır silahlarla Altunözü kırsalında toplanarak, Suriye sınırını geçerek saldırıda bulunması mümkün müdür?

AKP iktidarı o süreçte aldığı pozisyon gereği uluslararası hukuku hiçe sayarak böylesi bir saldırıda işbirliği yapmaktan geri durmadı. Bugün yaşanılan İdlib sorunu AKP’nin o süreçteki hukuksuzluğunun ve kirli Suriye politikasının bir sonucudur. Şimdi ise her türlü yöntemi deneyerek kenti işgal etmelere yardımcı olduğu terör guruplarının orada barınmalarını sağlamaya çalışıyor. Rusya ve İran’ın buna izin vermeyecekleri aşikardır.

Özellikle Rusya’nın bu kentte bulunan Kafkas kökenli yabancı teröristlerin kentten çıkmalarına izin verilmemesi konusunda daha önceden Türkiye’yi uyardığı, bu duruma asla müsamaha göstermeyeceği biliniyor. Rusya bu teröristler İdlib kentinden çıkmaları durumunda bütün bir Avrupa’ya ve bölgeye dağılarak eylemlerine devam edeceklerini belirterek bu konudaki hassasiyetini açıkça ortaya koymaktadır.

AKP yanlış ve kirli Suriye politikası nedeniyle bir süre destek verdiği kimi terör gruplarını başka ad ve kimlik altında İdlib kentinden çıkartacağı, ya da çıkarttığı düşünülmektedir. Bölgeden gelen bir başka haber ise; Çeçen cihatçılarının ailelerini Türkiye’ye çok önceden göndererek güven altına aldıkları şeklinde.

AKP iktidarı bir biçimde İdlib kentin de bulunan silahlı grupları o bölgeden buharlaştırmanın yolunu aramaktadır. Operasyonu engelleyemeyeceğini bilen AKP Rusya ve İran ile ilişkilerini bozmadan bir biçimde bu işten sıyrılmaya çalışmaktadır. Bunu tek yolu ise orada buluna terör guruplarını ikna ederek buharlaştırmaktır. Tahrir el Şam terör örgütünün bunu kabul etmediği ve kentte kalıp direneceği bilgileri de bölgeden gelmektedir.

Bu durumda Türkiye bir yol ayrımına girecektir. Ya yeni müttefikleri ile bir olup daha önce işbirliği yaptığı Cihatçı gurupları satacaktır ya da ABD ile ilişkilerinin sıkıntılı olduğu bu süreçte yeni müttefikleri ile olan ilişkilerini yıpratmayı göze alacaktır.

AKP artık kirli Suriye politikalarından vazgeçmelidir. Suriye ile uluslararası hukuk çerçevesinde yeniden ilişki kurmalı ve bölgede barışın sağlanmasına katkı sunmalıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına saygı duymalı ve işgal altında tuttuğu topraklarından hemen çekilmelidir. Suriye’nin kendi topraklarında barışı ve huzuru sağlama hakkına saygı duymalıdır. Suriye devletinin her karış toprağını özgürleştirmek için savaşma hakkı vardır ve bu hakkını Suriye ordusu kullanmaktan geri durmayacaktır.