Gül'ün Adı

Ömer ŞAHİN

Başlık dünyaca ünlü İtalyan yazar Umberto Eco’nun dünyanın en çok bilinen romanlarından olan kitabının adı.
Ben size başka bir “Gül”den Türkiye Cumhuriyeti’nin 11.Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’den bahsedeceğim.
Gül’ün adı Cumhurbaşkanlığı ile özdeşleşmiş duruma geldi.
15 yıldır ya Cumhurbaşkanı ya da Cumhurbaşkanı adayı olarak adı geçiyor.
AK Parti Hükümetlerinin ilk başbakanıydı. AK Parti içinden çıkan ilk cumhurbaşkanı olarak 7 yıl Çankaya Köşkü’nde devletin 1 numarası olarak görev yaptı.
Devir-teslim yapmaya yakın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den Erdoğan’a karşı aday olması teklifi aldığı söylendi.
Bu iddia daha sonra Bahçeli tarafından yalanlanacaktı.
Başkanlık Referandumu sonrası 2018 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde adaylığı son dakika direkten dönmüştü.
Kısaca hatırlayalım:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “ortak aday” önerisine sıcak bakan Abdullah Gül için Ali Babacan dahil AK Parti içerisinde bazı isimler çalışmaya başlamıştı. Ancak Meral Akşener’in yarışa gireceğini açıklaması sonrası “ortak aday” planı suya düşmüş ve Gül, bundan dolayı aday olmayacağını kendisi açıklamıştı. 
Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Gül’ün “Kemal Bey’in kafasındaki isim” olduğu adeta 6’lı masanın “gizli santrafor” olarak kulübede beklediği bir süre yaygın şimdilerde ise kısık sesle halen konuşuluyor.
2 Ağustos'ta Karar Gazetesi’nden Mehmet Ocaktan’a verdiği ve yer yer AK Parti’ye ince eleştirilerin de olduğu röportaj yeniden Abdullah Gül ismini gündeme taşıdı.
Ve o klişe soru yine akla geldi:
Yoksa Kemal Bey, Temel Bey, Ali Bey ve 6’lı masanın kafasındaki isim Abdullah Gül mü?
Net bir şekilde üzerine basarak söyleyelim.  
2018 yılında Abdullah Gül için düşünülen formül yani ‘sınırlı yetkili, kısıtlı süreli, moderatör Cumhurbaşkanı” modeli geçerliliğini sürdürse de aranan isim artık Abdullah Gül değil.
Muhalefet, Gül’ün görüşlerini önemsiyor ama onu aday olarak düşünmüyor.
Abdullah Gül’ün de muhalefetin adayı olma çabası içinde olduğu söylenemez. Bu yönde eylemi de söylemi de yok.
Eskiden AK Parti’den oy alabilecek bir aday olduğu için Gül’e şans verenler şunun farkında. Her ne kadar üslubu hoşgörülü, yönetim ve sistem anlayışı Erdoğan’dan farklı olsa da Gül çok yıprandı, yıpratıldı.
Muhalefet kadar eski partisinin tabanından da tepki görüyor. 
Gül ile sık görüşen önemli bir siyasetçinin dediği gibi:

Türkiye’de hiçbir şey yapmadığı halde bu kadar dayak yiyen başka kimse var mı?

AK Parti’yi bugün eleştirse bile geçmişte kimi uygulamalara sessiz kalışı ya da verdiği cılız tepki… Cumhurbaşkanlığı’nı bıraktıktan sonra AK Parti Genel Başkanlığına aday olmayışı dahil son yıllardaki “eylemsizliği" net tavır bekleyen seçmen kitlesinde doğal bir tepki doğurmuş durumda. 

Gül'e giden Ak Parti'liler

Giriş kısmının biraz uzun tuttuğumun farkındayım. Kısa hatırlatmalara ihtiyaç vardı. Asıl önemli olan uzun bir aradan sonra Karar Gazetesi’ne verdiği röportaj ötesinde Abdullah Gül odaklı kimi gelişmeler.
Meslek büyüğümüz Fehmi Koru’nun AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gül olabileceği tezini savunup tekrar etmeyeceğim ama son zamanlarda Gül’e iktidar cenahından oldukça önemli isimlerin gittiğini söyleyebilirim.
Nisan ayında Tarabya’dan Beykoz’a taşınan Abdullah Gül uzun zamandır sessizliğe bürünmüştü.
Bir ay önce görüşen AK Parti’li bir isimden, “Abdullah Bey dünyadan elini eteğini çekmiş gibi” dediğini duymuştum.
Bunda son bir yıl içinde yaşadıklarının etkisi olmuştu. Ailevi bazı olayların üzüntüsünü yaşarken bir de en yakınlarından birisi olarak görülen bir ismin kendi tabiriyle “ihanet”ine uğramıştı.
Gül için büyük hayal kırıklığıydı bu olay.
Bu da yetmezmiş gibi o kişinin iktidarın karargahı denebilecek yerde çalışmaya başladığını öğrenmiş ve bir rivayete göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a rahatsızlığını iletmiş o da gereğini yaparak o ismi uzaklaştırmış, emekliye sevk etmişti.
Etrafı da son zamanlarda boşalmıştı. Gül’ün etrafında “müdavim” kimi isimler vardı. AK Parti eski milletvekilleri Faruk Bayrak, Tevhit Karakaya, Mustafa Baş gibi. Cuma Namazlarına beraber gidip sıkça görüştüğü, görüntü verdiği isimlerdi. 
Bu ve diğer bazı “müdavim”lerin bir bölümünün de artık gelmez olduğu konuşuluyordu.
Siyasetin yaz tatiline girdiği Temmuz ayında ise farklı bir hava esmeye başladı.
Bir nevi ziyaretçi akınına uğradı Abdullah Gül’ün çalışma ofisi. Gelenlerin çoğunun AK Parti’li ya da bir dönem AK Parti’de görev yapmış isimler olduğunu söyleyeyim.
Mesela TBMM eski Başkanı Bülent Arınç bu isimlerden birisi. Arınç bir İstanbul ziyaretinde Gül’e uğradı ve iki dost olarak eski günleri yad ettiler.
AK Parti’de bakanlık, parti yöneticiliği,  milletvekilliği yapmış isimlerin yanı sıra halen aktif görevde olan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın bilinen kimi isimlerin de Gül ile görüştüğü söyleniyor. 
Ziyarete gidenler arasında AK Parti’nin tabanı olarak görülen kimi sivil toplum kuruluşu yöneticilerini de unutmamak gerek.
Şüphesiz her görüşenin gündemi aynı değil ama randevu alanların çoğu Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini konuşmak için gidiyor.
Ve hiç olmadığı kadar kaygıların paylaşıldığı anlatılıyor bu ziyaretlerde; AK Parti’nin bu seçimi kaybedebileceği, kaybederse ‘kazanımların gideceği’ ve mutlaka bir şeyler yapılması gerektiği hatta Abdullah Gül’ün elini taşın altına koyması gerektiği….
Belki içlerinde Gül’ün adaylığını Erdoğan’a tercih edenler olabilir ama yine oraya gidenlerin çoğunluğunun eskiden olduğu gibi Erdoğan ile Gül’ü aynı kare içinde görme çabasında oldukları anlatılıyor.
Anketler bize AK Parti ve Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerde işinin zor olduğunu söylüyor. Bunu artık herkes görmeye başladı. Bir oy bile önemli hale gelmişken her şeye rağmen toplumda belirli bir bilinirliği ve saygınlığı olan Abdullah Gül’ü yeniden oyuna dahil etme girişimlerini fazla da şaşırmamak gerek. İlerleyen günlerde daha bir çok sürpriz adımı peş peşe göreceğiz. AK Partiyi “fabrika ayarlarına döndürme” romantizmi de iflah olmaz bir çaba olarak devam edecek.
Abdullah Gül, Karar Gazetesi’ndeki söyleşinde bir cümle dikkat çekiciydi:
Erdoğan’ın yerinde olsam herkesin ‘helal olsun’ diyeceği bir ekip kurardım.
Yukarıda anlattıklarım ve bu cümleye bakınca, Erdoğan ile Gül yeniden yol arkadaşlığı, kader birliği yapar mı?
Gül, o temenni ettiği kadroların başında ya da  içerisinde kendisini görmek istiyor mu gibi sorular akla gelebilir.
Erdoğan ile Gül arasında hiçbir zaman açıktan mücadele olmadı. Uzun zamandır Erdoğan’ın açık ara önde olduğu örtülü bir rekabet olsa da her iki isim birbirine saygıda kusur etmiyor. Halen acı ya da özel günlerde telefonla da olsa görüşüyorlar. Seçim sürecinde Erdoğan ile Gül arasında yüz yüze bir görüşme benim için sürpriz olmaz. Hatta bu adım Erdoğan’dan bile gelebilir. Tüm bunlara rağmen son tahlilde Erdoğan ile Gül’ün siyasi yol arkadaşlığı yapacağına ihtimal vermiyorum. 
Umberto Eco, Gül’ün Adı adlı best seller olan eserinde, “İnsan susarak da bir şeyler söyleyebilir” demişti. Abdullah Gül’ün sessizlikleri, “insan hayret ediyor”la sınırlı eyleme dönüşmeyen söylemleri  eski partisine de muhalefete de bir şey söyledi. O mesajlar, eylemsiz söylemler ne yazık ki Gül’ün lehine olmadı. Öfkeyi, tepkiyi, eskisi gibi olmayan ilgiyi burada aramak gerekiyor.