Uykusuz her gece…

Pamir Şen

Bu şarkıyı, pardon yazıyı, uykusuz bir gecede, uykusuzluk üzerine karalamak belki uykumu getirir diye yazmıştım. Sonuç negatif oldu ancak ortaya aşağıdaki satırlar çıktı.

Uykusuzluk modern insanin hayatındaki majör sorunlardan bir tanesi. Gecelerin artık aydınlık olması bir yana, koşuşturmacanın güneşin tepede olduğu vakti yetersiz bıraktığı bir dünyada, insanlar geceden bir felek çalmak istiyorlar ve bu son derece normal.

Bu konuya eğilen şarkılar saymakla bitmez. Başlığı ödünç aldığım Ajda Pekkan’ın “Uykusuz Her Gece”si bir yana, Frank Sinatra 1950’lerde “In the wee small hours of the morning” diye bir şarkı söylemişti. Bu şarkıda aşktan uyuyamayan bir adamın dramını anlatıyordu. Erkin Koray da aşkını süpürdüler diye bütün gece ağlamıştı. Belli ki platonik aşklardan çocuklar değil, baykuşlar doğuyor.

“Nerede o…” diye başlayan eski Ramazanlarda da on bir ay gündüzün tekelinde olan sosyal hayat geceye taşınırdı, bu amaçla minareler arasına mahyalar asılarak Romalıların noces clarae diyeceği cinsten aydınlık geceler inşa edilirdi. Candan Erçetin Coca-Cola reklamı için söylediği şarkıda “sevgi her yeri sarıp geceyi aydınlatsa” diyordu. Ama dolunay, ama mahya, ama sevgi, bir şeylerin geceyi aydınlatmasını bekliyoruz. Kimsenin ışığı kapatıp uyumaya niyeti yok.

Böyle Buyurdu Zerdüşt’te uykunun faziletlerini sıralayan bir alimle ilgili bir bölüm vardır. Nietzsche, adamın uzun vaazını naklettikten sonra, amiyane tabirle ince ince 'giydirir' ona. Bir şeylere sinir olma konusunda rakip tanımayan filozofumuz derdini Doktor Freud’a anlattıysa, muhtemelen çocukluğunda onu zorla yatıran annesine bağlanan bir cevap almıştır.

Belki de Nietzsche'nin öfkeli üslubunun nedeni yeterince uyumuyor olmasıdır. Ramazan’da iftar yaklaştıkça ortalığa dehşet saçan oruçlular açlıktan değil, uyku düzenleri sahur yüzünden bozulduğundan böylesine asabi oluyorlardır. Gün içindeki alelâde tensel arzuyu başedilmez tutkuya dönüştüren, uykusuz bünye kaynaklı hormon dengesizliğidir. Benim tüm bu ‘dahiyane’ hipotezlerim de tabii ki sabah güneşinin penceremden sızdırdığı lacivertten kaynaklanıyordur, konunun uzmanı olmamdan değil.

Kissadan hisse: Modern tıp bize hava karardığında uyumamızı tavsiye ediyor. Ona uymak en doğrusu. Zaten tabiat uyanık olmamızı istese gündüzü gece, geceyi gündüz yapardı. Biz de o zaman geceye gündüz, gündüze gece derdik ve yine karanlık olanında uyurduk. Hayırlı şafaklar.